Memleket seçim atmosferinden bir türlü çıkamıyor

Halim ile Selim mahkemelik olmuşlar. Hâkim Halim’e sormuş;
- Selim’e neden dava açtın?
Selim; “Dava açtım çünkü bu adam bana hipopotam dedi..”
- Ne zaman dedi?
- Geçen yıl bu vakitler..
- Bee adam neden bir yıl bekledin dava açmak için?
-Hipopotamın ne olduğunu yeni öğrendim de...
•••
Memleket seçim atmosferinden bir türlü çıkamıyor. Öyle bir atmosfer ki iklim değişikliğinden mustarip dünya gibi; seller, fırtınalar, hortumlar, heyelanlar gırla gidiyor. Ozon tabakası delinmiş atmosferden içeri çamur yağıyor. Pislik diz boyunu geçmiş, gırtlağa ramak kalmış. Lakin bu atmosferde bile “mutlu musunuz?” diye bir halkoylaması yapılsa büyük halk yığınından alınacak yanıt “mutlu, mesut yuvarlanıp gidiyoruz işte” şeklinde olacaktır.

Sandık şamatası ağustosta çabuk bitti. Şıngır mıngır kahvelerde kahve siyaseti güüp diye içine göçüverdi. Televizyonların başında bir suskunluktur gidiyor. Bari bir sürpriz olaydı da AKP teamülleri (!) bizleri şaşırtaydı. Yok, olmadı. Pekdemir’in malum şahsı cürümünü koluna taktı da çıkıverdi karşımıza. Hacı ile Hoca suç ortaklığı, anlaşılan yeni dönemde de sürdürülecek. Vayy geldi komşu coğrafya halklarının başına. “Demek ki daha çekilecek çilelerimiz varmış” deyip bir süre daha, kan revan dolaşacaklar bu zulüm yollarında. Taa ki diktatör ve avanesi tökezleyip düşene, içte ve dışta hesap verecek duruma gelinceye kadar.

Toz duman seçim atmosferi içinde önümüzde şimdi de genel seçim durmakta. Halim selim yaşayıp giden ülke yaşayanları “Hırsız ve katil” sözcüklerinin anlamını öğrendikleri zaman hırsız ve katili avanesi ile birlikte adaletin huzuruna davet edecekleri zaman acaba bu zaman mı?
CHP - Cemaat koalisyonu, MHP kardeşliği ile çizdiği rotadan sapacak gibi görünmüyor.

“Sapsa ne yazar” diyenleri duyar gibiyim.. Öte yandan çözüm süreci pazarlıklarından bu kaosta ne çıkar belli değil. CHP kulislerinden yüzlerin sola döneceği ve çapulcu sokak çocuklarına gelincik şerbeti sunulacağı fısıltıları yayılırken Kandil’den ise çevre çeper solculardan umut kesilmiş olsa gerek ki “Beyoğlu/Cihangir marjinalleri” göndermesi yapılmakta. Bu göndermede haklılık payı yok değil hani. Sokak sokak dediğimiz kentlerin belli başlı meydanları, caddeleri olmaktan öte dayanışmanın, komünal yaşamın örneklerinin verileceği kooperatifler, kolektifler, belki dayanışma evleri ve benzeri oluşumlar olsa gerek. Gerçekte tek tük örnekleri bulunan bu tür örgütlenmeleri çoğaltmak ve bunlar üzerinden birleşik muhalefet olanakları yaratmaktan başka çaremiz var mı?

Bu olanakları yaratacak mıyız, yoksa ülke insanının yeni sandık şamataları içinde bir gün “hipopotamın”, “hırsızın”, “caninin” anlamını öğreneceğini günü mü bekleyeceğiz?

Diktatöre gelince, egemenler arası savaşta o da nasibini bir gün alacak gibi görünüyor.

Geçenlerde bir televizyon programında “Zeus kimdir” sorusuna “O şeyy.. Eee tanrıların şeysi. Elebaşısı” diye yanıt verildiğine tanık oldum. Arkaik dönemin tanrıların tanrısı Zeus gün geliyor ülkemde bir suç örgütü başı gibi anılıyorken hırsızların ve canilerin elebaşısı BirGün’ün bir zamanlar yazdığı gibi gün gelecek bir Kasımpaşa kahvehanesinde kuytu bir köşede meczup ve köhne bir elebaşı olarak bulunacak büyük bir ihtimal.

Ancak, sol muhalefet bir güç olarak ayağa kalkamazsa yerini elbette başka diktatörler, hırsızlar dolduracaktır. Bu tarihin tekerrürüne son vermek mümkün; bugün sokakta, şimdi…