İdlib’de en az 36 askerin ölümü ile başlayan adı konmamış Türkiye-Suriye savaşı, Türk heyetinin ‘el pençe divan’ durduğu ‘ateşkes’ anlaşması ile bitti. Ruslar, toplantıdan birkaç gün önce Boğaz’dan geçerken, ‘silahlı asker mizanseni’ ile yarattıkları tabloyu, Moskova’daki ‘heykel altı görüntüsü’ ile pekiştirdiler.

Suriyeli Vekil Fares Shehabi, sosyal medyadan, “Türk delegasyonu, Osmanlı İmparatorluğu’nu 11 kez mağlup eden Rus Çariçesi Büyük Katerina heykeli altında bekletilerek aşağılandı” diye yazdı. Shehabi’nin, yanılgısını, tarihte Türkler ile 16 kez savaşan Ruslar bunun 11’ini kazandı, ancak mağlubiyetlerin sadece 3’ü Katerina zamanında yaşandı” diyerek düzeltelim.

Ancak genel olarak gördüğü ve yorumladığı manzara doğru. Akıl yitimine uğrayan yandaşın, “Şam’a bayrak dikeceğiz” diye yola çıkıp, anlaşma sonrası, “Sahada da masada da kazandık” hezeyanları elbette gerçeği yansıtmıyor. Bunun için İdlib haritasında ortaya çıkan gerçekliğe bakmak yetiyor.

ZAFER Mİ HEZİMET Mİ?

Erdoğan henüz bir hafta önce “Suriye’ye verilen sürenin dolmak üzere olduğunu tekrarlıyor ve “Rejim gözlem notalarının gerisine çekilsin” diyordu. Ancak Moskova’dan bu hamasi söylemlerin tersi yönündeki bir anlaşmaya imza atarak geri döndü. Anlaşmanın maddelerini okuyan herkes, bunun AKP açısından bir zafer değil hezimet olduğunu görebilir.

Buna göre Suriye ordusu artık Soçi Mutabakatı sınırlarına dönmeyecek. Cihatçıların sahada kaybettiği M5 Karayolu’ndan sonra, M4 karayolu da masada kaybedildi. Suriye, Halep ve Lazkiye’yi bağlayan M4’ü güvence altına aldı.

Rus ve Suriye ordusunun, başta Heyet-ül Tahrir Şam (HTŞ) olmak üzere radikallere operasyonları durmayacak. Dahası ortak devriye kararı ile Rusya, cihatçı temizliğini Türkiye’ye de yaptıracak. Cihatçılar Türkiye sınırına doğru biraz daha sürülmeye başlanacak.

Moskova’daki görüşmelerin ardından çıkan sonucun, bir mutabakattan çok dayatma olduğunu anlamak zor değil. Öte yandan ateşkes son derece kırılgan. İki nedeni var. Biri, Türkiye’nin arkadan dolanarak mutabakatları delme alışkanlığı diğeri ise radikal İslamcıların anlaşmayı tanımak istememeleri.

AKREBİ KORUYAMADI, AKREP TEHLİKELİ

Erdoğan’ın İhvan düşleri çökerken Türkiye’yi tehlikeye atmaktan asla kaçınmayacak olduğu da anlaşılıyor. Uyarıları dikkate almadı. Türkiye, Suriye’nin Peşaveri oldu. Sınır bölgelerinde Selefizm kök saldı. Radikallerin içeride ‘terör’ estirme olasılığı her zamankinden fazla. ‘Korunamayan akrebin’ refleksi tehlikelidir. Suriye’deki dış politikasında tutarlı bir yol izleyen Rusya Lideri Putin, bunu henüz 2013 yılında, Türkiye-radikalizm ilişkilerine dikkat çekerek değerlendiriyordu: “Cebinde akrep taşıyanı bir gün mutlaka akrep sokar.”

DURUMUN RUHU DEĞİŞMEDİ

‘Mutabakata’ rağmen, iki lider Erdoğan ve Putin’in söylemek istediklerinde bir değişiklik yok. Erdoğan, “Siviller korunacak” diyor, Putin ise “Bölge radikallere ait ve tümü Suriye’den söküp atılacak…” Çok şey anlatan bu iki yaklaşım, bölgede kısa sürede olabilecekleri ortaya koyuyor.

BM NE DİYOR?

Anlaşma metninde ise “Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından, terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılması yönündeki kararlılık yineleniyor” satırları geçiyor. Peki, BM bu tanımını yaparken bölgesel kriterleri dikkate almıyor mu? Elbette. Mesela Temmuz ayında yayınladığı raporunda İdlib’e ilişkin olarak özetle şunları söyledi: “Teröristlerin en yoğun olarak toplandıkları bölge İdlib. Afganistan’ı bile geçti. Dünyanın en büyük cihatçı çöplüğü oldu.”

Büyük Osmanlı rüyası ile başlayan Suriye dalaşı, bugün İdlib’in bir bölümüne sıkışıp kaldı. Suriye savaşına müdahil olmakla başlayan 10 yıllık dönemin bilançosu çok ağır. Değişen demografi, şehirlerde patlayan bombalar, tek kişilik ihtirasla savaş ortamlarının uçurumlarına savrularak her alanda kaybeden ülke.

Peki, son bir haftada ne oldu? Ölen gencecik insanları, bir kez daha yerlerinden olup eziyet çeken sığınmacıları, sadece Suriye’de değil Libya’da da barış isteyip gerçekleri yazdığı için tutuklanan gazetecileri, kutuplaştırılan Türkiye’yi saymazsak hiçbir şey.

İktidar tarafından “İdlib’de ne işimiz var?” veya “Süren kurtuluş savaşları nedir, neye yarar?” soruları asla cevaplandırılamıyor. Somut karşılık vermek değil soyut düşmanlar yaratmak daha kullanışlı. Ortada herkesin bildiği bir yenilgi var. Şimdi, yeniden düşman arama zamanı.