Yargı kararıyla Murat Dağı’nda altın ayrıştırma projesini durduran Anadolu Export bu kez kapasite artırımı için bakanlığa başvurdu. Başvuruda eski projeye ilişkin şirket adeta itirafta bulundu: Tesis için 190 bin ağaç kesilecekti, ağır metaller açığa çıkacaktı.

Murat Dağı için şirketten itiraf
Ege halkı, Murat Dağı’nı suyunu ve toprağını korumak için aylar süren direnişe imza attı. (Fotoğraf: BirGün)

Funda ÖZ AKÇURA*

2017’de Murat Dağı'nda altın madeni girişimi halkın direnişi ve itiraz davalarının kazanılmasıyla engellenen Anadolu Export maden A.Ş. 5 yıl aradan sonra bu kez “altın gümüş madeni kapasite artırımı, pasa döküm ve kırma eleme tesisi” kurmak için başvuruda bulundu.

Bu amaçla ÇED dosyasını 8 Kasım 2022 günü görüşülmek üzere İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK)'na teslim etti. Bu dosya çok önemli.

Çünkü bu seferki ÇED dosyası, Ovacık’tan Erzincan Çöpler’e, Artvin Cerattepe’den Kışladağ Altın Madeni’ne, maden şirketlerinin ÇED süreçlerindeki lakaytlıkları ve yalanlarını “içeriden” itiraf ediyor!

Bu itiraflar, İliç’teki siyanür faciasının, Kazdağları'ndaki orman katliamının, Eşme Kışladağ arsenik oranının yüksekliğinin münferit olmadığının manifestosu gibi okunabilir.

2017 yılında Murat Dağı’nda altın madeni açılacağı öğrenildiğinde Uşak’ta başlayan direniş bölge köylerinden Gediz ve Kütahya’ya uzanmış, oradan Eskişehir, İzmir’e kadar Ege’yi ayağa kaldırmıştı. Çünkü Gediz Nehri madenin açılacağı yerden doğuyor, Menderes Nehri ve Porsuk Çayı buradaki yeraltı sularından ve derelerden besleniyordu.

Murat Dağı'nda altın madeni demek; dağın bağrından doğan suların ulaştığı her yerde susuzluk, açlık, hastalık ve ölüm demekti.

Sonuçta 2019’da madene karşı Uşak, Kütahya, Gediz, Eskişehir ve İzmir belediyeleri ile köyler, dernek ve meslek odalarından temsilcilerin de aralarında yer aldığı 60 kişi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ÇED iptal davası açtı ve kazandı.

Geçen üç yılın ardından Anadolu Export AŞ., ilk başvurusundan farklı olarak bu kez “sadece değerli cevheri çıkaracağını, altın gümüş ayrıştırma tesisi olmayacağını” söylemiş. Ayrıştırma tesisinden “neden vazgeçmek zorunda kaldığını”, iptal davasının açıldığı mahkemenin atadığı bilirkişi raporlarını da paylaşarak tek tek anlatıyor!

‘190 BİNDEN FAZLA AĞAÇ KESECEKTİK!’

Murat Dağı’nın önemi, yaşam yaratan bir ekosistem olması. Ormanı, dereleri, kurdu kuşu ile bir bütündür. Bir tanesini yok ettiğinizde domino taşı misali diğerleri de yok olur.

Biz Murat Dağı'na baktığımızdan devasa ormanlar görürken maden şirketi “hektarda 1 ağaç” görmüştü.

2019’daki ÇED dosyasında “sadece 2 bin 100 ağaç keseceğiz” demişti!

Ve şimdi 2022 ÇED’inde itiraf etmek zorunda kalıyor: Yanlış hesaplamışız, 190 binden fazla ağaç kesecekmişiz, diyor!

Dahası var. Bozuk orman sahalarındaki ağaçları hesaba katmamışlar!

Yine dahası var: Madenin işletileceği 20 yıllık sürede maden sahasını genişlettiklerinde yok edecekleri ormanları da unutmuşlar.

Anadolu Export işi bitip gittiğinde “orman ekosisteminin yeniden kurulmasının mümkün olmadığını” itiraf ederek “Cevher zenginleştirme tesisinden vazgeçmek zorunda” kaldıklarını yazmış.

SUYA ‘ZEHİR’ KARIŞMASI KAÇINILMAZ OLACAKTI

Biz, Murat Dağı'nda altın madenine karşı bilgilendirme toplantılarında, tesiste kullanılacak kimyasalların binlerce yıldır uyuyan ağır metalleri uyandırıp aktifleştireceğini, bölgenin yaşanmaz hale geleceğini ısrarla söylemiş ve davada da uzman raporları ile belgelemiştik.

2019’daki ÇED dosyasında “tüm önlemleri aldık; hiçbir şey olmayacak” diyen şirket, 2022’deki ÇED dosyasında gerçeği kabul etmek zorunda kaldığını şu cümlelerle anlatıyor: Süreç sırasında uygulanan işlemler sadece altın ve gümüşü çözmeyip aynı zamanda topraktaki civa, nikel, arsenik, antimon, krom, kurşun vb diğer mineralleri de çözecek ve açığa çıkaracak.

“Altın madeninin işlenmesi sırasında cevher hidroklorik asit ile muamele edildiğinden sahada zenginleşmiş olan civa, nikel, arsenik, antimon, krom, kurşun ve bunlara ek olarak alüminyum iyonlaşmış hallerinin suya karışacağı kesindir ve ÇED Raporunda bunlarla ilgili önlemlere değinilmemiştir. Barajlarda bekletilen atıklardaki ağır metalller hiç dikkate alınmamış; sel, aşırı yağış, toprak kayması gibi çevresel etkiler ÇED raporunda tüm boyutları ile değerlendirilmemiş, olaya daha çok siyanür kirliliği olarak bakılmış, açığa çıkacak ağır metallerin bertarafı için hangi önlemlerin alınacağı açıklanmamış, zehirli atıkların sulara karışması durumunda hangi noktalara kadar uzanabileceği, kaç kişiyi etkileyebileceği, ağır metal kirliliğin canlılar, sucul yaşam ekosistem flora ve faunaya etkileri değerlendirilmemiştir.”

Ve yine aynı cümle: “Cevher zenginleştirme tesisinden vazgeçilmiştir”!

‘EKOSİSTEMİ YOK EDECEKTİK!’

Şirket 2019’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “onayladığı” ÇED dosyasında Murat Dağı’nda mayıs ve haziranda yaptığı toplam dört günlük saha çalışması ile bölgedeki endemik bitki türlerini itibarsızlaştırmış ve hayvanların “koşma becerileri” sayesinde maden sahasından kaçıp canını kurtarabileceğini yazmıştı.

Aynı şirket bu kez 2022 yılında hazırladığı ÇED dosyasında Murat Dağı’ndaki biyoçeşitliliğin sağlıklı ve doğru olarak raporlanmadığını ; 4 günlük arazi çalışmasının doğru bir yaklaşım olmadığını, “varsayımsal hareket edildiğini”, bunun da bilimsel bakış açısı olmadığını itiraf ediyor.

Şirket olası tahribatın ekosistemi yok edeceğini, kaybedilen değerlerin yerine konamayacağını, çok sayıdaki endemik türün zarar görmemesinin mümkün olmadığını, projenin uygulanmasının nadir türlerin yok olma riskinin çok daha artmasına veya ortadan kaybolmalarına sebep olacağını kabul etmek zorunda kalarak “cevher zenginleştirme tesisinden vazgeçilmiştir” diyor!

Bunu yenildiği için bugün söylemek zorunda kalıyor!

‘ANALİZLER GERÇEĞİ YANSITMIYORMUŞ’

Davanın açılıp kazanıldığı 2019’a dek iki yıl boyunca Murat Dağı Yok Olmasın Platformu; Murat Dağı ve maden sahasının Ege Bölgesinin ekolojisini belirlediğini, Gediz ve Menderes ovaları dahil, bölgenin tarım ambarlarını suladığını, maden açılırsa tüm bölgeyi zehir ve ölümle başbaşa bırakacağını anlatıp duruşma salonunda da kayıtlara geçirtmişti.

2019’da “altından muhteşem bir dünya” masalı anlatan şirket gerçekler su yüzüne çıkınca 2022 ÇED dosyasında yine çark etmek zorunda kaldı!

“ÇED dosyasında maden sahası ve çevresindeki su analizlerinin gerçeği yansıtmadığını, pasa sahalarından yeraltı sularına olacak sızıntının yeraltı ve yerüstü sularına karışacağını öngöremediklerini” itiraf etti.

Birinci derece deprem bölgesi olan bölgede olası bir depremde havuzların yıkılması, liç sahasının zarar görmesi durumunda yüksek metal içerikli akışkanların yüzey suyu ile Gediz ve Menderes nehirleri ile Porsuk Çayı'na karışacağını kabul ederek “cevher zenginleştirme tesisinden vazgeçmek zorunda kaldığını” yine tekrarlıyor.

DEPREM RİSKİNİ ÖNEMSEMEMİŞLER!

Altın madeni şirketlerinin, bir çocuğun bile fark edeceği tehlikeleri “görmemesinin” örneklerinden en önemlisi Murat Dağı'nın 1. derece deprem bölgesi olması ve bölgedeki aktif fay hatlarının madenin açılması ile geri dönülmez felaketlere yol açacağıydı.

Bakanlığın kabul ettiği ÇED dosyasında Heidi gibiydi şirket. Bi şey olmaz modundaydı.

Ama açılan ve kazanılan davada “liyakatlı” bilirkişinin raporundan sonra görülüyor ki bugünkü ÇED dosyasında yine çark etmişler!

2022 ÇED dosyasından: “İşletme alanının birinci derece deprem bölgesinde olması ve diri fay hatları nedeniyle proje alanındaki yüksek risk teşkil eden yığın liç ve havuzlarında muhtemel bir sızıntının telafisi çok zor bir çevresel felakete yol açacağı, yığın liç ve havuzların; kırıklı, çatlaklı olduğu için geçirimliliği yüksek kaya birimleri üzerinde yapılmasının oldukça riskli görüldüğü, havuzların inşa edileceği lokasyonun böyle bir işletme için doğru olarak seçilmediği, pasa sahasının altında ise yeterli önlemlerin alınmadığı için cevher zenginleştirme tesisinden vageçilmiştir.”

Eğer Karaağaç altın madenine karşı mücadele verilmese ve toplumsallaştırılarak büyütülmese bu risklerle bu maden bugün çalışıyor olacaktı.

Anadolu Export aynı maden için ikinci kez hazırladığı ÇED raporunda altın madenciliğinin fıtratındaki kirli çamaşırları “yanlışlıkla” dökmedi. Halkın örgütlü birleşik mücadelesi karşısında çaresiz kaldığı için yazmak zorunda kaldı.

*Murat Dağı Yok Olmasın Platformu Sözcüsü