Marmara’daki müsilaj sorunu ‘denize girilebilir mi’ ve ‘deniz ürünü tüketilebilir mi’ gibi soruları gündeme getirdi. Doç. Dr. Saraçoğlu, temasın ve deniz ürünü tüketmenin hastalıklara neden olacağını belirtti.

Müsilaj hastalığa neden olabilir

HABER MERKEZİ

Son 30 yıldır ciddi kirliliğe maruz kalan Marmara Denizi, ölüm çığlıklarını deniz salyası (müsilaj) ile attı. Salı günü Marmara Denizi’nde başlatılan müsilaj temizliği üçüncü gününde de devam etti. Ancak uzmanlar asıl temizliğin deniz gibinde yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı ve Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Gamze Varol Saraçoğlu, müsilajın etkili olduğu Marmara Denizi’ne yüzmeye girenlerde olumsuz etkiler görülebileceğini dile getirdi.

Müsilajın başta alerjik reaksiyonlar olmak üzere farklı etkilere neden olabileceğini kaydeden Doç. Dr. Varol Saraçoğlu, şu bilgileri verdi:


“Denize girildiğinde temas yoluyla birtakım lezyonlarla karşılaşabiliriz. Alerjik reaksiyonlar başta olmak üzere ciltte döküntüler, kızarıklıklar, bununla bağlantılı olarak kaşıntılar, istenmeyen reaksiyonlar ortaya çıkabilir. Göz enfeksiyonları, kulak enfeksiyonları, mide- bağırsak enfeksiyonları gibi hastalıklara yol açabilir. Dolayısıyla aslında halk sağlığına ya da bireyin sağlığına bu tür olumsuz etkileri gözlemleyebiliriz, bekliyoruz.”

MİKROORGANİZMALAR VÜCUDA GİREBİLİR

Doç. Dr. Varol Saraçoğlu, açık yarası olanların denize girmemesi gerektiğinin altını çizdi: “Esas korkumuz cilt temasıyla ilgili olan reaksiyonların ötesinde. Deniz canlılarını tüketiyoruz. Bu müsilajdan deniz canlıları da nasibini alıyor. Bu müsilajın deniz suyu sıcaklığını artırdığını biliyoruz. Böyle olunca orada deniz suyunda bulunan birtakım mikroorganizmaların üremesi için daha verimli ortam yaratılmış oluyor. Esas korkumuz o mikroorganizmaların doğrudan insan vücuduna alınması. İshalli hastalıklar, ateşli hastalıklar; bunun için endişeleniyoruz, korkuyoruz.”

Marmara Denizi’nin müsilajdan önce de belirli bölgelerinde kirlilik olduğunu söyleyen Doç.Dr. Varol Saraçoğlu, “Müsilajın olmadığı yerlerde bile denize girenlerin çıktıktan sonra ciltlerinde birtakım yağ bezeleri, kalıntıların olduğunu görüyoruz. Aslında güvenli olmayan deniz ortamına kendimizi bırakmış oluyoruz” dedi.

Öte yandan müsilajla ilgili Yükseköğretim Kurulu’nda (YÖK) üniversitelerin ilgili fakültelerinin dekanları ve sahada çalışmalar yürüten akademisyenlerin katılımıyla müsilaj değerlendirme toplantısı düzenlendi. ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Salihoğlu, ODTÜ Bilim Gemisi ile Marmara Denizi’nde topladıkları verilere ilişkin şu bilgileri verdi: “Müsilaj aktif olarak devam ediyor, yüzeyde oksijen yüksek ama 25 metrenin altında çok hızlı azalıyor. Müsilajın deniz yüzeyinin altında da çok yoğun olduğunu görüyoruz ve risk sürüyor. Müsilaj işin görünen yüzü ve sonucu, denizleri bütünlükçü olarak ele almamız gerekiyor ve nasıl daha sağlıklı hale getirebiliriz, bunlara yönelik programlar ve ilerleme sağlamamız gerekiyor.”

Marmara’nın kirliliğinin, çevresindeki yoğun sanayi ve nüfus nedeniyle yüksek olduğuna dikkati çeken İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Melek Okyar ise şöyle konuştu: “Bunun yanında, aşırı deniz anası artışları ve Marmara Denizi’nde bahar aylarında sık rastladığımız aşırı alg artışına bağlı, denizin kırmızı-turuncu renge büründüğü kırmızı çizgi olayı da görülüyor. Ekonomik gelir getiren balıklarımızı kaybetmişiz, onun yerine yazılı hani balığı denilen yeni bir balık türü baskın hale geçmiş, deniz kirpisi organizmalardan yoğun olarak toplanmaya başlamış.”

Müsilaja karşı beş öneri

Marmara Denizi’ndeki sorunların ortadan kaldırılması için yapılacak çalışmalara da değinen Okyar, şu önerilerde bulundu:

• Kısa vadede müsilajın hızlı şekilde kimyasal yapısının çözülmesi, bertaraf edilmesi yönünde çalışmalar yapılmalı.

• Orta vadede bu olayın olmasında asıl sebeplerden belki de başrolü oynayan havzalardan gelen girdilerin ve yüklerin takibinin yapılması gerekiyor.

• Derelerin ve havzaların kontrol altına alınması lazım.

• Arıtma sistemlerinin sürdürülebilir olması lazım.

• Uzun vadede deniz ekosistem ve balık stoklarının incelenmesi, meteorolojik dataların izlenmesi ve geleceğe yönelik bir plan oluşturmamız gerekiyor.