Evet, Mustafa Bedrettin Cömert yani Bedri, yani şair, bilim insanı, estetikçi, sanat tarihçisi, eleştirmen yani tüm insan; yüreğini sevgi ve dostluğa açanların düşmanları tarafından haince katledildi; tıpkı insanlığa bilimle, sanatla ve yazıyla yol açmaya çalışan diğer aydınlarımız gibi

Mustafa Bedrettin Cömert

CEVAT BAYRAK

Yıl 1992, DTCF Felsefe Bölümü öğrenciliğimin ilk ayları. “Cumhuriyet dönemi şairlerimizden birinin hayatını yazın” diyor Türk Dili ders okutmanı. Şair denince yaşamları zorluklarla geçmiş Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Arif Damar, Can Yücel, Ahmet Telli, Gülten Akın ve Hasan Hüseyin ile “Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak” adlı şiir kitabının yazarı Bedrettin Cömert geliyor aklıma. Hem duygusal hem de düşünsel olarak etkilendiğim bu şairlerden, yakın arkadaşlarının hitabı ile Bedri’nin hayatını şiirlerinden de örnekler vererek yazmak bana büyük mutluluk vermişti.

Yeter ki ölümüm gürültülü olsun

27 Eylül 1940 tarihinde Vezirköprü’de doğdu. İlkokuldan sonra ortaokul 6. ve 7. sınıfları Kangal ve Gürün’de, liseyi orta 3. sınıftan itibaren yatılı kazandığı Sivas Lisesi’nde okudu. Şair Hasan Hüseyin, Gürün Ortaokulu’nda küçük kardeşi ile aynı sınıfta okuyan Bedrettin Cömert’i şöyle tanıtır:

“Yıl 1956. Gürün Ortaokulu’nda Mustafa Bedrettin Cömert diye bir çocuk var. TMO memuru Fazıl Cömert’in oğlu! Selvi dalı gibi incecik bir çocuk. Derslerinde başarılı, çevresiyle örgensel bağı güçlü, duyargaları dünyaya açık bir çocuk! Kafasına koyduğu şeyi mutlaka sonuçlandırmak isterdi. Güçlükleri yenmek onu bayramlık sevinçlere götürürdü.”

Hapishaneden yeni çıkmış işsiz bir yazar ile babasının gönderdiği aylık 5 lira harçlıkla okumaya çalışan Bedri arasındaki yakın dostluk burada başlar.

Sivas Lisesi’nde okurken gerçekleştirdikleri etkinlikler (gazete çıkarma, çeşitli toplantılar, kitap ödülleri, geziler vs.) sonraki yıllarda bilimsel tavır ve sanat yaklaşımını doğrudan etkilemiştir. İlk şiiri “İstanbulumsu” 15 Mart 1959 tarihli Varlık Dergisi’nde yayımlanır. Yayımlanmış son şiiri “Başlamanın Niteliği” 15 Ekim 1969 (Forum) tarihlidir. 1960 yılında burs kazanarak gittiği İtalya’dan Varlık Dergisi’ne gönderdiği “Yeniden Doğmuş Gibiyim”, “Her şey Mustafa Kemal” adlı şiirlerinden sonra gönderdiği (Nisan 1961, Varlık) “Sonuçsuz” adlı şiirinin son dizeleri haince bir saldırı sonucu gerçekleşen ölümünün toplumsal yaşamdaki karşılığı gibidir:

“sonuçsuz kavgalarla doluyum / yalnızım / tek duvar benim karanlıkta kendimi yankılayan / ölgünüm / bu türkü çok yaşlandı artık / bu maviye her zaman tanıklık edemem / anlamıyor musunuz kendimi yanıtlamaktan usandım / pestilimi çıkardı amaçsız geçen günler / barsaklarımı deşsin istiyorum kalabalık / yüzüme yüzüme saldırsın sıkıntı / yeter ki ölümüm gürültülü olsun / yeter ki ölümüm gürültülü olsun.”

Kalmasın ellerim sizlerden uzak

mustafa-bedrettin-comert-317210-1.

Şiirleri ölümünden sonra 1979’da “Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak” adıyla yayımlanırken “Lorka’yı kitaplardan tanıyorum / Bedrettin’i aşımdan ekmeğimden / biri ette dikendi / biri etimde diken” diyen şair Hasan Hüseyin şöyle yazacaktı:

“Felsefe, Estetik, Eleştiri! Evet, ama bir de Ozan yanı vardı Bedri’nin ki çokları bilmez bunu. Yaygın deyimle, şiir onun ilk göz ağrısıydı. Ama o hele de 70’lerden sonra, öbür alanlardaki yoğun çalışması yüzünden, şiire “sen biraz şöyle dur sevgilim” demek zorunda kalmıştır. Günün birinde, yıllar yılı yazıp bir köşeye attığı şiirlerine dönebileceğini, onları gün ışığına çıkarabileceğini düşünüp durdu…”

“alır yüreğimi giderim masallara / ben giderim masallara sıcak yürür içime / ince bir duman gibi süzülür gençliğim / ıslanır başım göbeğinde mavilerin / nasıl derseniz öyle olsun / kalmasın ellerim sizlerden uzak / birleşsin umudum en güzel / eylemlerinize / erisin et / yitsin boşluk / bir biz kalalım çirkinliklere inat.”

Anadolulu bir ozan, eleştirmen ve sanat tarihi işçisi

1960 yılında burslu olarak Perugia Yabancı Üniversitesi’nde İtalyanca ve Latince okudu. 1965 yılında Maria Agostina ile evlendi, Ergun ve Kemal adını verdikleri iki çocukları oldu. 1967 yılında Roma Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden lisans diploması aldı. 1970 yılında H.Ü. Sanat Tarihi Bölümü’nde asistanlık yaparken Roma Üniversitesi Felsefe Enstitüsü’nde “Son Elli Yılda Türkiye’de Sanat Eleştirisi” konulu tezi ile estetik doktoru oldu. İkinci doktorasını ‘’Giotto ve San Francesco Geleneği’’ üzerine yaptı. Türk dili üzerine yaptığı çalışmalar ve Gombrich’in ‘’Sanatın Öyküsü’’ adlı eseri dâhil çeşitli yabancı yazarların yapıtlarını Türkçeye çevirmesi (Tepemde Uçan Martıya, Düşme Üstüne, Solohov’a Cevap, Üç Aşk Sonesi) ona 1977 TDK Çeviri Ödülü’nü kazandırdı. “Benedetto Croce’nin Estetiğinde İfade Kavramı ve İfadenin İletimi Sorunu” tezi ile Doçent oldu. Mitoloji, ikonografi, sanat tarihi-tarihçiliği, plastik sanatlar üzerine dersler verdi; Türk ve İtalyan edebiyatı, estetik, eleştiri, dil ve dil bilimi üzerine çeşitli dergilerde yazıları yayımlandı.

Eleştiriyi şiirle besleyen adam

mustafa-bedrettin-comert-317211-1.

Şiirdeki duyarlığını eleştiriye uygulayınca daha verimli olduğunu düşünen Cömert, Yaşar Nabi NAYIR’a yazdığı bir mektupta “önceleri her yazdığımın güzelliğine inanıyordum, şimdi ise şiirin her şeyden önce bir bilinç işi olduğu kanısındayım” diyordu. Sanatçılığı bilgi ve bilinçten önce bir yetenek, bir “işçilik” olarak görüyor; şiirin, konu ve içerik üzerine konuşmaya en az olanak vermesi nedeni ile bizi sanatın özgüllüğüne daha iyi yaklaştırabileceğini dile getiriyordu.

“Her ozan ilkin işçiliğiyle ozandır; üslup yaratabilmesiyle, biçimsel yapılar kurabilmesiyle ozandır. Buradaki “işçilik” sözü hem kuyumculuk hem de kuyumculuğu da içeren yaratıcılık olarak anlaşılmalıdır.”

“Sevgisizlik beğeninin tutsaklığıdır” diyen Cömert’e göre “gerçek toplumcu sanat, insanı, birey-toplum bütünlüğü içinde görüp yansıtabilen sanattır. Toplumculuk bir konu, içerik sorunu değil, yöntem sorunudur, bakış açısıdır, dünya görüşü biçimidir.”

Ona göre sanatla, edebiyatla uğraşan bir devrimci ya da iyi bir eleştirmen sanatın sorunlarına en ince ayrıntısına kadar eğilmeli, sanatsallığı saptanmış yapıtı yaratıldığı çağ ve toplumla ilişkisi içinde ele almalı; iddiasız, alçakgönüllü, sevgi ve coşku dolu bir okur olmasını bilmelidir.

Yüreğini sevgiye dostluğa sunan insan

Ankara’da Türk Dil Kurumu’nun XVI. Kurultayı’na katılmak için yola çıktıkları sırada aracına açılan çapraz ateş sonucu 11 Temmuz 1978’de adı sanı belli gericiler tarafından katledildi. Ağır yaralanan eşine daha sonra Seha Meray Onur Ödülü verildi. Hacettepe Üniversitesi’nde bir salona ve Ankara’da bir caddeye onun ismi verildi. H.Ü. Beşeri Bilimler Dergisi’nin 1980 yılı sayısı “Bedrettin Cömert’e Armağan” olarak yayımlandı.

Kendisi de hain bir tuzak sonucu 24 Ocak 1993 tarihinde aracında katledilen Uğur Mumcu “ilerici, devrimci, namuslu, kendi halinde, sessiz, çalımsız, gösterişsiz bir aydındı” dediği Cömert’in ardından 12 Temmuz 1978 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şunları yazmıştı:

“Ey milletvekilleri, ey senatörler, ey bakanlar kurulu üyeleri! Bir Doğan Öz kolay mı yetişir? Bir Bedrettin Cömert kolay mı yetişti? Bir Fahrettin Yılmaz, Cuma Ocaklı, bir İbrahim Osmanoğlu kolay mı yetişiyor? N’olur, işinizi gücünüzü bırakın, toplanın Ankara’da! Ne yaparsanız yapın, şu kan gölünü kurutun. Tatilinizi bırakın, parlamentoyu toplantıya çağırın, bir şeyler yapın, önlem alın. Şimdiye kadar almadığınız, alamadığınız önlemleri alın lütfen! … Bu kan seline basa basa, bu kurbanların cesetlerini çiğneye çiğneye iktidar olmak isteyenler varsa, Allah kahretsin onları! Vay Bedrettin Cömert kardeşim vay!”

28 Haziran 1978 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Hamiye Çolakoğlu’nun Seramik Heykelleri” konulu son yazısı şöyle biter:

“Hamiye’nin seramiklerinde, yüreğini sevgiye, dostluklara sunmayı bekleyen insan var yalnızca, tüm insan.”

Evet, Mustafa Bedrettin Cömert yani Bedri, yani şair, bilim insanı, estetikçi, sanat tarihçisi, eleştirmen yani tüm insan; yüreğini sevgi ve dostluğa açanların düşmanları tarafından haince katledildi; tıpkı insanlığa bilimle, sanatla ve yazıyla yol açmaya çalışan diğer aydınlarımız gibi. Biz en iyisi Onu Gülten Akın’ın “Bedrettin Koçaklaması” isimli şiiriyle analım:

“Bilim yumuşak bir döşekse / Bedrettin ayakta.. / Halk birikir cellât ölür / Zulüm bir başına kalır / İp çürür, kurşun çözülür / Bedrettin yaşamakta.”