Ressam Özel, erotizm eleştirilerine karşılık, “Sanırım bazı insanların resmi okumalarında bir sorun var. Resimleri doğru niteleyen insanlarda böyle bir sorun yok” cevabını veriyor…

Ressam Özel, erotizm eleştirilerine karşılık, “Sanırım bazı insanların resmi okumalarında bir sorun var. Resimleri doğru niteleyen insanlarda böyle bir sorun yok” cevabını veriyor…

Mustafa Özel, figürün trajik yönü üzerine kurguladığı tuvalleri ile 7 Nisan tarihine dek Casa Dell’Arte Galeri’de. Özel, kompozisyonlarında ısrarla reddettiği mekân anlayışını figürün form ve hacmi üzerinden inşa etmeye çalışır. Sanatçı için maddi dünya tam bir aldatmacadır ve insanın yalın halini örtmek için vardır.
 
»Hemen darbe sonrası Marmara Atatürk Eğitim Fakültesi’nde resim eğitimine başladın. Darbe travmasından sonra eğitim nasıldı?
Evet. Hemen 12 Eylül darbesinden sonra sınava girmiştim. Sınav da bir asker figürü çizdirmişlerdi. Sınavı geçmiş ve Marmara Atatürk Eğitim Fakültesi’ne giriş yapabilmiştim. Darbe sonrası okul perişan bir vaziyetteydi, gerek kadro olsun gerekse teknik imkânlar olsun, her açıdan yaratılan yoksunluk hissedilebiliyordu. Son sene, mezuniyet sergisine hazırlamış olduğum bir genelev görünümü olan resmim sergiye alınmadı. Elbette, o dönem var olan statükonun yaratmış olduğu bir pres vardı ve bu hâkim anlayışa genel olarak hocalarımızda itaat etmiş durumdaydı. Fakat ilginçtir, fotoğraflardan gördüğümüz kadarı ile darbeden önce okulda çıplak model varmış ama darbeden sonra tamamen bu tür çalışmalar kaldırılmış ve engellenmişti. Hem nü model göremedik hem de mezuniyet işim olan on-onbeş figürlü bir kompozisyonda sırf bir figürün çıplak olması rahatsızlık nedeni olabilmiş ve resmim sergiye alınmamıştı. 

»Sonrasında seninde yer aldığın “Maltepeli Ressamlar Grubu” önemli bir oluşumdu. Kimler vardı ve bugün nasıl değerlendiriyorsun?
Okul bittiğinde Maltepe’de bir atölye açtım ve çalışmalarıma burada devam ettim. Derken aynı semti bir şekilde paylaşan bazı ressamlar bir araya gelerek “Maltepeli Ressamlar Gurubu” adıyla bir oluşuma gitmiştik. Selahattin Yıldırım, Onay Akbaş, Timur Çelik, Yüksel Diyaroğlu, Didem Ünlü ve sürükleyici olan Kasım Koçak gibi isimler vardı bu grupta. Orada güzel bir şeyler oldu ve özel bir plastik gelişim yaşadık ama bugün bile hala Maltepe resmi diye bir şey konuşulur, bazı gençler o tatta pentür çalışmalarına devam ediyor. 
 
»İşlediğin konular insana özgü hikâyeler aktarmakta. Ama bu hikayeler insanın trajik ve yalın halini ele almakta, bu boyamaları kaba bir erotizm olarak değerlendirmeleri nasıl karşıladın?
Okul döneminde, sol kavramların yaratmış olduğu etki ile daha sosyal gerçekçi diyebileceğim işler yapıyordum. Bir fabrika işçisinin ailesiyle olan yaşamı ya da fabrikadan çıkan işçiler gibi konular çalışıyordum. Fakat sonrasında daha içe yönelen, bireyi inceleyen konular hâkim olmaya başladı. Cinsellik zaman zaman bazı resimlerimde devreye girdi, fakat bu da insanın günlük yaşamında ilgilendiği kadarı ile beni ilgilendirdi, çünkü benim ana aktarımım insan yaşamının bütünlüğü üzerinedir. Burada sanırım bazı insanların genel olarak resmi anlamalarında, okumalarında bir sorun var. Resmi yapan kişide ya da o resimleri doğru niteleyen insanlarda böyle bir sorun yok. 
»İnsana dair anlatmaya çalıştığın temel sorunları senin resimlerin üzerinden bakarsak hangi yönden ele almalıyız?
Modern büyük kent yaşamı ve kapitalizm ile ilgili temel başlıklar açısından ele alabiliriz. Kentin insanı yoran, yalnızlaştıran yanına değin anlatımlar hâkimdir plastik çözümlemelerimde. Resimlerimin galerilerde, fuarlarda erotizm gerekçesi ile sergilenmemesinden dolayı 2000 yılından sonra Kanada’ya göç ettim, orada kimseyi tanımıyordum ve haliyle daha yalıtılmış, daha içe dönük bireysel bir yaşam sürdüm. Daha öncesinde, insan ve mekan ilişkisi üzerine çalışmalar yapıyordum, fakat Kanada’da mekânı tamamen ortadan kaldırdım. Sonrasında insanın devinimleri üzerine çalışmaya başladım. Resimde aklı daha geride, duyguları öne planda tutmaya çalışıyorum. Uzun yıllar önce Umay Umay ile tanışmış ve onun portresini çalışmıştım. Sonuçtan pek memnun olmamıştı. Aslında yine kendimi yapmıştım, sonrasında onunla bir yerde karşılaştığımızda “Mustafa sen bayağı ünlü bir ressam olmuşsun, yeniden portremi çalışır mısın” demişti.  
 
»Edebiyatla da yakın ilişkin var gibi, biraz Dostoyevski’nin Raskolnikov’unun ruh kırılmalarını görebileceğimiz yüzler boyanmış adeta. Özellikle Darvin tartışmalarının olduğu bir dönemde “tür bilinci” üzerine araştırmalar da diyebilir miyiz?
Yaptığım şeyin çok geç farkına varıyorum, ama öncesinde pek de farkında olarak ortaya koymadığımı da biliyorum. Zamanı ve mekânı ortadan kaldırarak, insan doğasına yoğunlaştırdığım için benim resmimde acı çeken, kendisini sorgulayan, arayan ve yenikmiş gibi duran ama yenilmeyen bir duruş var. Aslında yapmış olduğum figürlerde kendimi boyuyorum. Sanat tarihini Damien Hirst'e kadar düşünüp genel olarak ele almaya çalışırsak sanatçı denilen varlığın özünde kendi üzerinden yola çıktığını görürüz. Özellikle geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından sonra Boys ve Duchamp’ın öncülük ettiği yeni önermeler vardı. Temel kriterler karşıtı akımlar ortaya çıktı. Özellikle 80 sonrası Alman Ekspresyonistler “Bad Painting” üretmeye başladılar. Alışılmış estetik kavramların dışına çıkan, çirkin, kaba işlerle yeni sarsıcı bir dönem başladı ve ben bunları oldukça önemsemekteyim. Reddetmiyorum. Oysa bugün akılla ilgili sıralama duygunun altında kaldı. Bu yeni kliklerin gelişi ile çeşitli tartışmalar da çıkmaya başladı. Günümüz insanı kapitalist sistemin önermeleri ile hayatını devam ettirmekte. Bizler biraz darbe dönemi gençleri olduğumuz için bizlerin değerleri ile bugünün gençleri arasında ciddi anlayış farkları var. Zaman zaman kendi kendimi sorgulamama rağmen bir tuvali boyamaya başlarken, düşünsel sürecin daha önemli olduğu üzerine yoğunlaşıyorum. Hikâyeye daha önem vererek planlarımı oluşturuyorum. 

»Peki, elde ettiğin sosyolojik verilere göre sence insan nasıl bir canlıdır?
İnsan, benim plastiğimde genel olarak varlığının titreşimleri devam eden bir canlı. Yaşama daha derin bakan ve yaşamdan aldığı etkileri yansıtan bir canlı. Benim için biçimin verdiği etki çok önemli, daha halkın içinden bildiğimiz insan, ama elin, yüzün daha kemikli olması gibi ayrıntılar benim için önemli. Mesela bazen hiç tanımadığım birini görürüm ve bir şekilde tanışır, resmini yapmayı teklif ederim.
Önceliğime gelince, daha verimli iş çıkarabilmek için biraz tanımam da gerekir. İnsanı temel duygularından arındırmadan; evrilen, devrilen, acı çeken yönlerini ortaya koyarak, biçime daha farklı bir önerme ile baktığımı söyleyebilirim. İnsan zaafları ile insandır. Napolyon’un, Hitler’in ya da başka bir liderin iktidar hırsı ile bizim başbakanımız arasında pek bir fark yoktur aslında. İnsanın pek çok yönü birbirine benzer. Dönemleri, coğrafyaları, almış oldukları eğitim ve kültürleri farklıdır yalnızca. Belki de bundan dolayı pek benzetmeyebiliriz ama gerçekte oldukça fazladır insanların benzerlikleri…