Başlıktaki Mustafa; Muhammed Mustafa. Galatasaray’ın Mısırlı santraforu. Ne yalan söyleyeyim, onu seyretmek için açmaya başladım Galatasaray maçlarını.

Ele avuca sığmayan, vurdu mu 12’den vuran bir hali var. Fenerliler kusura bakmasın ama Mesut Özil mi, Muhammed Mustafa mı derseniz, kesin Mustafa. Geleceği de çok parlak, daha 23’ünde. Malum, bu günlerde çok gündemde; kiralık mı duracak, temelli mi alınacak falan diye.

Kafamda Mesut’la onu karşılaştırırken geldi aklıma; bir futbol diplomasisi var, bazen kırıp dökse de daha çok yapıp düzelten. İster kiralık ister bonservisiyle gelmiş olsun, şimdi burada ya, fırsat kaçmasın…

Her ne kadar Sayın Cumhurbaşkanı Fenerli olsa da, bu memleket meselesi. Geçende Salih Tuna yazmıştı Sabah’ta, memleket meselesi olunca, devleti yönetenler “zehir de olsa” içecek gerektiğinde!

Valla, sanki gerekiyor gibi… İşte dün de Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu; “Mısır’la diplomatik düzeyde temaslarımız başladı” dedi.

Başlamıştır ama kolay değil; ilişki kurmaya başladığımız el-Sisi sonuçta! Mursi’nin katili ilan ettiğimiz darbeci general. Libya’da çatışmanın eşiğine geldiğimiz adam. Onların terörist dediği Müslüman Kardeşleri desteklediğimiz için bize diş bileyen biri.

Öyle biri ki; Cumhurbaşkanımız BM Genel Kurulu’na katılmak için gittiği New York’ta, onunla aynı masaya oturmamak, onunla aynı havayı solumamak adına liderler için verilen yemeklere katılmamıştı. “Halkın yüzde 52 oyunu almış olan Mursi’yi ve arkadaşlarını mahkûm eden bir anti-demokratla karşı karşıya gelmem, onunla aynı masaya oturmam” demişti, ki “anti-demokrat” misafirlikte kullandığı pek kibar bir sıfattı.

2015’te Suudi Arabistan ziyaretine giderken görüşüp görüşmeyeceğini soran gazeteciyi “Şaka yapıyorsun herhalde” diye terslemişti. “Sisi bir zalimdir ve bir demokrat değildir. Merhum Cemal Kaşıkçı cinayetinin unutulmasına nasıl rıza göstermemişsek Mursi’nin dramının da birileri tarafından unutturulmasına asla izin vermeyeceğiz” diyeli daha 2 yıl bile olmadı.

Zehir içmek gibi valla, Salih Tuna haklı; “Devleti yönetenler, milletin maslahatı için kimi zaman kendilerine zehir içmek gibi gelen kararları almak zorunda kalırlar.” O noktadayız anlaşılan.

İster dış politikada artık iyice zora sokan yalnızlaşmamız nedeniyle olsun, ister Libya’da ve Doğu Akdeniz’deki sıkışmışlık, isterse de Biden yönetimine ‘Ortadoğu’da sorun çıkaran olmayacağız’ mesajı vermek için, galiba “milletin maslahatı” Mısır’la barışmaya mecbur ediyor.

Anlaşıldı ki; Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler’le gidilecek daha fazla yol kalmadı, gelinen nokta da hiç iç açıcı değil. O halde İsrail’le, Mısır’la, Suudi Arabistan’la, BAE ile daha fazla papaz olmanın anlamı yok.

Anlaşıldı ki, “Mısır, halen Arap dünyasının beyni ve kalbi”ymiş ve ilişki kurmak şartmış, bu yüzden de “Mısır’la yeni bir sayfa açılabilir”miş.

İşte onun için diyorum; sakın ola ki Mesut Özil’le bir fotoğraf çektirdik, Almanya ile bir sürü sorun yaşandı diye geri durulmasın! Ne Mısır Almanya’ya benzer ne Sisi Alman siyasilere… Mustafa da Mesut değil. Çocuk geleli daha kaç gün oldu, burada kalplere taht kurdu, kim bilir Mısır’da nasıl seviliyor. Hazır “zehir de olsa” içecekken, ne kaybederiz ki! Zaten diplomatik düzeyde temaslar başlamış.

Şimdi tam zamanıdır, Muhammed Mustafa’yı Saray’a çağırsak. O da bi gitse. Beraber fotoğraflar çektirilse. Öyle, alengirli meselelere falan girmeye hiç gerek yok. İki futbolcu gibi futboldan falan konuşulsa. Cumhurbaşkanımız, “Sana gösterilen kırmızı kart doğru değildi” dese. O kadar.

Fena mı olur; Muhammed Mustafa üzerinden bir gönül köprüsü kurulur!