Mümtaz Soysal’ın ardından...

Değerli hocamız Mümtaz Soysal’ı kaybetmemizin derin üzüntüsü içindeyiz. Hocamızın bizlere bıraktığı onurlu mirası heybemizde taşıyarak hayal ettiği memleketi kurmak için mücadele etmeye devam edeceğiz. BirGün Pazar’ın bu haftasında da öğrencileri, yol arkadaşları, mücadele arkadaşları Mümtaz Soysal’ı anlatıyor.

***

Toplumun çıkarlarına adanmış bir yaşam

mumtaz-soysal-in-ardindan-650294-1.

Prof. Dr. Cem Eroğul

Mümtaz Soysal’le ilişkim Hoca ile Ağabey arası bir şeydi. Aramızda on beş yıl fark vardı. 1962-63 ders yılında doçent olduğunda, Mülkiye’nin üçüncü sınıfında hocam oldu. Tek sözcükle, eşsiz bir hocaydı. Nasıl ders anlatılması gerektiğini hepimize “yaşatarak” öğretti. Kitaplarıyla da bize ışık tuttu. Özelikle Anayasaya Giriş kitabıyla, anayasa hukukunun ancak tarihsel çerçevede ve toplumsal taban üzerinde ele alındığında bir anlamı olabileceğini, yoksa bir kandırmacadan başka bir şey olamayacağını bize açıkça gösterdi. O sırada dekanlığını yaptığı Mülkiye’de, ders anlattığı sırada kürsüden alınarak hapse atılmasının nedeni de bu kitap oldu. Mümtaz Bey, her onurlu insanın yapması gerektiği gibi, tüm yaşamını toplumun çıkarlarını savunmaya adadı. Ancak bu işler için yürek yetmez. Bir de akıl gerekir. O da Mümtaz Bey’de tonla vardı. Eşsiz zekâsı ve tarih sezgisiyle, bu toplumun tarihinde derin izler bırakacak eylemlere öncülük etti. Beni en çok etkileyen iki girişiminden biri Yön hareketi, öteki ise özelleştirmeye karşı yürüttüğü uzun soluklu mücadeledir. Yön, Demokrat Parti’nin alabildiğine çoraklaştırdığı siyasal düşünce dünyamıza bir pınar gibi akmıştır. İnsanca yaşamanın ancak topyekûn kalkınmayla ve elbirliğiyle olabileceği inancı, Yön’le kafalara çakılmıştır. Yön, insanlığın tek kurtuluş umudu olan sosyalizm düşüncesine de kapıyı aralamış, kafalarımıza pranga vuran nice tabuyu yıkmıştır. Soysal’ın ikinci büyük katkısı ise, özelleştirmeye karşı bayrak açmasıdır. Emperyalizmin bu büyük yağmacılık saldırısını püskürtmek için, hepimizi seferber etmesini bilmiştir. Anısı hepimize örnek olacak değerdedir. Işıklar içinde yatsın.

***

Özelleştirmeyi geciktirdi

mumtaz-soysal-in-ardindan-650295-1.

Prof. Dr. Korkut Boratav

Sevgili dostum, meslektaşım Mümtaz Soysal’ın kimliğine ışık tutan iki örnek vermekle yetineceğim. İkisiyle ilgili anılarım canlıdır. Birincisi, 12 Mart darbesinden üç ay sonra SBF Dekanı iken fakültede gözaltına alınması ve Mamak Askerî Mahkemesi’nde yargılanması ile ilgilidir. Fakülte olarak örnek bir dayanışma gösterildi. Her duruşmayı çok sayıda meslektaşı ile birlikte ben de izledim. Faşist kimliğiyle sivrilen bir askeri savcıya karşı, sevgili Mümtaz’ın dimdik, aydın, ilerici, solcu kimliğinden ödün vermeyen tutumundan topluca kıvanç ve onur duyduk. İkincisi Mümtaz’ın yıllar sonra bizzat oluşturduğu, benim de katıldığım Kamu İşletmeciliği Geliştirme Merkezi (KİGEM) ile ilgilidir. KİGEM, tümüyle onun eseriydi; bizler sadece katkı yaptık. Yıllar boyunca Türkiye’de özelleştirme soygununa karşı çıkan bu öncü örgütü etkili mücadele aracına dönüştürdü. İşçi sınıfının katılmayacağı bir direnmenin etkili olmayacağını algılamıştı; yoğun çabayla sendikaları harekete geçirdi. O sayede çok sayıda özelleştirme girişimi yargıdan döndü. Özelleştirme vurgununu önleyemedi; ama gecikmesine uzunca bir süre katkı yaptı. Mümtaz Soysal’ı sevgiyle, özlemle anıyorum.

***

Aydınlanma yolunda Mümtaz Soysal'ı öğrenmek

mumtaz-soysal-in-ardindan-650296-1.

Prof. Dr. Bilsay Kuruç

Yakın geçmişe dikkatle bakalım ve değerlendirelim. 1960’lar Türkiye’nin yepyeni bir öğrenme ve haklı bir radikalleşme çağını başlattı. Toplumda çabuk kök tutan bir gelişme, bilinçlenme ve kendini aşma arzusu iç içe gelişti. Daha önce yaşanmamıştı. 1980’den sonra da yaşanmadı. Toplumun kendini aşma potansiyelini yakalayan yeniliklerin merkezinde 1961 Anayasası vardı. Üniversite ve özellikle SBF ona katkı yaptı, onu sahiplendi. Sürecin kilit taşı Mümtaz Soysal’dı. Bu kendini aşma sürecinin özünü kavramlaştırdı ve buna “Anayasa Diyalektiği” dedi. Başlığı alçakgönüllülük taşıyan “Anayasaya Giriş” kitabı herkesi vatandaş olmanın bu ana görevine çağırır. Herkese toplum olma bilince erişme yollarını gösterir.

Fabrika çağına giren ülkede işçi sınıfı ile Cumhuriyetçi orta sınıf Anayasanın sağladığı haklar zemininde, bir tarihsel ittifakta buluşturlar. İlk kez oldu. 1980’de zor altında durduruldu. 1970’lerde herkes, dünya çapında entelektüel kapasiteye sahip Soysal’ın öngördüğü şekilde, yeni fikir ve aydınlanma peşindeydi. Dış dünyadan “Aferin!” alma değil, kendimizi aşma yıllarıydı. 21. Yüzyılın kuşakları bütün bunları ve Mümtaz Soysal’ı öğrenmelidir ki, toplumun yolunu aydınlatabilsin.

***

Üslubunda bir zarafet, zarafetinde de tadına doyulmaz bir lezzet vardı

mumtaz-soysal-in-ardindan-650297-1.

Prof. Dr. Gökhan Atılgan

6 Eylül 2000 tarihinde o zamanlar yazarı olduğu Hürriyet gazetesinin Ankara ofisinde Mümtaz Soysal Hocayı ziyaret etmiştim. Ziyaretimin sebebi de yüksek lisans tez konum olan Yön dergisi konusunda Hocadan bazı bilgiler almaktı. Bu, Mümtaz Hocanın şahane bir anlatıcı olduğuna ilk şahit oluşumdu. Sakin, sabırlı, bilge ve dinlemeye doyulmaz bir anlatış şekli vardı. O görüşmemizde Hoca bana bugün dahi pek bilinmeyen bazı bilgiler aktarmıştı. Sözgelimi tam 1042 aydın tarafından imzalanan ve Cumhuriyet tarihimizin en etkili bildirisi olan Yön Bildirisi’nin kim tarafından kaleme alındığını sormuştum Mümtaz Hoca’ya. “Ben kaleme almıştım,” demişti. Oysa Yön Bildirisi tıpkı Yön dergisi gibi Doğan Avcıoğlu adıyla anılır daha çok. Sonra, derginin isim babasının kim olduğunu da sormuştum. “Derginin adını ben önerdim. Doğan da hiç düşünmeden ‘tamam’ dedi” diye yanıtlamıştı bu sorumu. Tez yazarken bütün Yön koleksiyonunu haliyle didik didik etmiş, satır satır okumuştum. O çok önemli dergideki en güzel yazılar Mümtaz Soysal imzasını taşıyordu. Özellikle “Göl Kıyısında” başlıklı yazısının bana nasıl bir haz verdiğini bugün bile hatırlıyorum. Hocanın bir üslubu vardı, üslubunda bir zarafet, zarafetinde de tadına doyulmaz bir lezzet. Galiba dergiler ve gazeteler için yazılan kısa yazılarda onun o leziz üslubu bir daha hiç yakalanamadı. Aynı söyleşide “aradan 40 yıl geçtikten sonra Yön’de ortaya koyduğunuz görüşler hakkında bugün neler düşünüyorsunuz” diye sorduğumda sakince ve bilgece “aynen, aynı şekilde düşünüyorum” demişti. Sadece siyasal tavırlar açısından değil, düşünsel perspektifler bakımından da kolayca “yön” değiştirmeyen, sağlam bir karakterdeydi kendisi. Mümtaz Soysal’ın “Anayasa Diyalektiği” üzerine küçük kitabı ise metinlerin nasıl ele alınıp çözümlenmesi gerektiği konusunda bir bilim insanı olarak benim şaşmaz rehberim oldu.

***

Kamusal entelektüel alanda Mümtaz bir aydın

mumtaz-soysal-in-ardindan-650298-1.

Prof. Dr. Mehmet Yetiş

Mümtaz Soysal akademik hayatını geçirdiği SBF-Mülkiye’de, bu okulun temsil ettiği değerler bütünlüğünün taşıyıcılığını yapan önemli isimlerden biriydi. Fakültede verdiği dersler ve anayasa hukuku alanında yaptığı bilimsel yayınlar özellikle siyaset bilimi ve hukuk öğrencileri için her zaman bilgi ve esin kaynağı olmuştur. Mümtaz hoca, akademik dünyadaki konumuyla kamusal aydın kimliğini özgün ve başarılı bir biçimde eklemleyebilen ender öğretim üyelerindendi. Bu ikinci kimliği çerçevesinde, örneğin, neoliberal iktisat politikalarının bütün dünyayı etkisi altına almaya başladığı bir tarihsel dönemde, özelleştirme adı altında kamu varlıklarına el konulmasına karşı yürüttüğü mücadele çok değerliydi. Mümtaz Soysal, kendi entelektüel-ahlaki varoluşu bakımından, son kertede teorisiyle pratiği ya da söylemiyle eylemi arasındaki organik birliği önemseyen bir aydındı. Bugünlerde kamusal-entelektüel alanda neredeyse hiç görmediğimiz bu özellik onu, adında da ifade bulduğu gibi, “mümtaz” (seçkin) bir aydın yapıyordu.

***

Cumhuriyetçi, kamucu ve bağımsızlıkçı

mumtaz-soysal-in-ardindan-650299-1.

Prof. Dr. Filiz Zabcı

Dikkate değer bir hocanın dersi, uzman olduğu konularda verdiği bilgiler kadar belli bir düşünme yöntemi kazandırmasıyla da kendini belli eder. Mümtaz Hoca, bize anayasa hukukunun ayrıntılı ve derinlikli bilgisini sunar; öte yandan, “kendimizi bilginin içine yerleştirmemizi” isterdi. Aynen bu kelimeleri kullanarak… Bilginin depolanan bir malzeme olmadığını, içselleştirilerek bir yaşam bilgisine ve asıl önemlisi tercihlere kılavuzluk eden bir “doğruluk ve adalet” bilgisine dönüşmedikçe ne yararı ne de değeri olacağını önce ondan öğrendik.

Mümtaz Hoca kayıtsız kalınamayacak kişiliklerden biriydi; bu yüzden onu çok sevenler olduğu gibi ondan nefret edenler de oldu. Eğer keskin zekâsını, engin bilgi birikimini ve coşkulu yurtseverliğini mücadeleci kişiliği ile birleştirmeseydi kendisine yönelik duygular bu denli farklı olmayacaktı. Sadece bir düşün insanı, bir akademisyen olarak kalmayı tercih etmeyip siyasi hayata soyundu, ama kendi kimliğini ve tutarlılığını üstünden çıkarmadan bunu yaptı. Hep cumhuriyetçi, hep bağımsızlıkçı, hep kamucuydu. Bu yüzden de kendilerini güya “solcu” olarak tanımlayan liberallerin öfkelerini üzerine çekti. Özellikle de 1990’lı yıllarda bu türden “solcular” hırsla özelleştirmeyi savunurken, o arı kovanına çomak soktuğu için, özelleştirmelere karşı toplumsal ve hukuki bir mücadele verdiği için, bizzat onlar tarafından, “vatan haini” ilan edildi. Ama bugün o haklı çıktı.

Mümtaz Hoca, en yalnız olduğu koşullarda dahi ilkelerinden ödün vermedi. Siyasi partiler içindeki ve devlet görevlerindeki deneyimleri de bunun kanıtlarıdır. Demokratik ve eleştirel düşünceyi böylesi bir ahlaki tutarlılık ile birleştirmiş çok az sayıda insan vardır herhalde.

cukurda-defineci-avi-540867-1.