Sevilen sanatçı Erdal Güney, yarın Kadıköysahne’de müzikseverlerle buluşacak. Güney’e sahnede İlkay Akkaya, Yasemin Göksu ve Hüseyin Turan eşlik edecek. Konser 21.30’da başlayacak

Müzikte değişimle ilgili bir söz söylemek lazım

BURAK ABATAY

Birçok TV dizisi ve sinema filmlerinin başarılı müzikleriyle tanıdığımız, pek çok kült şarkısıyla hayatımıza dokunan Erdal Güney, yarın Kadıköysahne’de vereceği konserle dinleyicisiyle buluşacak. 21.30’da başlayacak konserde Güney’e, İlkay Akkaya, Yasemin Göksu ve Hüseyin Turan eşlik edecek. Son albümü Perihel’in ardından 6 yıl geçen Güney, ‘Yağmuru Bekle’ ismini verdiği albümü de aralıkta müzikseverlerin beğenesine sunacak. Konser öncesinde Güney ile bir araya geldik, hem müziği hem de çalışmalarını konuştuk.

- Sayabileceğimiz birçok isimle beraber siz de ‘özgün müzik’ denilen akımın bir parçası olarak kabul ediliyorsunuz. Bu atfı kabul etmeniz mümkün mü? Ya da ‘özgün’ kavramını siz nasıl anlatıyorsunuz?

Ne tür müzik yapıyorsunuz diye sorulduğunda verebileceğim bir yanıt bulamıyorum. Verdiğim yanıt şarkı yazıyoruz oluyor. Şarkı nereye götürüyorsa buna uygun düzenleme, saund arayışı bizi birçok farklı müzikal ifadelere doğru yöneltiyor. Yaşadığımız dönemin de etkisi bu. Yaşadığımız kültürel ve ekonomik süreç farklılıklarıyla birlikte 80’lerin kardeş zamanları gibi. Şarkı yazma hikâyesi de geçmişte müzik yazdığım filmler ve dizilerle ilişkili. Birçok farklı üslupla müzik yaptığımı fark ettim. Bir ortak şemsiyede ad vermek, bir akım mıdır, bir dönem midir tarifi yapmak zor. Bu adı kim verir? Endüstrinin kendisidir diye düşünüyorum. Bu bir raf adıdır. Bu şemsiyeyi de Unkapanı ve dolaylı olarak dinleyici tutar. Çağdaş halk müziği ve protest müzik de bir tanımlama olarak kaldı. Eğer kendi müziğini yazıyor ve seslendiriyorsan, bugün ‘kent ozanı’ tarifi yapılıyor. Özgün müzik müzisyeni miyim? Değilim, şarkı yazıyorum. Kendimin bir tarz müzisyeni olmadığını biliyorum.

- Özgün müziğin politik olmakla kurduğu bağ, dönemin de etkisiyle yitiriliyor mu?

Latin Amerika’daki ‘Yeni Türkü’ akımı geleneksel ile evrensel arasındaki ilişkiyi kurma düşüncesindeyken , üretimini de beraberinde getirdi. Kuşkusuz o dönemin zamanına ait, hayatı değiştirme dönüştürme anlayışının politik zemindeki kültürel karşılığı bunlar. Bu arayış bizde de kuşkusuz karşılığını buldu. Kent-kırsal arasındaki ilişki, göçler, toplumsal talepler , 60’lar 70’lerdeki başkalaşma dönemi, ile beraber Ruhi Su, Tülay German, Timur Selçuk, Selda, Çağdaş Türkü, Yeni Türkü gibi isim ve grupların o döneme ait iyi müzikal arayışlarını da beraberinde getirdi. Zamanla beraber kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasını, kasaba-kırsal ve gelenekselle modernite karmaşasını ve post-modernizmi konuşmak lazım. Hoş, Türkiye’de hâlâ post-modernite ve neo-liberal ekonomik politikalar üzerinden özellikle kültür ve sanat alanıyla ilişkili hayatın yorumlanmasında yeterince bir dil kurulamadığını düşünüyorum. Bu anlamıyla zamanı tarif ederken sadece zaman değişti diyemeyiz. Ne olduğu ile ilgili bir şeyler söylemeliyiz. 12 Eylül darbesinin ardından toplumsal psikolojinin müzikle, müziğin toplumsal psikoloji ile ilişki kurmaması mümkün değildi. Her dönem kendi duygusunu üretiyor ve buna uygun hayat talep ediyor. 12 eylül öncesi miting alanlarında, meydanlarda kitlelere müzik yapılıyorken,sonrasında iyice yalnızlaşmış ,içe çekilmiş, ``birey``selleşmiş insanlara müzik yapılmaya başlandı . Türkiye üzerine yapılan tespitlerin dramatik bir yanı var haliyle…

- Siz, dizi müzikleriyle de öne çıkmış bir müzisyensiniz. Televizyonla buluşmanın getirileri ya da götürüleri var mı?

Sorunlu bir çok yönü var. Benim için öne çıkan yön müziğin üretiminin dar zamanda ve çok hızlı bir süreçte gerçekleştirilmek zorunda olmasıydı… Bu durum beni çok yoğun ve yıpratıcı bir çalışma sürecine sokmuştu . Gerilimli durumun yarattığı enteresan üretimlerle de buluştum. Sorun şu ki, ürettiklerimiz kendi ağırlığını yaratacak demlenme sürecini yaşayamadan izleyici ile buluşuyordu, bu nedenle yaptığım bir çok üretimin çok azıyla organik bağ kurabildim. Bazı eserlerin üzerine dönüp tekrar çalışmışlığım oldu. Ama TV hızlı bir şekilde izleyiciyle buluşma imkânı yaratıyor. Şarkı biraz hafızadır, kokunun kendisidir.Dinleyici hayatının bir anına tanıklık etmiş şarkılarla, O anına ait bir hafıza ilişkisi kuruyor ,müziğe adeta hayatının tanıklığı iznini veriyor. Bu ilişkiyi, dinleyenin kendine ait zamanına yayarak,kişisel olarak kurmasını arzu ederim , TV’ dizilerinde yayınlanan şarkılar kişisel değil ama yığınsal bir şekilde içselleştirilebilecek bir durum yarattı.Bu durumu bir şekilde popular kültür dayatması olarak düşünürüm…

- Müzikteki yeniliklerin hızlı yaşandığı bir dönemdeyiz. Geleneksel müzikle kurulan bağ bu dönemde nasıl bir ilişki içerisinde?

Hayat son derece hızlı ve kendi anına ait gündemleri,duyguları taşıra taşıra geçiyor. Zamanı ve kültürel ürünleri muhafaza edebilmek biraz zor. Biraz daha kamusal alanla ve sanatsallıkla alakalı bir mevzu. Geleneksel müzik,Popüler müzik kanallarından bağımsız tutulması gereken bir alan,durum. Bunu yapan arkadaşlara son derece saygı duyuyorum. Hayat çok hızlı değişiyor. Öne çıkan bir şey, eski türkülerle bağlam koparılıyor gibi geliyor bana. Yeni kuşak bugün dinlediği türküyü kimden dinliyorsa ona aitmiş gibi dinliyor. Türkü sözleri bir metindir. O anlamıyla tarihsel, sanatsal ve kültürel bağlamı koparılıyor. Ben de birçok müzisyen gibi yeni ifade biçimleri arıyorum. İnsanların yeni arayışlarda olması eleştirilecek bir şey değil. Ama bunun yeni bir arayış olduğu noktasında bir yere oturtulması gerekiyor ki geleneksel müziğe duyulması gereken saygıya yer açabilelim. Oluşacak negatif durum, türkülerin zamanından koparılmasına, içeriğinden uzaklaştırılmasına yol açabilir.Bazı müziklerin kültürel kodlarla,formasyonla dinlenmesi gerektiğini düşünürüm.

- Yeni albüm geliyor. Neler bekliyor bizleri?

Son albüm Perihel’den bu yana bir hayli zaman geçti. 2 yıldır yeni albüme çalışıyoruz. Kardeşim Mustafa Güney ile beraber yaptığımız bestelerden oluşuyor. Geleneksel müzikten de örnekler var. Babamın 1980’de Pir Sultan Abdal’dan derlediği geleneksel bir eser var. Haydar Haydar’ın yeni bir düzenlemesi var. Bu albümün özelliği 1000 tane bastırıp imzalı bir şekilde insanlara ulaştıracak olmamız. Böyle dijital bir dönemde CD satışı pek mümkün değil. Dijital ortamlardan paylaşmaya devam edeceğiz. Diğer özelliği de Jülide Özçelik, İlkay Akkaya, Servet Kocakaya, Yasemin Göksu, Hüseyin Turan, Sebahattin Atik, Mazlum Çimen ve Volkan Uzunhasanoğlu ile birlikte okuduğumuz şarkıların olması. Kurtuluş Cengiz de bazı şarkıların düzenlemelerini yaptı. Müzikal önermelerimiz yok bu albümde ama yeni şarkılar…Heyecanlıyız.

muzikte-degisimle-ilgili-bir-soz-soylemek-lazim-652083-1.

- Konuk sanatçıların da olacağı bir konser olacak. Gecede neler olacak?

22 Kasım’da 21.30’da Kadıköysahne’de bir konserimiz olacak. Albümün lansman konseri olarak düşünmüştük bu konseri fakat albüm gecikti ve Aralık ayında dinleyiciyle buluşacak.Bu nedenle albümde birlikte şarkı okuduğumuz diğer müzisyen arkadaşlarımı davet edemedim. Hüseyin Turan, İlkay Akkaya ve Yasemin Göksu bizlerle beraber olacak. Müziklerine büyük saygı duyduğum insanlarla sahnede olmak benim için bir ödül gibi. Geniş bir ilgi de oluştu. Katılımcılara şimdiden teşekkür ederim…