Mursi ve İhvan demokrasi için mücadele edebilmiş olsaydı, bugün tüm dünyadan çok daha geniş destek bulurlardı. Mursi’den Gandhi ve Mandela çıkarmaya çalışmak komik değilse de trajik oluyor

Mursi'den Gandhi çıkmaz

BEHLÜL ÖZKAN @BehlulOzkan

Mısır’ın darbeyle devrilen eski Cumhurbaşkanı Mursi, İslamcı militanların cezaevinden firar etmesinde rol oynamaktan dolayı idam cezasına çarptırıldı. Bu kararı protesto etmek için İstanbul’da “Mursi’ye Özgürlük” kampanyası başlatıldı. AKP’nin resmi yayın organı haline gelen Anadolu Ajansı ve havuz medyasına göre “Dünya, Mursi için ayakta.” İhvan’ın darbeden kaçan isimlerinin Türkiye’de sürgün meclisi kurduğu ve AKP iktidarının himayesinde çalışmalarını yürüttüğü düşünüldüğünde, kampanyanın merkezinin İstanbul olması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, kampanyanın bildirisinde Mursi’nin ömrünü demokrasi mücadelesine adamış, dünya çapında bir lider olarak lanse edilmesi: “Gandhi, Martin Luther King ya da Mandela; özgürlük, adalet ve insanlık için mücadele verdiler. Mursi de öyle.”

İHVAN 'DAVA' HAREKETİYDİ
Öncelikle şunun altını çizmek gerekir: Mısır’da olan darbedir. Darbe sonrasında kurulan mahkemelerin kararları tartışmalıdır. İdam kararlarına karşı çıkmak, temel demokrasi mücadelesidir. Mursi serbest bırakılmalıdır. Ancak bunları vurgulamak, Mursi’yi demokrasi havarisi, İhvan’ı Mısır halkının tek iradesi olarak kabul etmeyi gerektirmez.

İhvan uzun yıllar siyasi parti değil, “dava” için mücadele eden bir hareketti. İhvan’ın ideologlarından Seyyid Kütüb Nasır’ı ve Arap milliyetçilerini modern barbarlar olarak nitelendirerek, tekfirci anlayışla onları kâfir olarak gördü. Buna göre İhvan dışındaki siyasi hareketler meşru değildi, çünkü ulus devletleri benimseyip ümmeti parçalayarak, “kâfirlere” karşı Müslümanların gücünü zayıflatıyorlardı. Kendisi din adamı olmayan Kutub’un, Mısır ulemasından farklı olarak basit ve direk bir anlatımla kaleme aldığı yazılar, İhvan’ı destekleyen kitleler üzerinde etkili oldu.

80’LERDE STRATEJİ DEĞİŞTİ
Kutub’un Mısır rejimiyle her türlü diyaloğu reddeden tavrını benimseyen İhvan, 1980’lerde stratejisini değiştirdi. İlk defa seçimlere 1984’te Wafd partisi altında katılan İhvan, meclise 8 vekil soktu. 1987’de vekil sayısını 56’ya çıkaran İhvan, mecliste en büyük muhalefet grubunu oluşturdu. 1990’larda ikiye bölünen İhvan’dan ayrılan reformcular, gelenekçilerin “İslam’ı sadece İhvan temsil eder” anlayışının demokratik siyaset için uygun olmadığını belirterek “dava” misyonuna karşı çıktılar. Bugün Gandhi ve Mandela seviyesinde bir lider olduğu iddia edilen Mursi gelenekçilerden yana tavır aldı. Mursi, 2007 yılında meclis kararlarının şeriata uygunluğunu denetleyecek din adamları konseyi kurulmasını, Mısır devlet başkanının Müslüman ve erkek olması gerektiğini şart koşan parti beyannamesini yazan siyasetçiydi.

ÇATIŞMACI SİYASET BENİMSENDİ
İhvan 2000’li yıllarda Mübarek rejimiyle açıktan bir mücadeleye girmek yerine, pragmatik tutum takınarak arka planda kalmayı tercih etti. Nasır döneminde İslamcıların sert şekilde bastırılarak idam edilmesinin farkında olan İhvan, rejimle çatışmak yerine uzlaşmanın kendi çıkarları için daha uygun olacağına karar verdi. Öyle ki, Mısır’da devrimin başlamasına neden olan gösterilere ilk başlarda mesafeli yaklaşan İhvan, 25 Ocak’tan üç gün sonra gösterilere katıldı. 9 Şubat’ta İhvan’ın önde gelen isimlerinden el-Aryan, New York Times’ta yayınlanan makalesinde, sadece İhvan ve Müslümanlar için değil tüm Mısırlılar için demokrasi istediğini açıklıyordu. İhvan, Mübarek’in devrilmesinin ardından yapılacak seçimlerde, meclisin sadece üçte birine talip olduğunu açıkladı. Ancak ilerleyen aylarda bu uzlaşmacı tutumunu bırakarak, çatışmacı siyaseti benimsedi.

BAŞKANLIK DARBEYE GÖTÜRDÜ
Mısır’ı darbeye götüren sürecin başkanlık seçimlerinde başladığı söylenebilir. Seçimin birinci turunda hem Mübarek rejimine hem de İhvan çizgisine karşı çıkan Nasırcı Sabahi yüzde 21 ve özgürlükçü İslam yorumunu benimseyen Futuh yüzde 17 oy alarak elendiler. İkinci tura yüzde 25 alan Mursi ve yüzde 24 alan Mübarek rejiminin adamı Ahmet Şefik kaldılar. Seçmenler ikinci turda, İhvan ve rejim arasında tercih yapmak zorundaydı ve Mursi yüzde 52 oy alarak başkan seçildi. İkinci tura rejime ve İhvan çizgisine karşı duran uzlaşmacı adaylardan biri kalmış olsaydı Mısır siyaseti bambaşka bir yol izleyebilirdi.

VAATLERİ GERÇEKLEŞMEDİ
Mursi, ikinci tur seçimler öncesinde kendisini “devrimin adayı” olarak tanıttı. Dahası otoriter dönemin geride kaldığını belirterek, başkan seçilirse “gençler, kadınlar, Selefiler, Kıptiler ve vatansever” tüm kesimlerle birlikte çalışacağını vaat etti. Ancak seçim sonrasında bu vaadini gerçekleştirmeyerek, kabinesine laik ve liberal kesimlerden bakan almadı.
Mısır’da devrim sonrasında İhvan, demokrasi mücadelesi değil iktidar mücadelesi verdi. Toplumun geniş kesimleriyle diyaloğu açık tutan, uzlaşmacı bir tutum izleseydi bugün Mısır farklı bir yerde mi olurdu? Bu soruya kesin yanıt vermek zor. Ancak Mursi ve İhvan çıkarları için değil demokrasi için mücadele edebilmiş olsaydı, bugün tüm dünyadan çok daha geniş destek bulurlardı. Türkiye’de İhvancı hayaller ve Rabia işareti peşinde koşanların, Mısır’ın yakın tarihine bakmalarında fayda var. Mursi’den Gandhi ve Mandela çıkarmaya çalışmak komik değilse de trajik oluyor.