Ege’nin İsyanı

Soyadı olmayan sanatçıları anlatmak kolay değildir. Hele bu yazının konusu olan Ege gibiyse iş giderek daha zor bir hal alıyor demektir.

Ege Denizi mi, Ege Bölgesi mi?

İkisi de değilse o zaman geriye tek kişi kalıyor: Müzisyen Ege!

Artık onu tanımlarken “İsyan romanın yazarı Ege” demek bağlantı kurmada kolaylık sağlayacaktır.

Genel Yayın Yönetmeni Arzu Sandal olan A 7 Kitap yayınları arasından çıkan İsyan romanı müthiş lezzetli bir roman. Bu “lezzet” benzetmesi öncelikle yazarın üslubundaki ustalık için geçerli; sonra da romanın dokusu içinde sıklıkla rastlaşacağınız şarap, zeytinyağı, Ege bölgesi otları, yemekleri, salataları, tatlılarının yapımındaki incelikleri kapsıyor.

Her yazar için ilk roman, öyküde olabilecek eksikliklerden söz edilir. Ege için bunun tersi geçerli. Geç kalmış bir ustalık söz konusu.

Kitabın ilk sayfalarından itibaren aklınıza ilk şu soru geliyor:

-Niye şimdiye kadar yazmamış?

Yaşar Kemal, belgeselini yaptığımız Zülfü Livaneli için “Zülfü çok geç başladı yazmaya” demişti. Yaşar Ağabey, Livaneli’deki birikimi erkeden görmüştü. Onun müzikle zaman kaybettiğini düşünüyordu. Hayranları şimdi diyor ki, iyi ki öyle yapmış hem harika şarkılar, türküler, film müzikleri var, hem de muhteşem kitaplar yazmaya devam ediyor.

Ege’nin geç gelen yazarlığı için de böylesi değerlendirmeler yapılabilir mi? Onu zamanla göreceğiz.

Kitabın arka kapağında kısa tanıtım yazısında şöyle deniliyor:

“Küçük bir adada masal tadında hayatı paylaşan dört gencin dostluk dolu hikâyesi…”

Bu kesinlikle doğru değil. Masal tadında olmasına eyvallah ama bu son derece renkli, tarih, coğrafya, gastronomi, güzel insanlarla dolu –hikayeyi çok aşan- bir film hatta dizi film olabilecek zenginlikte bir eser!

Ege’nin kitabı kahramanın adıyla en baştan sizi sarıp sarmalıyor. İsyan, Ege’deki hayali Tekeli Adasına öğretmen annesiyle gelen bir erkek çocuk… Şimdiye kadar hiç kimsenin duymadığı bir isim İsyan!..

İsyan’ın babası şair bir subay… Hem de Nâzım Hikmet hayranı. Haliyle başına gelmedik kalmamış bir denizci… Oğluna verdiği isim de onun ruh halini yansıtıyor.

Tabii ki kitabı anlatacak değilim. Ama Ege’nin kalemini anlatabilirim birazcık…

“İsyan ilk yudumda sersemledi. Sanki mevsim değişmişti. Büyük bir yudum daha aldı. Gözlerini mutlulukla kapadı. Mevsim değişmişti. Sıcak bir ağustos gününe dönmüştü, rüzgârda sallanan söğüt ağacının sesini duyabiliyordu. Önce bir tabak şeftali, böğürtlen yemiş, şimdi de çilek tarlasına dalmış, kendine ziyafet çekiyordu.”

Bu renkli betimleme şarap tadımı yapan İsyan’ın bir yudum şarap içince hissettikleri için yazar tarafından kaleme alınmış.
muzikten-edebiyata-bir-transfer-daha-292673-1.
Bir başka sayfada yazar yine kalemini şöyle konuşturuyor:

“Bıraksalar yaşlı bir kelebek gibi ölebilirdi o sütunun üzerinde. Kestiremediği zaman diliminde yumuşacık bir gölgenin ağırlığı vurdu göz kapaklarına . Burna iyot ve limon çiçeği kokusu aldığında geç kalmıştı, içini titreten birkaç damla tenine vurmuştu.”

Kitabın bölüm başlarında, sonraki sayfalarda anlatılacak hikayelere ilişkin başlık yok. Onun yerine yemek tarifleri yer alıyor.

Mesela dördüncü bölümde “Kavurma Usulü Şehriyeli Pilav” tarifi verilmiş. Öncesinde “Tekeli Menemeni” tarifini yapıyor Ege…

Kitap için “lezzetli” demek boşuna değil yani…

Ege’nin ilk romanı İsyan, bu günlerde çok özlediğimiz insanlığın gündelik yaşamda var olduğu yıllarda geçiyor. İnsanın içini ısıtıyor. Elbette acıları da var. İçinde aşk olur da acısız yaşanır mı?

Ege bir müzik adamı… Onun şarkılarıyla âşık olup dans edenler, sevgililerine kavuşup, mutlu olanlar, ayrılanlar, barışanlar kitapta yine aynı şeyleri yaşayabilirler. İsyan’ın ön kapağının iç kulağındaki küçük fotoğrafı akıllı telefonuyla tarayanları Ege’nin yepyeni 7 şarkısı bekliyor.

Kitabın müziği de içinde…

Romanın içinde çeşitli şifreler de var. Ama onları da artık magazin gazetecileri bulup çıkartsınlar.

Ege usta bir müzisyen olarak biliniyordu, şimdiden sonra usta bir yazar olarak da kabul görecek. Kitap bunu gösteriyor:

-Ege’nin İsyanı!