Çocukların doğal biçimde gelişimine olanak sağlanması, her türlü istismara karşı korunması ve kardeşlik duyguları içinde eğitilmeleri gerektiğinin belirtildiği ilk uluslararası sözleşme olan Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi (1924) ile çocukların erişkinlerden farklı fizyolojik ve psikolojik özellikleri olduğu, bakımlarının bir toplum sorunu olduğu ve herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi şekillendirildi. Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve 193 ülkenin onayladığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (1989) ile imzacı devletler çocukların haklarının korunmasıyla ilgili olarak yükümlülüklere uyacaklarını ilan etmiş oldular.
•••
Sözleşmeye göre, her insan 18 yaşına kadar çocuk sayılır. Taraf devletler, sözleşmede yazılı olan hakları ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal, ulusal, etnik ve sosyal köken gibi nedenlerle ayrım göstermeksizin her çocuğa tanır ve taahhüt eder. Çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde temel düşünce çocuğun yararıdır. Devlet, çocuklar için gereken bakım ve korumayı sağlamakla ve bu amaçla uygun yasal ve idari önlemleri almakla yükümlü; çocukların bakımı ve korunmasından sorumlu kurumların hizmet ve faaliyetlerinin denetiminden sorumludur. Sözleşme, hükümetleri, hakların bütün çocuklar tarafından kullanılabilmesini temin etmekle yükümlü kılar.
•••
1924’de bildiriye onay veren, 1989’da sözleşmeye imza atan Türkiye bugün 90 küsur yıl önce aldığı kararların gerisine düşmüş; başta çocukların yaşam hakkı olmak üzere, onları etnik ve siyasi ayrımcılığın hedefi haline getirmiş; okulları askeri karargaha çevirerek çocukları eğitim hakkından yoksun bırakmış, yasadışı ‘eğitim evlerinde’ meydana gelen taciz ve tecavüz rezaletiyle ilgili sorumluluk almak yerine, münferit bir mesele haline getirip gözlerden kaçırma derdine düşmüş bir hükümetin yönetimindeki ülke haline geldi. İçler acısı.
•••
Çok değil bundan birkaç yıl önce Adana Pozantı Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde, yaşları 13 ile 17 arasında değişen çocuk tutukluların sistematik olarak cinsel ve fiziki şiddete maruz kaldığının ortaya çıkması hepimizin yüreğini oymuştu. Tahliye edildikten sonra İnsan Hakları Derneği’ne başvuran 7 çocuğun anlattıklarıyla ortaya çıkan bu rezaletin sorumluları, başka cezaevlerine atanarak terfi ettirildi. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in ‘daha iyi korunacakları’ gerekçesiyle Sincan’a gönderdiği diğerleri için şiddet kaldığı yerden devam etmiş ve çocuklara Pozantı için verdikleri şikayet dilekçelerini geri çekmeleri yönünde baskı yapıldığı ortaya çıkmıştı.


•••
Sorumluların cezasız bırakıldığı bu haktan yoksun düzenin yol açtığı rezalet zincirinin son halkası Karaman’da yaşandı. BirGün muhabiri Serbay Mansuroğlu’nun haberiyle ortaya çıkan tecavüz skandalının merkezinde Ensar Vakfı ve Karaman İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği (KAİMDER) var. Vakfa ait yatılı ev ve derneğe bağlı pansiyonlarda 10 çocuğa tecavüz ettiği Adli Tıp Kurumu’nun raporuyla da doğrulanan Muharrem B. 2012 yılından beri nöbetçi öğretmen olarak çalışmış. Cinsel istismara uğrayan çocuk sayısının çok daha fazla olduğu söyleniyor.
•••
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, “tecavüze bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı tanıyoruz, hizmetlerini takdir ediyoruz, bunu yapan kişi için de sıfır toleransla takibimizi yapıyoruz” diyerek meseleyi bütün sorumluluklardan sıyırarak münferit bir hale getiriyor. Öğretmen cezalandırılacak, çocuklara psikolojik destek verilecek, dosya kapanacak. Sonra? Ya 10 değil de 45 çocuk varsa? Ya 45 değil 100 çocuk varsa? Ya 1 değil 2, 2 değil 10 öğretmense? Ya diğer iller?
•••
Aileleri tarafından kendilerine emanet edilen çocuklara yıllarca tecavüz eden öğretmenini fark etmeyen vakfın sorumsuzluğunun ve çocuklar için gereken korumayı sağlamak yükümlü olan devletin pervasızlığının bir sonucu olmayacak mı?
Sırf takdir ettikleri derneğe zarar gelmesin diye, çocuk istismarının önlenmesi için Meclis’te araştırma komisyonu kurulması önerisini reddedebilmiş bir iktidarın ilgisini çekebilecek sorular olmadıklarının farkındayım. Yine de, çocuk cinsel istismarında dünya üçüncüsü bir ülkenin bakanı olarak ‘münferit’ derken daha ihtiyatlı olmak gerekir.