İlginç bir çağrı gündeme düştü son günlerde; Anti-kapitalist Müslüman Gençlerin 1 Mayıs çağrısı... Önce bugüne kadar ölen işçiler için gıyabi cenaze namazı kılınacak, sonra da Fatih’ten başlayan yürüyüşle Taksim’e katılacaklarmış. Yürüyüşte taşınacak pankartta da “kölelere özgürlük” ayeti yer alacakmış. Çağrı, en başta, bir ilk olması açısından ilgi duyulmayacak gibi değil.

Görüyoruz ki, siyasal İslam’ın yükselişi dünyevileşme zorunluluğunu da beraberinde getiriyor. Yalnız siyasetçi için değil, Müslüman aydın için de İslam’ın şartlarıyla Peygamber’in sünnetini konuşmakla yetinmek mümkün değil bugün. Bu nedenle, modern kavramlardan kurumlara, öne çıkan konulardan yükselen istemlere kadar hemen her konuda din merkezli anlatım ve yorumlar duymaktayız.

Bu dünyevileşmenin bir ucunda, siyasal İslam’ın artan iddialarıyla düzenle uzlaşarak yükselme ve güçlenme arayışı olduğuna kuşku yok. Bu süreç içinde liberalizmle muhafazakarlığın, dini örfle modernizmin bir araya getirilmeye çalışıldığı  ve post-modern topluma uygun bir “neo veya post-İslam’ın” ortaya çıktığı da ortada. Öyle ki, artık yalnız siyasallaşarak iktidara talip olma değil, modern topluma uyarak “yeni ve öncü” olma iddiası söz konusu.

Nesi yeni, nesi öncü diye soranlar da az değil, tabii. Bu yükselişin ve iddiaların gücünü hegemonik düzenden aldığı, bu alış- verişin iki tarafa yaradığını görmemek mümkün değil. Ancak  yoksul ve güçsüz kitleler için yeni bir umut yaratamadığı, sistemin sömürüsüne karşı himmet ve sadakadan öteye gidemediği de görülüyor. Abdestli kapitalistlerle, yeni firavunlardan söz ediliyor günümüzde. Müslümanların tezkiye yapmaları gerekirken, sermaye birikimi peşinde karunlaştıkları konuşuluyor. İslam düzene boyun eğdikçe bu düzenle ortaklığın İslam’la ne kadar bağdaştığını soranlar ortaya çıkmakta.

Bu soru ve eleştiriler de, kaçınılmaz olarak başka bir açıdan İslam’da dünyevileşmeyi getirmekte. Örneğin abdestli kapitalistleri eleştirirken, mülkiyet, zenginleşme, emek, bölüşüm gibi birçok konuda konuşmak ihtiyacı duyulmakta. Bu nedenle, İslam’da “sosyalizme” yakın değerlerden sosyal adalete, sermaye birikiminden bölüşüme uzanan birçok eleştirel söylem ortaya çıkmakta. Bunlar gibi, çağın gerekleri de tartışılmakta, haktan adaletten söz edilirken Kürt sorunundan anadil hakkına kadar birçok konuda konuşulmaktadır. Örneğin Adil Medya haber sitesi, bu tür eleştiri ve tepkilerin yoğunlaştığı bir site. Son olarak  Express Dergisi’nin bu konuya ayırdığı sayısında, ekonomi anlayışından kentleşmeye, ana dilden devlet anlayışına, zenginlikten istismara kadar pek çok konuda gayet eleştirel duruşa yer verildiğini görüyoruz.

İslam’daki bu çıkışlar gibi, şimdi, sol ilahiyattan, solun dinle barışmasından söz eden yaklaşımların yükseldiğini de görüyoruz. Soldan gelen aydınlarla Müslüman aydınların buluştuğu platformların arttığı da bilinmekte. Kendi adıma, İslam’dan gelen bu eleştirel duruş ve yaklaşımları da, solun dinle arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmesinden söz edenleri de ilgiyle izlediğimi söyleyebilirim. İki taraf açısından da, bunları ancak olumlu gelişmeler diye nitelendirebilirim.

Tüm bunlar, maddeci-tarihsel dünya görüşü ile ilahi olanın buluşmasını kolay kılmıyor. Gerek çıkış noktası, gerek varılmak istenilen hedef açısından ortaklıklardan söz etmek de zor, yanıtlanması gereken birçok soru olduğuna da kuşku yok. Karşılıklı anlamak ve kabul etmek mümkün olsa da, kapitalizme karşı ortak mücadele noktasına varabilmek ise hiç kolay değil. Yine de durup düşünmek gerek; sol adına da, İslam adına da asıl “yenilik” buralarda olmasın!

Örneğin, ne sol için milyonları birbirine bağlayan bir inancı bir yana koymak kolay, ne de İslam için kapitalizm karşısında sessiz ve etkisiz kalmak... Örneğin haktan, adaletten, eşitlikten söz eden bir din için, Şeriati’nin dediği gibi, İslam’ın ezilenlerin kurtuluş ümidi olarak oraya çıkışını vurgulamaktan başka yol var mı?

Şimdi karşımızda bir çağrı var; Bugüne dek 1 Mayıs’lara uzak kalmanın sorgulaması yapılarak İşçi Bayramı kutlamasına katılma kararı alınmış. Çağrı metni uzun: Örneğin, “ekmeği, emeği, alın terini ve hakkı müdafaa etmek için; zincirleri kırmak ve ‘kölelere özgürlük’ için; adalet, eşitlik, özgürlük için; ‘asgari ücret azami köleliktir demek için” ile başlayan satırlar, “AVM şantiyelerinde yananlara”, oradan “katliamlarla, sürgünlerle, tehcirlerle varlıklarına kast edilen Ermenilere, Alevilere”e kadar uzanmakta.

Bu çağrı, yukarıdaki sorular, ya da kuşkulara yanıt değil. Böyle bir iddiası da yok. Soldan bakanlar için kapitalizme yaklaşımı, sınıfsal bakışı eksik de bulunabilir; İslami açıdan bakanlar için de sosyalizmle sentezlenme arayışı diye küçümsenebilir. Saman alevi gibi çabuk sönecek bir çıkış diye görmek de mümkün.

Ama kapitalizme karşı kitlesel bir duruş ve 1 Mayıs'ı kutlamaya katılmak açısından Müslüman cepheden gelen bir ilk olma, bir çıkış olma niteliği var ki, azımsanamaz. Ve de 1 Mayıs buluşmasının anti-kapitalist Müslüman gençlerle solcu gençlik arasında bir kırılma noktası olma olasılığı var ki, yabana atılamaz. Bu nedenle kayda almakta yarar var.