Virüs müzik sektörünü de hasta etti, müzik dünyasının aklında hep aynı soru: “Kayıplar iki ayla sınırlı kalır mı?”

Müziksiz bahara hazır mıyız?

FERİDUN ERTAŞKAN
Konuk yazar

Bu bir şaka değil, abartı hiç değil. Bir ay önce ‘Korona virüsünün potansiyel etkisine hazırlanma’ adında bir yazı okumuştum. Sanat ve eğlence dünyasında öngörü sahibi olanlar ilk günden beri neyle karşı karşıya olduğunun farkındaymış. Virüsün Çin’de ortaya çıktığı günlerde Uzakdoğu’da iptal edilen festival, konser, panel ve seminerler olduğu duyulunca Batı’da panik düğmesine basanlar olmuştu. Bu dediğim, henüz dünyanın olan biteni anlamaktan uzak olduğu, kimsenin kendisini ilgilendirmeyeceğini sandığı günlerde oluyordu ama sanat dünyasından birileri başlarına geleceğin farkına çoktan varmıştı.

Üstelik çok hızlı geldi… Okuduğum yazıda acil uyarılar vardı ve dünyayı bekleyen tehlikenin epidemik ruh haline dönüşeceğini söylüyordu. Haklı çıktılar.

Korona virüsü yalnızca bir salgın hastalık olarak gelmedi, kadim belayı beraberinde taşıdı. Salgının İtalya’da görüldüğü ilk günlerde zaten sokakta güçlü tabana sahip ayrımcılık açık ırkçılığa dönüştü. En kötüsü, kültür kurumlarının başındakiler dahi böyle davranmakta sakınca görmüyordu. Konservatuvardan o gün kovulmanız için çekik gözlü olmanız yetiyordu mesela. Sadece İtalya mı, Avrupa ve dünyanın kalanında da öyle.

Çıkan her yeni hasta haberi bunaltıyor. Sağlık sistemini, sağlık çalışanlarını, hastaları, yakınlarını, yönetimleri, herkesi. Ekrandan izlediğimiz Vuhanlıları artık daha iyi anlıyoruz. İtalya’da doktorların yetersiz sayıdaki solunum cihazını ileri yaşta hastalar yerine gençlere bağladığı haberleri kulaktan kulağa yayılıyor. İnsanlık sınavdan geçiyor. Uzmanlar eve kapanmayı, temas kurmamayı öneriyor.

KORONA, SEKTÖRÜ DE HASTA ETTİ

İngiliz müzik endüstrisi erken çığlık atan ülkelerin başında geliyor. ‘Belirsizlik bizi öldürüyor’ başlıkları gazeteleri kaplamaya başladı. 1,1 milyar sterlinlik canlı müzik endüstrisi beklemediği yerden darbe yedi. Amerikalı eğlence devleri Live Nation ve AEG borsada dip yaptı, önümüzdeki yazı çıkarıp çıkaramayacakları konuşuluyor. Can derdine düşmüş dünyanın şimdilik bu sorunları görecek hali yok elbette ama kafamızı kaldırdığımızda neler olacak?

Müzik dünyası her toplumsal olumsuzluğun faturasının kendine kesildiğini düşünüyor. Haksız değiller. Gelişmeler de bunu gösteriyor. Virüs tek sorun değil, virüse gelene kadar dünya ne badireler atlattı hemen hepsinde fatura müzik ve eğlence endüstrisine çıktı. Yine öyle oluyor. Geçen perşembe gün boyu iptal haberleri yağdı. Tek tük az sayıda canlı müzik mekânları dışında tüm etkinlikler iptal edildi. Hem de, nisan sonuna kadar. Müziksiz bahara hazır mıyız? Acaba mayıs ayını kurtarabilecek miyiz?

Kayıplar iki ayla sınırlı kalır mı? Mart ve Nisan. Batıdan uzakdoğuya müzik dünyası yaşanan kaybın iki ayla sınırla kalmasını tabir uygunsa ‘satın aldı’, yaz aylarını kurtarma peşinde. Büyük etkinlik yöneticileri şimdi bu sorunun cevabını arıyor. Mayısta normalleşme başlar, turne tırları yeniden yola çıkar mı bilinmez.

Ne Türkiye ne dünyada kimse korona virüsün bu kadar yıkıcı etkisi olacağını tahmin etmedi. Salgın Vuhan’da iken sorun yoktu, ne zaman İran ve İtalya aynı günlerde patladı sorun hepimizin oldu. Yıkılmaz kale gibi görünen ülkeler birbiri ardına virüse teslim oldu. Sokaklar boşaldı, kültür ve eğlence hayatı günler içinde çöktü. Önlem almak kaçınılmazdı, iptal kararları panik içinde alınınca kaçınılmaz mağduriyetler yaşandı. O günlerde müzisyenlerin attığı twitleri takip edin uğradıkları hayal kırıklığını görürsünüz. Faturanın büyük kısmı yine müzik dünyasına kesilmişti.

SÖZLEŞME GEREKLİ BİR GÜVENCEDİR

Zorunlu etkinlik iptal politikası nasıl olmalı? Bu soru yıllardır en çok ABD’de tartışılıyor. Tamam, konumuz koronavirüsü ve insan sağlığıyla ilgili, bu durum başka hiçbir konuya benzemiyor ve kimse alınan önlemleri sorgulamıyor ama iptaller müzik sektörünü ağır etkilediği gibi etkilenen tarafların esas mağdurları ise müzisyenler ve birlikte çalıştıkları insanlardır (misal, aklıma geldi, bu satırları yazana kadar iptal edilen tiyatro oyunu çok oldu ama onlarca, yüzlerce insanın çalıştığı dizi çekimi iptali veya sinema salonları duymadım). Türkiye’de konser iptalleri konusu yaşadığımız sorunların en lüksüymüş gibi görünmesin. Albüm satış gelirlerinin ortadan kalkmasından sonra müzik sektörü ve bağlı yan sektör çalışanı yüzbinlerce insan için ellerinde kalan tek gelir kaynağı konserler, turneler, festivaller oldu. Böylesi durumlarda şu soru akla geliyor; etkinlik sahibi tüm kararların sahibi midir, bir telefonla kendi başlattığı etkinlik sürecini kendi sona erdirebilir mi? Yapacak bir şey yok mu, müzisyenlere istemeden onaylamak mı düşer? ABD’de zaman içinde edinilen tecrübeler ışığında ‘performance cancellation policy’ ‘performans iptal politikası’ oluşmuş. Geçmişten bugüne taraflar arası güven hâlâ en insanî özellik olsa da (elli yıldır birbirleriyle sadece el sıkışarak anlaşan müzisyen ve topluluklar var) sözleşme yapmak yaygın ve gerekli bir güvencedir. Öyle de olması gerekir.

VUHAN’I SEYRETME LÜKSÜMÜZ KALMADI

Tercihi dinleyicilere bırakmak bir öneri olabilir mi? Bu konuda tümüyle çaresiz miyiz? Dünya çapında etki yaratan korona virüsü gibi bir salgın felaket için belki çare yok, evet, ama yaşanan diğer kaotik gelişmeler için olması lazım. Kendi kararlarını alabilenler için tercih hakkı olmalı. Resmî kurumlar kamu güvenliği nedeniyle etkinliklerini iptal edebilir ama kamusal alana dâhil olmayan özel etkinlikler gerekli uyarı ve alınacak önlemlerle katılma tercihini bireylere bırakamaz mı?

Bir buçuk ay önce bir yazımda ‘bundan sonra maskeyle mi yaşayacağız’ notunu düşmüştüm. Evet, elbette bu günleri atlatacağız, yeniden sokaklara dönecek, yeniden konserler izleyecek, yeniden kendimiz gibi olacağız ama belli ki bir sonraki salgın daha ürkütücü gelecek. Buna hepimiz hazır olmalı, sektörler önlemlerini şimdiden düşünmeli. Artık, Vuhan’ı uzaktan seyretme lüksümüz kalmadı.