“Amansız bir yurt yangınından
Bu düştü bizim de payımıza;
İki hasret yumağıyız şimdi,
Sen ordasın, ben burda.”*

Ülkemiz tarihi onulmaz acılarla dolu. Demokrasi, eşitlik ve barışın bu ülkenin tüm halkları için korunması ve kalıcı olmasını isteyen aydın insanlar, toplum önderleri işkencelerle, cinayetlerle, toplu öldürümlerle susturuldular. Onlara yaşatılan acı en yakınlarına en ağır şekliyle tekrar tekrar yaşatılıyor. Musa Anter’in oğlu benim sevgili kardeşim Dicle Anter “babamla anılarım hep yaşanmamışlık üzerine kurulu” demiş. Derin düşünmeye de çok gerek yok. Yutkunup, bir an için kendiyle ve bu cümleyle kalan herkes ne söylendiğini olanca ağırlığıyla hissedebilir. Bu cümlede; ağız dolusu gülünememiş, doya doya sarılınamamış bir babayla yaşanabilecek endişesiz, kaygısız, ağırdan alınmış anlara duyulan özlem, bir daha hiç gelmeyecek zamanlara duyulan hasret, o zamanlara ait anıları unutma korkusu var. En sevdiğini onun uğruna can verdiği değerleriyle yaşatmak için ondan geriye kalanlarla avunmak, geçmişe dönmenin zorluğu, aynı acıyı tekrar yaşamanın ağırlığı, yine de o acıdan kaçmama sorumluluğu, başkaları aynı acıları yaşamasın diye kendi acısını defalarca kanatma cesareti var. Bu kısacık cümlede çalınmış koca bir hayat var.

Biz acıyla yaş alanlarız, adalet beklerken gelen yeni acılarla yeniden kanayanlarız. Konuşmadan birbirini anlayan kocaman ve doğumlarla değil ölümlerle büyüyen bir aileyiz. Babalarımızı, eşlerimizi, kardeşlerimizi, evlatlarımızı yaşatmak için seslenirken her biri ayrı ayrı aynı dikenli tellerle sarılıp mühürlenmiş dava dosyalarımızın, delilleri öğütülmüş, katilleri salıverilmiş davalarımızın takipçisiyiz. Devlet kademelerinde yeni adaletsizlikleri yasallaştırsın, torba yasalarla başka katilleri serbest bıraksın diye makamlarla ödüllendirilmiş azmettiricilerin,katillerin davalısıyız. Ortak acılarımızı, aşina olduğumuz yalnızlıklarımızı paylaşmak için bir araya geldiğimizde ‘Toplumsal Bellek Platformu’ adıyla adalet için defalarca seslendik. Birbirimize sarıldıkça ayrı ayrı yaşadıklarımızın aslında aynı girdabın içinde aynı gizli tanıklar, aynı cezasızlıklar, aynı makamlar arasında hepimize kader tayin edildiğini anladık. İnsanlık Suçları için zaman aşımı olmaması en temel talebimiz.

Zamanaşımı, insanlığa karşı işlenmiş suçların aydınlatılması için gerekli soruşturma ve cezalandırma sürecinin ortadan kalkması anlamına gelir. Zamanaşımının bu tür suçlara uygulanmayacağı uluslararası hukuk çerçevesinde ilk kez Nuremberg Mahkemesi ile, ardından Yugoslavya, Ruanda, Tokyo mahkemeleriyle konu olmuş, son olarak Roma Statüsü’nde tanımlanmıştır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Sözleşmeleri ile ilkeselleşmiştir. Zamanaşımının, insanlığa karşı suçlar için uygulanmaması yönünde Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi (AAİHM) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararı mevcuttur. Yargısız infazların, işkencelerin, gözaltında kayıpların en yoğun yaşandığı cunta rejimlerinde, Latin Amerika ülkelerinde bile cezasızlığı önlemek için adım atılabilmiş, hatta geriye dönük yargılama sağlanabilmiş ve hukuk işletilebilmiştir.

Bugünlerde Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını karşılamaya hazırlanırken laik ve demokratik cumhuriyetin korunması için kuvvetler ayrılığını, parlamenter sistemi, bağımsız ve adil yargıyı yeniden inşayı konuşuyoruz. Ne acı değil mi? Hatta inanılmaz. 12 Eylül darbesinin 42. yıldönümündeyiz. Darbecileri yargılama sözü verenlerin iktidarında 12 Eylül dönemi işkencecilerinin yargılanmayışını yaşadık. İlhan Erdost cinayetine ait dosya 2016 da zamanaşımına uğradı. 2012 yılında zamanaşımına uğratılan Sivas Katliamı davası Anayasa mahkemesinde 10 yıldır karar bekliyor. Belki AYM’de en uzun bekleyen dosyadır. AİHM yolu açılmasın diye bekleyen bu dosya 2023 yılında firari sanıklar bakımından 30 yılın dolmasıyla devam eden son davanın da zamanaşımı ile kapatılması için de emsal teşkil ediyor. Adil yargılama süresini çoktan aşan davanın hüküm giymiş katili devletin en üstünde bulunan tek kişilik karar odağının hukuksuz talimatıyla serbest bırakıldı. Firari katilleri yakalamak yerine hükümlüleri salıveren adalet!

İşte şimdi bu sabah siz bu satırları okurken Musa Anter Cinayeti davasının karar duruşması görülüyor. Bu duruşmadan zamanaşımı kararı çıkmaması ise sürpriz olacak. İsveç’te yaşayan sanık Abdülkadir Aygan’ın ifadesi her nasılsa yıllardır alınamıyor. Tıpkı Sivas Katliamı’nınAlmanya’da yaşayan adresi belli sanıklarının kırmızı bültenle aranıp bulunamayışı gibi! 2013'te başlayan Musa Anter davası 2014 yılında JİTEM Ana Dosyası'yla birleştirildi. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından kaçırılarak işkenceyle öldürülen Ayten Öztürk davasının da Anter-JİTEM davasıyla birleştirilmesiyle yıllardır tek tek bir arpa boyu yol almayan davalar kalabalık ve içinden çıkılmaz çuvallarca yazışmayla kalabalıklaştırıldı. 2012'de tutuklanan Hamit Yıldırım, 2017 yılında tahliye edildi. Musa Anter davası kapatılmak isteniyor. Devletin tüm olanaklarını kullanan bir yapılanmanın kürt işadamlarının öldürülmesi, zorla kayıplar, mafya ve çete bağlantılarıyla işlediği sayısız insanlık suçunun kaderi zamanaşımıyla dolaplara kitlenecek. Az önce uluslarası örneklerini verdiğim sözleşmeler ve emsal uygulamalar bize zamanaşımının insanlığa karşı suçlara uygulanmaması için aslında herhangi bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olmadığını da gösteriyor. Uluslararası yaklaşımları benimsemek kâfi. AİHM yaptırımlarını referans kabul ederek karar almak mümkün.

20 Eylül’de ise öldürülen Kürt işadamlarından Yusuf Ekinci cinayetinin karar duruşması görülecek. 2014’ten bu yana 30 kez hakim değiştiren davanın son celsesi yine yeni bir heyetle toplanacak. Son duruşmada müşteki avukatları, Kıbrıs’ta Kutlu Adalı cinayetini Korkut Eken’in organize ettiğini, Uzi marka silah verdiğini söyleyen Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker’in ifadesiyle yeniden açılan dosyanın incelenmesi talebi reddedilmişti. Yeni heyetin 250 klasörlük dosyanın ve davanın “derinliklerine” vurgun yemeden dalması mümkün olacak mı? Göreceğiz. Ama yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey var. O da katillerin aileleriyle alabildiğine özgüce yaşanmışlıkları olsun diye devlet mekanizmaları hukuku istediği gibi kullanıyor, çarklar on yıllarca dönsün diye gerekli bakım ve yağlama yapılıyor.

Toplumsal Bellek Platformu olarak dün bir açıklama yayınladık. Tekrar söylüyoruz ve ömrümüz oldukça da susmadan söylemeye devam edeceğiz. Musa Anter davasında etkin bir soruşturma yürütülmemiş devlet temel vazifesini yerine getirmemiştir. Toplumsal vicdanda büyük bir yara açan Ape Musa cinayeti ve benzer insanlık suçlarının ardındaki kirli güçler açığa çıkartılarak yargılanmadan toplumsal uzlaşma sağlanması mümkün değildir. Uğur Mumcu, Sivas Katliamı, Yusuf Ekinci cinayeti gibi faili meçhul bırakılan davalar için zamanaşımı yaklaşırken “insanlığa karşı işlenen tüm suçlar” için evrensel hukuk kriterleri kapsamında adil yargılama istiyoruz.