Bozuk sesler önce Germenlerden yükseldi. 2009 sonunda İsviçre inşa edilecek yeni camilerin minarelerini yasakladı.

Bozuk sesler önce Germenlerden yükseldi. 2009 sonunda İsviçre inşa edilecek yeni camilerin minarelerini yasakladı. Ardından Aralık 2010’da beş Almandan ikisi İslam’ın kendileri için bir tehdit unsuru olduğunu ortaya çıkartan Alman Die Zeit dergisinin yaptırdığı kamuoyu araştırması, Avrupalıların İslam’a yaklaşımları konusunda soğuk duş etkisi yarattı. Alman Cumhurbaşkanı Wulff “İslam Almanya’nın bir parçasıdır” demesi, birkaç ay önce de Thilo Sarrazin adlı Alman bürokratın yayınladığı İslam karşıtı kitapçığın yüzbinlerce satmasını engelleyememişti. Böylece, geçtiğimiz günlerde İç İşleri Bakanlığı’nı devralan Friedrich ise komplekssiz şekilde “İslam’ın Almanya’nın parçası olduğuna dair tarihte hiçbir kanıt yoktur” diyebiliyordu.

Fransa’da ise 2009 yılında Sarkozy ve UMP iktidarı “ulusal kimlik tartışması”nı dayatmış, ancak kamuoyundan şiddetli eleştiriler gelince, konuyu kısa süre içinde ört bas ederek geri çekmeye mecbur kalmıştı. Sarkozy bu kez de “İslam’ın Fransız kimliğiyle uyumu” üzerine tartışma açmak istedi. Kendi yandaşları bile tepki gösterince, ekseni 5 Nisan’da çizilecek “Fransa’da İslam’ın yeri ve laiklik” başlığına kaydırdılar. Popülist Sarkozy bunu açıklamak için Katoliklerin kutsal yürüyüşünün Fransa’da başladığı kasabadaki, yani Puy-en-Valey’deki katedrali seçmişti. Buradan halkına seslenerek: “Hıristiyan mirasımızı sahiplenmekten çekinmeyelim! Bu mirası korumak bir siyasi görevdir” diyordu. Kamuoyunda popülerlik oranı dibe vuran Cumhurbaşkanı’nın aşırı sağın oylarını kendine mal etmeye çalıştığına kanaat getirilmişti. Front National’in faşistleri sokaklarda namaz kılan Müslümanları yasaklamayı vaat ederken, Hiperaktif Başkan’a aradığı bahaneyi de vermiş oluyordu. 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için genel kampanya çizgisini de böylece belirlemiş oluyordu: Fransa’da bir sözde İslamlaşma tehlikesi ortaya atarak Öteki’nden korkan Fransızları kullanmak. Bundan böyle iyi Fransız, önce Hıristiyan olandır! Oysa Fransa Anayasası çok açık: “Fransız Cumhuriyeti’nin başkanı Tüm Fransızların başıdır. Tüm inanışlara saygılı laik cumhuriyetin bekçisidir”. Size birşeyler hatırlatıyor mu?

Bu dahiyane (!) fikri atanlar istedikleri kadar inkar etsin, Almanya’da olduğu gibi hedef tümüyle siyasi. Dişi faşist Le Pen ciddi olarak korkutmaya başladığından, onların dilini konuşmak gerekecekti. Üstelik, 6 Mart günkü Le Parisien gazetesinin yaptırdığı anketin kanımızı donduran sonucuna bakarsak zaten herşey açık seçik ortada: aşırı sağcıların yeni lideri Marine Le Pen, 2012’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunu yüzde 23 oyla ilk sırada bitiriyor, her ikisi de yüzde 21’de kalan hem sağ aday Sarkozy’yi, hem de sol aday Martine Aubry’yi alt ediyor. Aynı gazetenin iki gün sonra duyurulan yeni araştırması sonucunda ise, solun en güçlü adayı IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ı (DSK) Aubry yerine Sosyalistleri temsil etse bile, Makyajlı Le Pen yine yüzde 24 ile birinci çıkıyor, ikinci yüzde 23 ile DSK, Sarkozy ise yüzde 21 ile eleniyordu.

Peki, aşırı sağdan oy çalmayı anladık, Fransız Cumhuriyeti’nin en temel ilkelerinden laiklikle uğraşmak niye? “Fransız İslamını bir çerçeveye oturtmak” deseler de, biz “Fransa’da İslam’ı ve Müslümanları dizginlemek” diye tercüme edelim. Sarkozy’nin bazı yardakçıları Fransız devletinin yeni kurulacak camileri finanse etmesini önerirken, diğerleri “Devlet ile Kilise işlerinin ayrılması”na dair 1905 kanununun tartışmaya açılmasından yana. Anlaşılan tüm dünyaya parmak ısırtan Fransız laikliği devlet kontrollü laikliğe, yani giderek Türkiye laikliğine dönüştürülecek!

Devamı pek yakında...