Eskiden medyanın sahiplik yapısını tartışıyorsak artık sosyal medya platformlarının sahipliğini tartışmalıyız. Denetleyici ve düzenleyici bir kurumun boşluğu bu tarz satın alım ve satımları daha kritik hale getiriyor.

Musk’ın Twitter’ı nasıl olacak?

Musk’ın Twitter’ı salt ticaret ve parasına para katmak için satın aldığını söyleyemeyiz. Twitter’ın böyle bir şey için doğru bir yer olmadığını kendisi de biliyor. Zaten almasının nedeninin ekonomik olmadığını bizzat kendisi söylüyor. Twitter, Google ve Facebook ile aynı iş modeline sahip. Ücretsiz ve reklamla finanse ediliyor. Ancak rakiplerinden çok daha az erişime sahip. Reklam hacmi de düşük bu nedenle. Öyle ki geçen yıl Google 257 milyar dolar, Facebook 117 milyar dolar getirirken Twitter ise 5 milyar dolar getirdi. Musk, Twitter kurulduktan sonra yaptığı bütün işlerde Twitter’ı en önemli tanıtım aracı olarak kullandığını biliyoruz. Bununla birlikte Twitter’ı aslen ifade özgürlüğüne verdiği önem nedeniyle satın aldığını söylüyor.

“Herkesin her sorunda beni suçlayacağını biliyorum ama Twitter’a kamuya açık bir platform olarak güveni üst seviyede tesis edebilirsek önce ABD’de sonra tüm dünyada insanoğlu uygarlığının önündeki önemli bir riski hafifletebilir. Böylelikle demokrasi kültürünü gerçekten güçlendirebiliriz” diye kendini ifade ediyor.

Bilindiği gibi bu platformlar ölçekleri büyüdükçe içerik denetimiyle ilgili bazı önlemler almaya başladılar ya da zorunda kaldılar. Pandemi sonrası aşı karşıtlığı, 2020 ABD seçimi gibi sınavlar bu önlemler çerçevesinde geçti. Bunların bile çok yetersiz olduğu bilinirken Musk’ın ifade özgürlüğü vurgusuna yakından bakmak gerek.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VURGUSUNUN ANLAMI NE?

Musk’ın savunduğu ideal, 1990’ların ortasından itibaren yaygınlaşmaya başlayan internet öncülerinin bir idealiydi. Ancak internet merkezileşip birkaç platforma indirgenince ve bu platformlar haliyle devasa ölçeklere erişince enformasyonla birlikte dezenformasyon da yükseldi. Nefret söylemi ve her türlü hedef gösterme ifade özgürlüğü maskesi altına girdi.

Yani bu ifade özgürlüğü tanımı kulağa hoş geliyor ama bu vurguya daha yakından bakmak gerek. ABD’de Cumhuriyetçiler yani ülkenin sağ kanadı uzun zamandır sosyal medya platformlarında ifade özgürlüklerinin engellendikleri iddiasıyla kampanyalar düzenliyorlar. Bu nedenle alternatif sosyal medya platformları kurulmaya başlandı. Parlor veya Gab gibi son olarak Trump öncülüğünde kurulan Truth Social gibi. Ancak bunların hiçbiri, Facebook veya Twitter gibi büyük merkezi platformların ulaştığı kullanıcı sayısına ulaşamadı. Hatta hemen Donald Trump’a platformlara dönüp dönmeyeceği sorulmuş. Trump, Truth Social isimli kendi platformunu kurduğu için bunu reddetmiş. İsteseler de gelmeyeceğim, gibi büyük laflar etmiş ama Trump’ın da ne yapacağı çok belli olmaz. Buna rağmen Trump’ın platform yasağının gevşetileceğini ya da kaldırabileceğini öngörebiliriz. Zaten Musk da insanları kalıcı olarak engellemenin yanlış olduğunu söylüyor. Bunlar tartışılabilir şeyler.

Bununla birlikte yasa dışında kalan gri alanlarda neyin doğru olduğuna nasıl karar verileceği sorulduğunda “Emin değilsek serbest bırakalım. İçerik silmeye ve insanları kalıcı olarak Twitter’dan atmaya olabildiğince uzak kalmak istiyoruz” dedi. Bu gri alanlar konusu çok tartışmalı. Çünkü yayılan yanlış bilgi ve nefret söylemi her zaman yasalara aykırı olmayabilir ve gri alanda kalabilir. Böyle bir durumda yayılımına izin vermek kötü sonuçlar doğurabilir. Ayrıca her ülkenin yasal şartları da aynı değil, bu durumda gri alanlar giderek daralabilir.

ELON MUSK NELER YAPMAK İSTİYOR?

Elon Musk, daha önce yaptığı işlerde olduğu gibi bu işin daha iyi yapılabileceğini tüm dünyaya kanıtlamak istiyor. Kendine biçtiği “dünyayı kurtaran adam” rolü için de uygun bir ideal. Bu ideal çerçevesi içinde savunduğu her şeye de karşı çıkamayız. Örneğin; botları yok etmek istediğini söylüyor ki sosyal medyanın iyi bir yer olmasını isteyen kimse buna karşı çıkamaz. Aynı şekilde algoritmaları halka açık hale getirmeyi amaçlıyor ki algoritmaların incelenebilir olması konusunun önemini benim yazılarımı okuyanlar da bilir.

İfade özgürlüğü konusunda her ülkenin yasalarına uymayı taahhüt ediyor. Bu baskıcı rejimlerde sorun yaratabilir. Aynı zamanda reklamdan ziyade abonelik modellerine ağırlık vermeyi planlıyor ki bu ileride bazı özellikler için para ödemek zorunda kalmamız anlamına gelebilir. Bir de çok popüler bir edit özelliği getirmek var ki bu da işin çeşnisi.

musk-in-twitter-i-nasil-olacak-1009008-1.
"En kötü eleştirmenlerimin bile Twitter’da kalmasını istiyorum çünkü ifade özgürlüğü bu anlama geliyor."

Aslında daha özetle Musk, bu Twitter’ı ben düzeltebilirim gibi bir iddia içinde. Bunu yapması iki nedenle zor: Birincisi satın alma sırasında kullandığı krediler ve finansman yapısı, Twitter’ı daha kârlı bir yer yapması konusunda kendisini zorlayabilir. Çünkü daha satın almadan bu yana Tesla hisseleri yüzde 12 değer kaybetti. Bu kaybın yüzde 40’a ulaşması durumunda kredinin finansmanı konusunda zorlanacağı tahmin ediliyor. İkincisi hem ABD hem de AB yeni regülasyonlarla sosyal medyayı biraz daha fazla denetim altına almak istiyor ve bu Musk’ın yapmak istediği her şeyi yapmasının önünde bir engel olabilir.

BU SATIŞ İÇİNDE HANGİ RİSKLERİ BARINDIRIYOR?

Bu risklerle ilgili en güzel örneği bir başka ünlü iş insanı Jeff Bezos verdi. Elon Musk’ın bir başka şirketi Tesla’nın hem pazar hem de tedarik açısından Çin’e çok bağımlı olduğunu hatırlattı ve bu durumda Çin’in Twitter üzerinde baskı gücünün artıp artmadığını tartıştı.

Elon Musk en nihayetinde başka pek çok sektörde faaliyet gösteren bir iş insanı. Twitter da dünyanın her yerinde politikanın belirlenmesi ve kamuoyunun oluşmasını sağlayan dev bir platform. Ülkeler için bundan önceki süreçte Twitter ile doğrudan doğruya temasa geçeceği bir muhatap yoktu. Çünkü Twitter çok ortaklı halka açık bir şirketti. Özel sahipliğe geçtiğinde artık bir muhatabınız var. Ya Twitter’ın sahibi Musk, X ülkesiyle bir iş anlaşması yapacaksa? O ülkede muhalefetin sosyal medyadaki durumu çok riskli bir hale gelmez mi? Özellikle baskıcı rejimler söz konusu olduğunda işler daha da tehlikeli hale gelebilir. Bu tıpkı medya dışı sermayenin medyadaki varlığı gibi bir risk yaratıyor. Çünkü bu platformlara artık sadece platform deyip geçemeyiz artık buralar birer yayıncı kuruluş. Türkiye’de geleneksel medyanın ele geçiriliş sürecinde asıl nefes alma noktası sosyal medya haline gelmişti örneğin.

Twitter gibi, Facebook gibi, Tiktok gibi, Instagram gibi platformlar bütün dünyaya hitap ediyor. Sosyal medya dediğimiz şeyin özünü oluşturuyor. Nasıl eskiden medya kuruluşlarının sahiplik yapısını tartışıyorsak artık sosyal medya platformlarının sahipliğini tartışmalıyız. Daha önce bu köşede birkaç kez yazdığım gibi dünya üzerinde denetleyici ve düzenleyici bir kurumun boşluğu bu tarz satın alım ve satımları daha kritik hale getiriyor. Bu konuyla ilgili ülkelerin bir an önce uluslarüstü bir kurum için bir araya gelmeleri gerekiyor. Elon Musk, Twitter’ı daha iyi bir yer yapmak için satın aldığını söylüyor ama buna ne kadar güvenebiliriz? Bir başkası daha farklı yatırım yapabilir. Bu şekilde merkezi platformların sahipliğinin bu kadar kişisel olmaması ya da internetin bu şekilde merkezi bir yer haline gelmemesi gerekiyor. Bu önemli bir sorun. Bugün bu olayla birlikte bunu yeniden deneyimliyoruz. Siz interneti böyle noktalarda merkezileştirirseniz ve çılgın bir iş adamı da ele geçirirse sonu ne olacak? İnternetin bu kadar kişilere bağlı olmaması lazım. Bu doğasına da ters zaten. İnternet merkezleri dağıtmak için icat edildi çünkü.