Bu hafta Cemal Reşit Rey Konser Salonu‘nda iki usta cazcı var. İlki, Jamaykalı caz piyanisti Monty Alexander Pazartesi akşamı haftanın açılışını yaptı. Yarın ise, 2011’de aynı mekânda onu Erkan Oğur’la birlikte dinleyip de unutamamış olanlar bir Avrupa efsanesiyle, guitarist Philip Catherine’le hasret giderme fırsatını bulacak. ‘Live’ dinlememiş olanlar da tanışacak. Müzikle barışık, melodiye âşık, birlikte çaldığı kişilerle iyi anlaşan Catherine, bu akşam 20:00’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahnede olacak…

Londra’da doğan Belçikalı caz gitaristi Catherine aslında bir Avrupa efsanesi. Profesyonel olarak çalmaya 17 yaşında başladı ve Lou Bennett, Dexter Gordon, Jean-Luc Ponty, Chet Baker, Tom Harrell gibi cazcılarla turneye çıktı. Charlie Mingus ona “Genç Django” dermis. Zaten ilk ilham kaynağı olan George Brassens’den sonra keşfettiği ikinci idol de Djngo’ydu. Münih’teki South German Newspaper’ın “Bugün dünyada başka hiçbir gitaristin duyamadığı şeyleri çalar” dediği gitarist, sadece cazseverlere mahsus bir müzisyen de değildir. Müzik seven herkese hitap eder. Oda müziği gruplarıyla ve yaylı sazlarla çalışmayı da sever. Ama en şaşırtıcı tempoya sahip bölümleri rahatlıkla çalmasını sağlayan yanılmaz bir zaman duygusudur. Ancak, tek özelliği tekniği ve el çabukluğu da değil. Philip Catherine akustik gitar sound’u ve doğaçlamalarına temel olarak başka gitaristlerinkini değil, caz tarihinin en büyük nefesli ustalarınınkini alır. Bir de, akustik ve elektrik karışımı albümleri sever.

Philip Catherine, Django Reinhardt’ı 14 yaşında cazda doğaçlamanın esas unsurlarını öğrenirken keşfetti. Fransız şarkıcı, besteci ve şair George Brassens’i ise daha önceden tanımıştı. Bugün kendi lirik stiliyle tanınan Catherine, Reinhardt’ın stilini hemencecik benimsedi. Belçikalı usta guitarist René Thomas da onu etkileyen isimlerden bir başkasıydı. 1970’te kemancı Jean-Luc Ponty genç Philip’e grubuna katılmasını önerdi. John McLaughlin ve Larry Coryell gibi çağdaş gitaristlerin de etkisiyle, genç müzisyen bu teklifi kabul etti. Bir yıl Ponty ile kaldı. Bu sıralarda Boston’daki Berklee Müzik Koleji’ne de devam etti. Larry Coryell ile sonradan da birlikte çalıştılar. Düo olarak çalışmalarının çok övgü aldığı bir diğer cazcı da İskandinav kontrbasçı Niels-Henning Ørsted Pedersen’dir.

Belçika’ya döndüğünde çok itibar gördüğünü fark etti. Solo bir sanatçı olarak 1975 tarihli funky, akustik ve elektrik caz karışımı ‘Stream’ ile ilk kaydını yaptı. Arkadan çok beğenilen ve hatta yıllar sonra yeniden piyasaya çıkan ‘Guitars’ ve ‘September Man’ geldi. Herb Geller, Niels-Henning Ørsted Pedersen ve Charles Mingusl’a çalıştı, gitarit Coryell ile düo olarak turne yaptı.

70’lerde saksafoncu Charlie Mariano ile de kayıt yapsa da, 80’lere kendi albümü ‘Nairam’ ile girdi. 80lerde aralarında hâlâ çok sevdiği ve özlediği Stéphane Grappelli’nin de olduğu yıldızlarla çalıştı. Artık kendi de yıldızdı zaten. Ama onu en çok etkileyen cazcı, uzun süre birlikte çalıştığı ve dört albümünde çaldığı trompetçi/vokalist Chet Baker’dır. 1989’da ölen cazcıya adadığı, ‘I Remember You’ albümü de ona sevgisini, bağlılığını gösterir. “Eğer birini hayata döndürmem gerekse bu Chet Baker olurdu” diyordu burada yaptığı bir söyleşide. Grapelli’nin de yeri başkaydı, tabii. “Dünyanın neresine gitse bana oradan kart atardı mutlaka. Müthiş bir espri yeteneği vardı.”

Ama Chet onun için farklıydı. Yaklaşımları birbirine uyuyordu. İkisi de lirik müzisyenlerdi. Amaçları “Adam gibi caz çalmak ve bunu klasik kalıplara sıkışmadan yapmak”tı. “Müziğimde her zaman Chet’in izleri vardır” diyordu.

Philip Catherine yenilenme ve mükemmellik arayışını sürdürüyor. Downbeat’e göre “Halen caz yapan en başarılı gitaristlerden biri”. Ona cazdaki son “romantik”lerden biri diyen Le Monde’a göre ise, “Philip Catherine müzik yapmaz, o müziğin ta kendisidir”.