Cumhuriyet gazetesinin 10 yönetici ve yazarı, 25 gündür Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Basında kendileriyle ilgili çıkan haber ve yazılar, cezaevindeki tutuklular için büyük önem taşır, satır aralarından moral bulmaya çalışırlar.

Bu duyguyu yaşayan bir kişi olarak ben de Silivri’deki arkadaşlarımıza bir mektup göndermek, onlarla ilgili bir yazı yazmak istedim. 12 Mart döneminde Selimiye Askeri Cezaevi’nde tutuklu iken (1972-1974) dönemin Yeni Ortam ve Cumhuriyet gazetelerinde çıkan haberleri ve özellikle direnci ayakta tutmaya çalışan köşe yazılarını hâlâ saklarım…

İçeridekilerden en çok Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile mesai arkadaşlığım oldu. 90’lı yıllarda Murat’la Milliyet Ekonomi Servisi’nde 8 yıl birlikte çalıştık.

Bu yazıyı yazmadan önce Murat’ın son durumu hakkında bilgi sahibi olmak için gazeteci eşi Eylem Türk’le görüştüm. Eylem, Murat’ın içinde bulunduğu ortama uyum sağladığını ve moralinin de yüksek olduğunu söyledi. Bu arada saçlarını kestirip zayıflamaya da başlamış. Mahpusluğun böyle “iyi” tarafları da vardır. Demek ki hapishaneden birer genç delikanlı gibi çıkacaklar…

Gramsci’nin “Hapishane Mektupları”

Hapishane mektupları deyince aklıma ünlü İtalyan düşünürü, sosyalist, işçi sınıfı önderi Antonio Gramsci’nin “Hapishane Mektupları” gelir. Gramsci de, 1926 yılının Kasım ayında tutuklanmış. Belli bir süre hapis yattıktan sonra uluslararası kamuoyunun da çabalarıyla Mussolini’nin zindanından çıkarılıp bir hastaneye yatırılmış…

Antonio Gramsci’nin “Çocuklarıma Mektuplar” isimli eserinde hapishanedeki yaşamını anlatan satırlar da var. Bakalım, bizimkilerin koşullarıyla ne gibi benzerlik ve farklılıklar bulacaksınız. İşte Gramsci’nin mektuplarından bazı pasajlar:

“Hücrem bir öğrenci odası büyüklüğünde; üçe dört metre kadar. Pencere gezindiğimiz avluya bakıyor. Kuşkusuz normal pencere mimarisine çok aykırı bir yapısı var. Öylesine bir şey işte, fare deliği gibi. İçten kapaklı. Gökyüzünün bir parçasını görüyor yalnızca. Avlu ya da yan taraf görülemiyor.

Hücremde birisi yün, iki minder ve bir çadır bezim var. Çarşaflar aşağı yukarı on beş günde bir değişiyor. Bir masa, bir çeşit küçük bir dolap, bir ayna, bir leğen ve kalaylı bir su tası eşyalarımı tamamlıyor.

Murat Sabuncu ile birlikte halen Silivri’de bulunan Akın Atalay, Güray Öz, Kadri Gürsel, Musa Kart, Turhan Günay, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik, Bülent Utku ve diğer “basın özgürlüğü” tutuklularına selamlarımı iletiyorum. Bu günler de geçecek ve özgürlüklerine kavuşacaklar

‘Her hafta 8 roman’

Hapishanedeki bölümlerden birinin yönettiği bir dükkândan birçok şey satın aldım. Birkaç kitabım bile var. Her hafta hapishane kütüphanesinden 8 roman alabiliyorum. Sabah 6,5’da kalkıyorum. Saat 7’de uyanma zili çalıyor, kahve, tuvalet, hücrenin temizliği. Yarım kilo sütle bir parça ekmek alıyorum. Saat 8’de iki saatlik bir süre için havalandırmaya çıkıyoruz. Geziniyorum.

Almanca çalışıyorum. Puşkin’in Hanımefendi Köylüsü’nü okuyorum, yirmiye yakın satırı ezberlemeye çalışıyorum. Bir endüstri – ticaret gazetesi alıyor, birkaç ekonomi haberi okuyorum. Salı günleri beni çok eğlendiren çocuk dergisini, çarşamba günü Pazar gazetesini, cuma da bir hicivci olan Guerin Meschino’yu okuyorum.

Öğleden sonra 4,5’da iki gazete daha geliyor. Saat 7’de akşam yemeği yiyorum; çorba, iki katı yumurta ve bir bardak şarap. Saat 7,5’da uyuma zili çalıyor. Yatağa giriyor ve 10-11’e kadar okuyorum. İki günden beri de saat 9’a doğru papatya çayı içiyorum…”

‘Tutuklulukla baş etmek’

İşte Gramsci’nin hücredeki bir günü, özetle böyle. Kitaba önsöz yazan Giuseppe Ravegnani de şöyle diyor:

Gramsci hapiste hiçbir zamanboyun eğmedi, yıkılmadı. Düşünmeye, okumaya, yazmaya devam etti. Ruhunun ve bilincinin büyük nimetleri, onun ölümcül yalnızlığının çemberini kırdı. Böylece asla yalnızlık çekmedi. Başkalarının, ona gitgide daha fazla inananların, çocuklarının hayatını yaşamaya devam etti.

Bir fotoğraftan, bir mektuptan, bir sözcük ya da bir gazete ve kitaptan doğan görünmez iplikçiler onu dış dünyaya bağlıyordu ve dış dünya onun için bir büyüden farksızdı. Böylece kendi kafası ve sevgili yakınları arasında mucizevi bir konuşma doğdu… Gündelik olaylar ve haberlerden hiçbir şey kaçırmadı…

Bu mektuplar ve masallar size, Gramsci’nin yaşamındaki moral gücünü, ruh aydınlığını, bir tutukluluğun acı ve katılıklarıyla nasıl baş ettiğini çok iyi anlatacak. Sönmez bir alev gibi ruhundan fışkırıp gelen bu enerji, işte bize bu mektupları armağan etmiştir.”

Murat Sabuncu ile birlikte halen Silivri’de bulunan Akın Atalay, Güray Öz, Kadri Gürsel, Musa Kart, Turhan Günay, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik, Bülent Utku ve diğer “basın özgürlüğü” tutuklularına selamlarımı iletiyorum. Bu günler de geçecek ve özgürlüklerine kavuşacaklar…