Birkaç haftadır isyandan, Arap dünyasındaki başkaldırıdan, devrimden söz ediyorum.

Birkaç haftadır isyandan, Arap dünyasındaki başkaldırıdan, devrimden söz ediyorum. Bu hafta bir başka devrimi, mutfakta yapılanı anlatmak istiyorum.

Koral Elçi, Almanya’nın Hamburg kentinde yaşayan genç bir endüstri tasarımcısı. Aynı kentte yüksek öğrenimini yaptıktan sonra, yaşamını mesleğini icra ederek kazanmaya başladı. Başarılı tasarım projelerine imza atsa da, adını önce Almanya’da, yavaş yavaş da tüm Avrupa’da çocukluğundan beri önce merakı, ardından hobisi, ve son olarak da yaratıcı motoru olan mutfak sanatı sayesinde duyuruyor. Yakın arkadaşı ve mutfaktaki ortağı Olaf Deharde ile birlikte, orijinal adı 27 Avrupa ülkesinde tescilledikleri “Kitchen Guerilla – Mutfak Gerillaları”nın ünü giderek yayılıyor. Ünlenmekle de kalmıyorlar, gastronomi alanında önemli ödüller kazanmaya başladılar.

Mutfak Gerillaları, 2010 yılında Leipzig’de Almanya Leaders Club’ün “Yaratıcı Yemek Sanatı” büyük ödülünü aldıktan sonra, gastronominin dünya merkezi sayılan Fransa’da merkezi bulunan Uluslararası Leaders Club 3.lük ödülünü kazandı. 21 Şubat akşamı Deauville kentindeki “Gastronomi altın palmiyesi” törenine katılan diğer 7 adayın herbirinin şık ve modern loktanta mekanları ve sermayesi milyon avrolarla ölçülen bütçesi var. Gerillaların ise en büyük silahı yaratıcılığı ve “sınır tanımamaları”.

33 yaşındaki Koral ve Olaf’ı buluşturan mutfak sanatı değil sadece. Ne zaman arkadaşlarının evine yemeğe gitseler hayal kırıklığı ile dönen iki arkadaş, her gittikleri yerde yemekleri yapar olmuş. Daha da önemlisi kullanılan tüm malzemelerin en iyisini tek tek bulmadan önlükleri takmamışlar. Bakmışlar ki etraflarında kendilerinden daha fazla bu işi ciddiye alan yok, önceleri evlerinde bir “korsan lokanta” açmayı düşünmüşler. Daha bu işin olurluğunu tartışırken, ilk önce bir tekneyi “işgal” ederek, yemek hazırlayıp satmışlar. Kendi malzemelerini alıp, lokantanın mutfağında yaptıkları yemeği müşterilere ve dostlarına sunmuşlar. Ardından tanıdıkları lokanta sahipleriniyle karı paylaşarak, dost mutfaklara yaymışlar “işgali”.

Giderek sıklaşan işgaller karşısında, kendilerine bir isim vermeleri gerekmiş ve birlikte “Kitchen Guerilla” isminde karar kılmışlar. İster lokanta olsun, ister yarı bitmiş boş bir inşaat, ister bir fabrika olsun, mekanı seçip, önce bu mekanın doğasına uygun bir mönü seçiyorlar. Ardından genç gerillalarımızın temel felsefesini oluşturan malzeme seçimi geliyor. Herşeyden önce, doğru malzemeyi doğru üreticiden veya satıcıdan alıyorlar. Süpermarketlerin yanından bile geçmiyorlar, sadece küçük üreticiden, menşei belli malzemeler kullanıyorlar. Üretici ile birlikte, malzeme seçimlerini mevsimine göre seçme ve bulundukları kentin/ülkenin yerel özelliklerine göre seçme prensibine dayalı yapıyorlar. Genelde üç-dört gün, ya da en fazla bir haftalık bir süreye ihtiyaçları var.

Mutfak Gerillalarının düzenlediği her buluşma Almanya’da olay oluyor. Gerillalar Facebook gruplarına duyuruyu yapar yapmaz tüm yerler doluyor, geç kalan ise bir sonraki “işgali” beklemek zorunda kalıyor. Yaratıcı yemek etkinliği aynı zamanda alternatif bir karma kültür buluşması oluyor. Koral’ın Akdenizli ateşiyle Olaf’ın Kuzey denizlerinin duruluğu birleşince, yemek yelpazesi de genişliyor. Hatta “Dünya bizim mutfağımız!” diyecek kadar sonsuz bir seçenek sunuyorlar.

Facebook’çu gençliğin Arap isyanlarındaki rolünü artık herkes kabul etti. Apolitik sanılan bir gençlik kuşağı farklı yöntemlerle dev başkaldırılar organize ediyor, yıllardır hiçbir gücün deviremediği diktatörleri ülkeden kaçmak zorunda bırakıyor. Aynı doğrultuda, Mutfak Gerillaları da yerel tatları ve ürünleri evrensel boyuta taşıyarak, Batı dünyasına melez kültürün güzelliğini, hem de midelerden geçerek, “Dinimiz yemektir!” diye haykırarak anlatmaya çalışıyorlar. (bakınız: www.kitchenguerilla.com)