Müziğin bir can taşıdığına dikkat çeken Brian Boone ve Marc Schonbrun, “İfade olmasa müzik dümdüz ve sıkıcı bir şey olurdu. Müzik yaşar ve nefes alır; durağan, sabit bir şey değildir. İcracıların çoğu doğal olarak, çaldıkları her bir notaya kendilerine has bir ifade yükleseler de, tam olarak neyin çalınacağı ve daha da önemlisi nasıl çalınacağıyla ilgili belirgin talimatlar veren bir işaretler/semboller sistemi var” diyorlar

Müziğin bilimsel dünyasına yolculuk

YAŞAR ÖZTÜRK

Müzik hayattır. Sesin büyüleyici bir güzelliğe dönüşü olan müzik konusunda kitap çok az ve müzik teorisine ilişkin ise neredeyse yok gibi. Brian Boone ile Marc Schonbrun’un hazırladığı Müzik Teorisi, çevirisini üstlenen ve aynı zamanda bir müzisyen olan Funda Sezer’e çifte sevinç yaşatırken sunduğu kısa ve öz bilgilerle müzikseverlere mutfağın kapısını; müzisyenlere ise şefin sırlarını açıyor.

Müziğin notalardan ve ritimlerden daha fazlası olduğuna dikkat çeken yazarlar, “Herhangi bir müzik eseri başlangıcından itibaren müzik yapmak için elzem olan semboller ve işaretleri ortaya koyar. Besteci açısından bu ek semboller müziğin tam olarak nasıl icra ve organize edilmesi gerektiğini aktarmaya yarar. Tempo, gürlükler, ölçü çizgileri ve döngüler gibi öğelerin her birinin özel işaretleri vardır ve bunların birçoğu da başka dildedir!” diyor. Her dilde ve hatta sözsüz bir müzik yapılırken ilginçtir ki geçerli dilin İtalyanca (Türkçede de müzik terimlerinin çoğu İtalyanca kökenli) olduğunu söylüyorlar. “Müzikte büyük çoğunlukla standart olarak İtalyancadan gelen kısaltmalar, terimler kullanılır. Bestecinin milliyetine bağlı olarak başka dillere de rastlayabilirsiniz. Alman besteciler bazen Almanca notlar, Fransız besteciler Fransızca notlar vs yazabilirler. Eğer bunlara sık sık rastlıyorsanız, bir sözlük alıp müzikte kullanılan her bir terimin karşılığına bakın. Sırf bir kelimenin anlamına sözlükten bakmaya zaman ayırmadığınız için çok önemli bir ipucunu kaçırmayın. Bazı çalgılar yabancı dilde terimlerle diğer çalgılara kıyasla daha fazla haşır neşir olurlar. Örneğin klasik gitarcılar, sıklıkla eserlerine İspanyolca diline has terimler, işaretler koyan İspanya! Bestecilerin eserlerini çalarlar.”

Müziğin bir can taşıdığına dikkat çeken Brian Boone ve Marc Schonbrun: “İfade olmasa müzik dümdüz ve sıkıcı bir şey olurdu. Bir müzik partisyonunu bilgisayara yükleyip yazılanları birebir doğru çalmasını sağlayabilirsiniz. Bilgisayar yazılı olan her bir notayı ve ritmi kusursuz çalabilir. Ancak burada yalnızca insan icracıların müziğe katabildiği belli belirsiz nüanslar eksik kalacaktır. Müzik yaşar ve nefes alır; durağan, sabit bir şey değildir. İcracıların çoğu doğal olarak, çaldıkları her bir notaya kendilerine has bir ifade yükleseler de, tam olarak neyin çalınacağı ve daha da önemlisi nasıl çalınacağıyla ilgili belirgin talimatlar veren bir işaretler/semboller sistemi bulunmaktadır” diyorlar.

Müziğin nasıl işlediğine ilişkin bir fikir oluşturduktan sonra müziğin, telli çalgılar, bakır nefesliler, ahşap nefesliler ve vurmalılar olarak sınıflandırdıkları çalgılar üzerinde nasıl icra edildiğini okurla paylaşan Brian Boone ve Marc Schonbrun: “Bu çalgıların hepsi aynı müzik kurallarına tabidir ve hepsi aynı nota yazısına bakılarak çalınırlar. Fakat her birinin sesi ya da daha ziyade müziği nasıl yarattığı oldukça farklılık gösterir.”

“Müziğin bilimsel dünyasında armoninin temelleri asla sarsılmaz” diyerek müzik ile insan arasındaki en büyük köprü olan kulak ve kulak eğitimine geçen Brian Boone, Marc Schonbrun bunun müziğin öğelerini tanımakla olacağını belirtiyor. Aralıkları işitmek, Akorları ayırt etmek... Bu konuda da filmlerden yola çıkıyorlar: “Filmlerde zafer anlarını anlatan pasajlar daima majör tondadır, aynı şekilde sevgiyi, aşkı anlatan pop şarkıları da yine majördür.

Yanlarında bir bavul dolusu hüzün, kötü bir şeyler olacağı hissi ve gizem taşıyan minör akorlar ise yarattıkları biraz rahatsızlık verici hissiyat sebebiyle majör akorların tam tersidir. Besteci John Williams'ın ikonlaşmış Star Wars film müziklerinin arasında yer alan 'The Imperial March' (Darth Vader'ın müziği) minör tondadır; keza Beethoven'ın insanı büyüleyen 'Ay Işığı Sonatı'nın (Moonlight Sonata) o merak uyandıran, yavaş yavaş gelişen başlangıcı da yine minör tondadır...”

Müzik teorisi 'acemi eğitim kampı'nı tamamlayan okur, akorları, melodiyi ve armoniyi değerlendirmeyi, aralıkların ve akor yürüyüşlerinin işleyişini ve tüm bunların çağlardır muhteşem müzikler besteleyebilmek için nasıl hünerle bir araya getirildiklerini öğrendiği için uygulamaya da geçiyor. Öğrendiklerinin bir kısmını uygulamaya koyup ve Beethoven'ın o muhteşem '9. Senfoni'sinden alınmış olan bir örneği derinlemesine inceliyor.

'Re Minör 9. Senfoni' (1824'te tamamlanmıştır), Beethoven'ın tamamlanmış en son senfonisidir ve muhtemelen klasik müzik dünyasının en tanınmış eseridir. Bu eser aynı zamanda bir bestecinin bir senfonin içinde insan seslerini kullanmasının ilk örneğidir. Birçok eleştirmen tarafından Beethoven'ın en büyük yapıtı ve Batı müziği arşivinin en iyi bestelerinden biri olarak değerlendirilmektedir.

ABD’de özel okulu, derneği ve etkinlikleri ile ses veren Müzik Teorisi’nin yankıları şimdi Türkçede!