Müzik ötelenen bir şey olmamalı

Recep Yılmaz

Pandemi süreci boyunca toplumun her kesiminin hem sosyal hem psikolojik olarak etkilendiği aşikâr, bununla beraber oluşan yeni normal düzenler hayatın artık içerisine girmiş durumda. Normal hayata dönmek mümkün mü bundan sonra çok belirsiz. Ev-ofislerden Zoom toplantıları, emeğin teknolojik atlama yapması, uzaktan eğitimin verimliliği gibi kendince tekno-evanjelistlerin çizdiği sahte eksenden çok iktidarın izlediği baskı politikalarını pandemiyi bahane ederek hayatımızın içerisine yerleştirmiş olması ise görünen durum.


Öncelikle şunu hatırlayarak başlamamız gerekiyor, ülkemizde gece 00.00’dan sonra müzik hâlâ yasak. Bu cümle bile aslında nasıl bir ortamda bulunduğumuzun göstergesi. Yeni normal adı altında tepemizde sallanan OHAL baskısı ve ileride aniden gelebilecek bir OHAL’e hazırlık durumu devam etmekte. Bununla ilgili olarak 13 Mart 2021 tarihli Bianet’te yayınlanan 'Yeni bir sosyal yaşam kuruluyor' başlıklı yazımdan bir alıntı yapmak istiyorum: “2002’den beridir parça parça müdahale edilen sosyal hayat, bugünlerde pandemi bahanesiyle sıkıyönetim koşullarına tabi tutuluyorken ve başka bir 'alıştırma' sürecinden geçiyorken bu politikanın varacağı son nokta belirsizliğini koruyor.” Mart ayında pandeminin ilk sene-i devriyesinde bahsettiğim alıştırma süreci devam etmekte, buradan yola çıkarak gece 00.00 yasağının ne anlama geldiğini anlamak çok da zor olmasa gerek. Bu şartlar altında hâlâ bir şeyler üretmek ve sahnesine çıkıp sanatını icra etmek, geçimini sağlamak isteyen müzisyenler ise ezilmeye devam ediyor. Ülkemizde süren orman yangınlarına verilen iki tepki ise müzisyenin ve genel olarak ise kültür sanat emekçisinin tek baskıyı aslında iktidardan yemediğinin kanıtı niteliğinde. Yangınlar başladığı günden beridir sosyal medyada öncelikli olarak mültecilerle ilgili başlayan ve oluşturulmaya çalışılan ırkçı algı dikkat çekse de –ki buraya sonra değineceğim- arkasından da bu durumda konser mi verilir baskısı oldu.

En tepeden başlayan bitti denilse de aslında kalıcı olarak tepemize kalan OHAL durumu ortada. Son haftada ortaya çıkan orman yangınları ile mücadele esnasında ise iktidar bize aslında ne kadar yönetemediğini tekrardan ortaya koymuş halde. Yangınlardan bile kendine çıkar sağlamaya çalışan bir AKP ile mücadele hattı oluşturulmaya çalışılırken yapılan bu yanlış çıkışlar muhalefeti de boşa düşürmekte. Yangınlardan dolayı arka planda kalan pandeminin tekrardan yükselişe geçmesi ise göz ardı edilmemeli. Hem pandemi hem de afet durumlarında muhalefetin de iktidarın da hedef gösterdiği ortak unsur ise müzik ve kültür sanat alanları oluyor.

Ülkede süre gelen bir afet durumunda öncelikle bunun nasıl başladığı ve nasıl ve neden önlenemediğini düşünmek yerine geçim derdinde olan emekçiye saldırmak zaten uzunca bir süredir yoksulluk içerisinde yaşayan müzik emekçilerinin tabutuna son çiviyi çakmaktır. İktidar bunu yapmak için onca uğraş verirken muhalefet, iktidarın ekmeğine yağ sürmektir. Özellikle sosyal medyada dolanan ve kendine muhalif yakıştırması yapan ancak apolitik bir zeminde salt AKP düşmanlığı ile beslenen bu kitle her ne vakit her ne durum olursa olsun zeminsizliklerinden böyle süreçlerde müzik emekçilerine düşmanlık sergiliyerek AKP’nin yanında düşmüştür. Geçmişte bunun çokça örneği vardır ve yine aynı yere gelinmiştir.

Bu süreçte müzik emekçisine gelmeden önce ise ilk ortaya atılan ve yangınların bilimle, teknikle açıklanan onca sebebine rağmen "Kürtler ormanları yaktı" kitlesinin temelde AKP’nin karşısında durduğunu düşünen en büyük güç olan İYİP ve Cumhur İttifakı tarafından ortaya çıkarıldığına da şahit olduk. Irkçılık konusunda bayrak taşıyan bu kitlenin her afet sürecinde açıklamalarından veya konser yapmalarından ötürü müzik emekçilerine saldırması da şaşırtıcı değil.
Müzik emekçileri bu sürecin neresinde diye düşünecek olursak da müziğin salt bir eğlence unsuru olmadığı ve birleştirici ve iyileştirici gücü olduğunu unutmamamız gerekiyor. Özellikle sağ iktidarlar ve koalisyonların yarattığı nefret ortamında en birleştirici ve onarıcı güç müziktir. Orman yangınlarının başladığı andan itibaren saldırıların öncelikli olarak ırkçı ve ardından da müziğe saldıran bir tutumda olması da bunu bize göstermekte. Müzik ve diğer tüm kültür sanat faaliyetleri de yeniden devreye girebilse hayatın normale dönüşüne ve toplumun yeniden rayına oturmasına fayda sağlayabilecekken tam da bu olmasın diye engelleniyor.

Bütün bu süreçten sonra ise normal hayata gerçekten dönmek ne kadar mümkün? Bunu sağlamak için yurttaşın yanında duran bir gücün aslında olmadığını ve yurttaşın kendini kurtaracağını da rahatça söyleyebiliriz. İktidarın bunu istemediği açıkça ortadayken salt AKP muhalifliği gibi kaygan bir zeminde mücadele yerine halkın halktan güç aldığı sağlam bir zemin oluşturmak gerekiyor. Gece 00.00'dan sonra müziğin yasaklanmasının ve bu yasağın devam etmesi gibi unsurları da göz önünde bulundurursak iktidarın bundan beslendiği ve artık OHAL olsa da olmasa da baskıyı üzerimizde iyice kurduğunun da sıkça dile getirilmesi ve buna alışmak yerine bununla direkt mücadele etmek de yurttaş olarak gerekliliklerimizden biri.

İktidarın tek hegemonya kuramadığı alan olan kültür sanata bu kadar saldırması çok doğal bir süreçken muhalefet partilerinin ve unsurlarının buna yağ sürmesi ise unutulmaması ve dillendirilmesi gereken bir durumdur. Artık alıştığımız afet ve toplumsal olaylar zemininde her seferinde düzenli olarak müzik emekçilerine ve konserlere saldırılmasını engelleyip, müzikle birlikte birleşmek daha faydalı bir unsur olacaktır. Bunca şeye rağmen direnen müzik emekçilerinin 1,5 senedir işsiz olduklarını ve hâlâ işlerine tam olarak geri alamadıklarını unutmamak lazım. Bundan bağımsız olarak ise iktidarın gerek baskısıyla gerekse muhalefetin desteğiyle kıstırılmaya çalışıldığımız bu umutsuzluk çaresizlik ve nefret ortamından sıyrılmak için herkes elini taşın altına koymaya çalışmakta, müzik emekçileri ise bunu müziği toplumun birleştirici gücü olarak kullanarak yapmaktadır.

Unutmayalım ki müzik üzerindeki baskı tek ayaklı değil, pandeminin yarattığı olumsuzluklar, siyasetin yarattığı baskı ve halkın ekonomik koşullarının iyileştirilmemesi üçlüsünün üçü birden çözülmeden müzik emekçilerinin kurtuluşu mümkün değil. İktidarın hiçbir sorunu yönetememesinin yurttaş üzerinde yarattığı erken seçim ve değişim umuduna yönelik hem iktidardan hem de muhalefetten ısrarla yüklenen zeminsiz öfke ve nefret kuşkusuz iktidara yaramaktadır. Yani müziği susturan bir muhalefet kendine değil iktidara çalışmaktadır. Bu da birleştirici bir etkisi olan müziğin hedef gösterilmesine ve iktidarın istediği kaos ortamına davetiye çıkarmaktadır. Yurttaşın elindeki en büyük silah toplumsal muhalefetin yurttaşla bağdaşık olarak yükseltilmesi ve ilerletilmesidir. Bunu göz ardı edip popülist söylemlerle kültür ve sanat konusunda iktidarın ardından yürüyen muhalefet, müzik düşmanlığının topluma zarar vereceğini bilmesi gerekir.