İsviçreli müzisyen Guillaume de Kadebostany, Türkiye’de gerçekleştirilecek bir konserinin müzik yasağı nedeniyle yapılamadığını söyledi ve ekledi: “Konserlerimizde insanlar çok mutlu. Müzik iyileştirir, yasaklanmamalı.”

Müzik iyileştirir yasaklanmamalı
Guillaume de Kadebostany, muhabirimiz Işıl Çalışkan’a konuştu (BirGün)

Işıl ÇALIŞKAN

Bir müzisyenin başkanı olduğu, yalnızca müzik seslerinin yükseldiği bir dünya düşünün. Kadebostany Cumhuriyeti tam da böyle bir yer. Kurucusu da yapımcı ve besteci Guillaume de Kadebostany. Castle in the Snow, Jolan, Maybe the War Is Over gibi onlarca şarkıya imzasını atan İsviçreli müzisyen Guillaume de Kadebostany, şimdi Sena Şener işbirliğiyle çıkardığı ‘Two Lovebirds in a Cage’ isimli single ile dinleyiciyle buluştu. Guillaume de Kadebostany ile yeni single çalışmasını ve müzik serüvenini konuştuk.

Son single çalışmanız Two Lovebirds in a Cage’in hikâyesi nedir?

Bu şarkıyı Amerikalı besteci Katti Valas ile birlikte yazdım. O dönem kiminle söyleyeceğim belli değildi. Eskişehir’de bir konsere gittim ve orada Sena Şener’i sahnede görme şansım oldu ve çok etkilendim, büyülendim. Sonra kendisiyle birebir tanışma şansım olunca ona şunu sordum: “Sen çok iyi bir bestecisin, çok iyi bir müzik yazarısın, şarkı yazarısın ama böyle bir şarkıda sadece icracı olarak yer almayı kabul eder misin?” O sırada deyim yerindeyse parmaklarımı kavuşturup dua ederek beklemeye başladım. O da bunu kabul etti. Sena, kendi vokallerini Türkiye’de kaydetti, sonradan ben tekrar geldim ve şarkı üzerinde çalışmaya devam ettik. Kısacası İsviçre, ABD ve Türkiye üçgeninde gerçekleşen bir proje oldu.

Sena Şener ile müzikal birlikteliğinizi nasıl tarif edersiniz?

Sadece sanat ve gerçeklik, hatta samimiyet de diyebiliriz buna. Çünkü bu bizim için bir iş değil, bu sadece iki yaratıcı zihnin sanat için bir araya gelip birbirine karşı dürüst ve samimi olmasıyla tarif edilebilir.

BU HAYALİ ÜLKENİN BELLİ SINIRLARI VAR

Kadebostany Cumhuriyeti’ni nasıl bir yer olarak tanımlıyorsunuz?

Kadebostany hayali bir ülke ama benim için çok önemli çünkü sınırları içinde istediğimi yapabiliyorum. Sınırların olması da bence çok önemli.

Peki bu sınırlar neye göre belirleniyor ve Kadebostany Cumhuriyeti’nin kuralları neler?

Bu sınırlar, yaratıcılık anlamında çok önemli. İlk olarak, ben hiçbir zaman grup olmayı istemedim. Kiminle ve hangi sound ile istersem o şekilde üretim yapmak istedim. Farklı tarzlarda üretimler yapabilme özgürlüğüm olsun istedim ve herhangi bir sound ya da tarza odaklanıp onda sabit kalmak istemedim. Bu sayede de farklı isimlerle ve soundlarla farklı projelerde çalışabildim ve bu hikâye, istediğim her alanda üretim yapmamı sağladı. Bu yıpratıcı olmayan, rahat bir çalışma çünkü bir müzik grubunun kendi içindeki zorluklar böyle çalışmalarda olmuyor ve ortak çalışmalar gayet kolayca tamamlanıyor. Bahsettiğim sınırlar, bu konuda benim özgürlüğümü sağlıyor.

Kadebostany, benim genel bakış açım diyebiliriz. Farklı insanlarla farklı üretimler yapmamı sağlıyor, benim özgür olmamı sağlıyor.

Kadebostany Cumhuriyeti şu anda ne aşamada?

Kadebostany, benim için çok heyecan verici bir noktaya geldi çünkü çok fazla yeni single yayınlayacağız. Ayrıca turneye de başladık ve sessiz geçen iki yıldan sonra bu çok heyecan verici. Bunun dışında şu an buradayım, Türkiye’deyim ve trompetçi Barış Demirel ile de bir işbirliğim var, o da benim için ayrı bir heyecan kaynağı.

Barış Demirel ile daha önce de bir müzikal birlikteliğiniz olmuştu. Yeni bir çalışma mı bu?

Evet, yeni. İngilizce bir şarkı olacak. Burada çok iyi müzisyenleriniz var. Geçen yıl üç gün süren bir kayıt sürecimiz olmuştu. Ayrıca dramatik bir hissiniz ve yaklaşımınız var. Bu hisler bende de olduğu için kendimi ülkenizdeki müzisyenlere yakın ve rahat hissediyorum.

SEZEN AKSU’YU ÇOK SEVİYORUM

Türkiye’ye konser vermek için de çok fazla geliyorsunuz ve burada çalışmalar yapıyorsunuz. Türkiye ile duygusal olarak nasıl bir bağınız var?

Ben, deyim yerindeyse akışa bırakmayı seviyorum. İyi hissettiğim zaman bir yerde daha uzun kalıyorum. Çok şanslıyım çünkü her gün istediğimi yapabiliyorum. Burada da Türk sanatçılarla işbirliklerim kolay bir şekilde, kendiliğinden gerçekleşiyor. Müzikal mirasınız çok zengin ve bunun bana dokunduğunu hissedebiliyorum. Mesela ben Sezen Aksu şarkılarını çok seviyorum, bana dokunan şarkılar. Paris’te bir Türk kadın ile tanışmıştım ve ona Sezen Aksu’nun İstanbul hakkında bir şarkısı vardı, ondan çok etkilendiğimi anlatmıştım. O da “İmkânsız, sen bu şarkıyı anlayamazsın. Mümkün değil” dedi. Ama ben anlayabiliyorum, hissediyorum. Ayrıca buradaki insanlar da genelde hoş insanlar, nazik insanlar. Herhalde bundan dolayı da rahat hissediyorum.

Türkiye’de uygulanan müzik yasağından haberiniz var mı?

Evet, haberim var. Hatta yasaktan dolayı izin alma konusunda zorluklar oluştuğu için Türkiye’de ismini hatırlayamadığım bir şehirde gerçekleşecek olan konserim organize edilemedi. Bu kötü bir şey, ben bir müzisyenim ve bu konuda kendimi kötü hissediyorum ama bir politikacı değilim ve söyleyebileceğim tek şey bu. Yapabileceğim şey, konserin gerçekleştirilmesi için bütün koşulları zorlamak ve bunun kötü bir şey olmadığını göstermek. Türkiye’deki organizatör de konserimin gerçekleşmesi için her şeyi yaptı, tekrar da deneyecek. Konserlerimizde insanlar çok mutlu. Müzik kötü değil, iyileştirir. Yasaklanmamalı.

Son olarak, yakında Türkiye’de konser vermeyi düşünüyor musunuz?

Evet, konserlerimizi internet sitesinde ve sosyal medya hesaplarımızda duyuruyoruz. Bazen yeni konserler ekleniyor ya da programda değişiklikler olabiliyor. Konserlerimizi takip etmek için hesaplarımızı kontrol edebilirsiniz.