Karşımızda tanklarıyla toplarıyla coplarıyla patronuyla medyasıyla tarikatıyla yargısıyla okuluyla hacısıyla hocasıyla camisiyle

Karşımızda tanklarıyla toplarıyla coplarıyla patronuyla medyasıyla tarikatıyla yargısıyla okuluyla hacısıyla hocasıyla camisiyle topyekûn donanımlı bir sistem var. Sistem de ha deyince değiştirilemiyor işte; ya da değiştiriliyor da, yukarıda sıraladığım unsurları topyekûn ele geçirince filan değiştiriliyor (bkz. AKP’nin 9 yıllık marifeti).

Ama “toplum” bizim istediğimiz yönde bir değişim istemiyor ki. Neden? Bu soruya kısmen ışık tutacak şekilde Bahçeşehir Üniversitesi’nden Yılmaz Esmer tarafından yapılan “2011 Türkiye Değerler araştırması” adlı bir çalışma yayınlandı. Araştırmanın özet bulgularının özetini aktarayım:

1. Mutluluk, hayattan doyum: 2001 ekonomik krizinde “çok mutlu+biraz mutlu” olduğunu söyleyenlerin oranı sadece %59’muş. Son araştırmada ise, mutlu olanların oranı %77 olarak bulunmuş. Başka deyişle, 10 yıl içinde, kendisini mutlu hissedenlerin oranı 18 puan artmış!

2. Güven: Hükümete duyulan güven artarken, orduya duyulan güven düşmüş (G.Doğu Anadolu’da ise belirgin şekilde düşmüş).

3. Siyasal katılım: Siyasete demokratik katılım konusunda halkın geleneksel çekimserliği artarak sürüyormuş. Yani halkımız, dilekçe imzalamak, barışçı gösterilere katılmak gibi en konvansiyonel siyasal katılım ve protesto yöntemlerine bile sıcak bakamıyormuş. Çekingenlik son yıllarda artma eğilimindeymiş.

4. Sağ-sol ideoloji: 2011, sağ-sol yelpazesinde, ortalamanın en sağda ölçüldüğü yıl olmuş.

5. Demokrasiye bakış: Türkiye’de,  %63’lük bir oran “parlamento ile, seçimlerle uğraşmak zorunda kalmayan güçlü bir lidere sahip olmanın” iyi olacağı görüşündeymiş. Çok sayıda insan, ailenin korunmasından fiyat kontrolüne kadar pek çok hususu demokrasinin özelliği olarak görüyormuş.

5. “Öteki”ne hoşgörü: Türkiye’de hoşgörü düzeyleri, bazı iniş çıkışlar gösterse de, daima dünya ortalamalarının çok altında.  Başka ırktan, başka dinden, başka renkten, hatta başka düşünceden komşu istemeyenlerin oranları hayli yüksekmiş.

6. Milliyetçilik: Aynı orduya güven sorusunda olduğu gibi, bu soruda da, bölgeler arasında önemli farklılıklar gözleniyormuş.  Örneğin Kuzey Doğu Anadolu’da, Batı Marmara’da, İç Batı Anadolu’da bu oran hâlâ %95’lerin üzerinde seyrediyor, Güney Doğu Anadolu’da ise, 30 puan birden düşüyormuş.

7. Dini değerler: Kısacası bu araştırmanın bulguları da, dini değerler konusunda bundan önceki pek çok araştırmanın bulgularını teyit ediyormuş. Yani toplumumuz, Avrupa’nın ve hatta dünyanın, dinine en bağlı toplumlarından biri.

8. Kadın-erkek eşitliği: Kısacası, bu konuda son 15-20 yıl içinde bir gelişme gözlenmediği gibi, bazı alanlarda eşitlikçi değerlerden daha da uzaklaşıldığı söylenebilirmiş. Kesin olan bir bulgu da, erkek üstünlüğü vurgulayan değerlerin, kadınlar tarafından da önemli ölçüde benimsenmiş, içselleştirilmiş olması.                   

9. Aile ve çocuk: Kısacası, aile, evlilik ve çocuk, temel değerler arasında. Bu konuda, 20 yıl içinde herhangi bir değişim gözlemlenmiyormuş.

10. Sıkıntılar, endişeler: Mesela “yeterli nakit bulamamak” %32 ile en ön sırada... Mesela “yeterli yemek bulamadığını” söyleyenlerin oranı %15. Bu beyanda %100 abartı bulunduğunu varsaysak bile, sayı olarak 5 milyon insan söz konusuymuş!

Tablo böyleyken böyle. Ama asıl diyeceğimi demeden önce, yine bu yılın ilk aylarında TÜİK verilerinden birkaç bulgu daha aktarayım: Ülkedeki mutlak yoksul sayısı 12 milyon... Her 100 kişiden 42’sinin oturduğu ev kötü... Her 100 haneden 60’ı borçlu, 30’u ağır borçlu... 100 gençten 21’i işsiz...  Her 100 kişiden 60’ının geliri azalmış, 34’ü borçlanmış... Ve yine TÜİK verilerinde, Yılmaz Esmer araştırmasına benzer bir sonuç: 100 kişiden 60’ı “mutluyum” demiş, iyi mi? Adeta keyif veren hap almışçasına yaşanan marazi bir mutluluk hali... Hem yoksul ve aç olacaksın hem de mutlu, mesut, bahtiyar! Öte yandan, parayla ha bire mesut olanların ise parasız pulsuzlara “parayla saadet olmaz” şarkısını söylettiği bir garabet...

Peki bu ne menem bir mutluluktur? Tek kelimeyle: “Elhamdülillah” mutluluğudur! “Şükür!” mutluluğudur. Âli İmran suresi ne diyordu? “Andolsun ki mallarınızla, canlarınızla sınanacaksınız... birçok eziyetlere, zahmetlere uğrayacaksınız. Sabreder ve sakınırsanız şüphe yok ki bu, hadiselere karşı gösterilen metanetten sayılır.”

İşte bütün çözüm, bu coğrafyada, çıkış noktası tam da bu ayet olan soruları ısrarla sormakta yatıyor: Kim kimi sınıyor, niye sınıyor? Ve illa ki neden hep mesela geçen hafta taammüden öldürülen 20 gencin benzeri aileler, insanlar sınanıyor? Neden kimse başbakanı filan sınamıyor? Neden her 100 haneden 60’ı borçlu, 30’u ağır borçlu? Neden 100 gençten 21’i işsiz? Neden her 100 kişiden 60’ının geliri azalmış, 34’ü ağır borçlanmış?

Cevapların ayyuka çıkmasıyla birlikte, elhamdülillah dedirtenler, keyif hapını yutturanlar asıl hapı yutacak.

Öyleyse bu soruları sormaya ve cevaplarını ezilenlerle birlikte bulmaya mutlaka devam edeceğiz, aksi halde bizler de “yahu iyi ki Afganistan’da filan yaşamıyoruz” diye “şükür” etmiş sayılmaz mıyız?