Gücün merkezileştiği her sistemde, merkez aynı oranda zayıflar. Mutlak gücün en iyi örneği olan Tanrı, gücü oranında zayıftır. İnanıldığı sürece güçlüdür; inanmayana yapabileceği hiç bir şey yoktur. Ona inanan kimse kalmadığında, ölür. Zeus, iki bin yıla yakın bir zamandan bu yana eli kolu bağlı, çaresizlikle seyrediyor olmalı dünyayı, Olimpos’tan.

Yeryüzündeki mutlak güç sisteminin, zamanımızda sadece “suç örgütü” tipi yapılanmalarda varlığını sürdürdüğü sanılıyor. Çete tipi suç örgütlerinde mutlak gücün zayıflığı daha net gözlemlenebilir. Çete reisi her zaman çok dikkatli olmalıdır. İkili bir tehdit altında hisseder kendisini. Kelimenin somut anlamıyla iç ve dış düşmanlarla çevrili durumdadır. Onu yakalamak isteyenler, ona her an ihanet edebilecekler ve yakınlarına sızmış düşmanların arasındadır. Dost ve düşman nitelemelerini sürekli gözden geçirmek zorundadır ve yaşamak istiyorsa hata yapmamalıdır.

BAĞIMLILIKLARINI SINAR

Bir düşmanı dost sanmanın bedeli çok ağır olacağından herkesi “olası düşman” olarak görmek zorundadır. Bir dostu yanlışlıkla düşman sanarak “harcamak”, bir düşmanı dost sanmanın getireceği yıkıma göre daha kabul edilebilir bir yanılgı olur. Bu yüzden de durmadan dostluğun kanıtını göstermelerini ister üyelerden. Kıyıcı olmaktan başka bir yolu yoktur. Onlardan her defasında daha büyük bir suç işlemelerini isteyerek bağlılıklarını sınar. Hiç bir Brutus’a sırtını dönmemesi gerektiğini bilir.

Bu durum, çete üyelerini de her an düşman olarak görülme riskiyle yüz yüze bırakır. Onlar da hata yapmaktan çok korkarlar ve her zaman bir “çıkış planını” ceplerinde taşırlar. Bu dinamikte çetenin reisinin güvenini kazanmanın yolu, onun suçlarına daha çok katılmaktan geçer. Bu şekilde reisin dostu (askeri) olduğunu kanıtlar. Aynı zamanda ilerde itirafçı olduğunda reisin suçlanmasını sağlayacak daha çok kanıt toplayarak da elini güçlendirmeye çalışır.

Reis de cebinde kendi çıkış planını taşır. Hem suçu örgütler, hem de suçun hep başkası tarafından işlenmesini sağlamaya çalışır. Her suçta birini taşeronlaştırır. Verdiği emrin altına kanıtlanabilir imzasını hiç bir zaman atmaz. Bunu yetkilendirerek yapar. Sana yetki veriyorum diyerek eylemin sorumluğunu da yıkar üyeye. Üye, yapmadığında düşman olarak niteleneceğini bilir. Çare olarak da yapıp yükselmeye çalışır. Hiyerarşide yükseldikçe kendisinin de taşeron kullanabileceğini umar. Ne kadar yükselirse o kadar dokunulmazlık kazanacağını bilir. Bildiklerini hayat sigortası olarak kullanır. Beni yakmaya çalışırsan ben de seni yakarım, diyebilecek güce ulaşmak zorunda olduğunu bilir. Yükselip dokunulmazlık kazandıkça doğrudan kendine bağlı üyeler bulmaya başlar. Brutus, hiç bir zaman yalnız değildi.

Çetenin tümü şüphe girdabına böyle kapılır. Koşulsuz sadakat ve güven ihtiyacı arttıkça en küçük bir hataya bile tahammül edilemeyen, kimsenin kimseye güvenmediği bir arafta kalma hali oluşur. Ne reis üyelerine güvenir, ne de üyeler reise. Reis, birinin üstünü çizmeye görsün, üyelerin tümü “çakal sürüsü” gibi üstüne atlarlar. Kim dişlerini geçirip daha büyük parçayı koparırsa, hem reisin güvenini kazanacağını hem de üzerine yönelebilecek kuşkulardan sıyrılabileceğini düşünür.

SUÇUN PARÇASI OLURLAR

Herkesin bir anda dosttan düşmanlığa geçebildiği bu hal, çetenin ihanetlere ve sızmalara da en açık olduğu zamandır. Çetenin güven/ güvenlik arayışı, kendini kanıtlayanın hızla yükselip merkeze yakınlaşabileceği paradoks bir geçirgenlik yaratır. Reis, yeni yüzlere ihtiyaç duyar ve tersine ihanetlere. Ajan olarak girdiği suç örgütünde yükselip suçun parçası olanlar olur.

Güçlendikçe zayıflayan, zayıfladıkça daha çok güç arayışına giren çete giderek reisi ve üyelerini aşan, onlardan bağımsız bir “organizma” haline gelir. Artık bireyler değil örgüt önemli hale gelir. Örgüt içi güç savaşı bir hak savaşı olarak kendini gösterir. En büyük suçları ben işledim öyle ise en yüksek yetki bende olmalı ile yükselmek ve yetkilenmek için daha büyük suç işlemeliyim arzusu “içerdeki kuşkuyu” daha da boğucu hale getirir. Veliaht mücadelesinin başlaması örgütün artık bireyleri aştığının kanıtıdır. Kimin örgütü daha iyi yöneteceği sorusunun önemli olduğu zaman örgütün en zayıf olduğu andır.

Merkezileşen güç karşıtlarını da cezbeder. Onu yıkmak isteyenler bile ancak o güce sahip olurlarsa başarabileceklerini düşünmeye başlarlar. Azılı suçlularla yasa dışına çıkarak mücadele eden “kahraman” imgesinin yükseldiği zamanlar, örgütün son zamanlarıdır. Bu son içinde başlangıcı taşır. Örgüt artık içinden çıktığı düzenin tümünü kaplamış, kendisi artık “yeni düzen”, “yeni yasa” olmuş demektir.