DzIga Vertov’un sinemayla ilgili çalışmalarda hâlâ ‘gerçekçi sinemanın öncüsü’, hatta ‘gerçekçilik peygamberi’ gibi tanımlanmasını çok tuhaf buluyorum. 1920’lerin Sovyet deneysel sinemacılarının belki de en iyisiydi Vertov; ünlü manfifestosunda “Kahrolsun burjuvazinin düzmece senaryoları! Yaşasın hayatın kendisi!” ve “Bundan sonra Dostoyevski uyarlamalarına, dedektif hikâyelerine son!” derken kurmaca sinemayı reddedip ‘gerçekçi’ bir yaklaşım önerdiği de doğrudur. Ama hem […]

DzIga Vertov’un sinemayla ilgili çalışmalarda hâlâ ‘gerçekçi sinemanın öncüsü’, hatta ‘gerçekçilik peygamberi’ gibi tanımlanmasını çok tuhaf buluyorum. 1920’lerin Sovyet deneysel sinemacılarının belki de en iyisiydi Vertov; ünlü manfifestosunda “Kahrolsun burjuvazinin düzmece senaryoları!

Yaşasın hayatın kendisi!” ve “Bundan sonra Dostoyevski uyarlamalarına, dedektif hikâyelerine son!” derken kurmaca sinemayı reddedip ‘gerçekçi’ bir yaklaşım önerdiği de doğrudur. Ama hem filmlerinde gündelik hayattaki gerçek karakterleri kamera zoruyla birer oyuncuya dönüştürüyor, hem de kamera ve kurgu masasının ona görüntülerle istediği gibi oynayabilme hakkı verdiğine inanıyordu. Vertov’un gerçeklikten anladığı buydu; senaryo ve profesyonel oyuncu olmasın, ama ben sokaktaki herkesi istediğim gibi çekip -gizli çekimler de dâhil- onları kurguda amacıma uygun biçimde istediğim gibi birleştireyim: “Bugün, 1923’te Chicago’daki bir sokakta gidiyorsun, ama ben sana 1918’de Petrograd’ın bir sokağında giden müteveffa Volodarski’ye selam verdireceğim, o da seni selamlayacak. Başka örnek: Mezara halk kahramanlarının tabutları indiriliyor (1918’de Astrakan’da çekilmiş görüntüler). Bir çukur dolduruluyor (Kronştadt, 1921), topların salvosu (Petrograd, 1920), kahramanlara saygı duruşu yapılıyor, şapkalar çıkarılıyor (Moskova, 1922)” (“Sinema Göz’cülerin Devrimi”, Çev: N. Özön, Türk Dili Sinema Özel Sayısı, 1968)

Bugün açıkça etik-dışı olan bu montaj uygulamalarını ‘sinemanın emekleme sürecindeki deneysel çalışmalar’ şeklinde tanımlayıp günün şartlarında değerlendirince Vertov’a yüklenmek yanlış görünebilir. Ben de zaten Vertov’un gerçekçilik anlayışının formalizm, konstrüktivizm ve fütürizmle biçimlendiği o dönemde kalması, tarihselleştirilerek ele alınması, sırf ‘devrim sinemacısı’ diye dogmatik bir yaklaşımla bugüne taşınmaması gerektiğini savunuyorum. Aksi takdirde, Vertov ve Eisenstein gibi Sovyet yönetmenlerin seyirci algısını yönlendirmeye dair sinema deneylerinin neden en çok Nazi propagandacıları tarafından sahiplenildiğini açıklamak epey zor olacaktır -Goebbels’in dönemin tüm teknik olanaklarını sunduğu Leni Riefenstahl’in filmlerini Vertov ve Eisenstein’ın kuramlarına örnek olarak gösterebilirsiniz.

Ya da Paul Ricken’in fotoğraflarını…

Mayıs 1945’e kadar Mauthausen toplama kampının resmi fotoğrafçısı olarak görev yapan SS subayı Paul Ricken esirlerin vesikalıklarıyla yetinmiyor, onları kullanıp gerçeği kendince yeniden oluşturuyordu: ‘Bazen esirleri satranç oynar’mış gibi’ bir sahne düzenlemesiyle fotoğraflayarak kamplarda hayatın ne kadar güzel olduğunu gösteriyor, bazen de aslında barakada öldürülmüş bir esiri kaçarken vurulmuş gibi göstermek için cesedi dikenli tellerin üstüne yerleştirip fotoğrafını çekiyordu. Yani bugünün yandaş yalan makinelerinin Nazi prototipiydi.

Ricken’in görsel kurmacalarına karşı mücadeleyi başlatan kişi, komünist İspanyol esir Fransisco Boix oldu. Nazilerin Stalingrad yenilgisinden sonra kampın kanlı tarihine dair belgeler yok edilirken, Boix Ricken’in çektiği fotoğraflardan 2000 kadar negatifi kurtarıp sakladı. Bugün Mauthausen dehşetini, faşist diktatörlüğün yalan mumlarının kendiliğinden sönmeyeceğini anlayan Boix’ın bu gerçekçilik mücadelesi sayesinde biliyoruz; kurgulanmamış, üzerinde oynanmamış, fotomontajla değiştirilmemiş görüntüler sayesinde…

(Ben bu yazıyı oy kullanmaya gitmeden hemen önce yazıyorum, siz okurken büyük olasılıkla seçimi hangi gerçekliğin kazandığı belli olmuştur; tanzim satış kuyruğu görüntülerinden iktidar övgüsü çıkaranlarınki mi, yoksa ülkeyi olduğu gibi görenlerin gerçekliği mi? Mumu söndürdük mü, yoksa yatsıyı mı bekleyeceğiz?..)