Naapalım, inanalım mı?

Vekillerimiz ellerinden geleni yaptı, yumruk attı, yumruk yedi, saksı fırlattı, kavgaya girdi, küfür etti, gece kimsenin görmediği saatlerde oylamalara girdi ve sonunda tüm zamanların en fantastik anayasa değişikliği için referanduma gitme kararı çıkarıldı. Nasıl da tek adama tüm yetkilerin verilmesini cansiperane savundular, gerçekten gözlerimiz yaşardı. Nasıl da tüm yetkilerin bağlandığı tek adamın hiçbir şekilde denetlenememesini kabul ettiler, nasıl da tek adamın keyfi için anayasayı Frankeştayn gibi, eli kolu bir yerden, kafası bir yerden, kafasının içi başka yerden toplayıp tuhaf bir halde bir anayasaya el verdiler, gerçekten umut verici... Bu sırada meclisteki görüşmeler şeffaf bir şekilde takip edilemedi. İnternetten kendi imkanlarıyla yayın yapan vekillere mecbur kaldı başlarına ne gelecek diye merak edenler...

Kuzusuyla kurduyla hepsi birlikte 'Çok da güzel bi anayasa', 'Ülkenin önünü açacak bir anayasa' diye diye şakşakladılar birbirlerini. Nasıl da güzel bir şekilde kendini boşa çıkaran, yüce amacı için mevkisini boşa çıkaran 'Bir değil, bin Ali feda olsun' diyen başbakanımızı da gördük. Demek ki başbakanlığın bir anlamı yokmuş. Mühim olan başkanlıkmış. Neden bu zamana kadar aklımıza gelmedi?

Haziran seçimlerinin sonucunda 'Koalisyon yaş iş' diyerek nasıl da güzel bir şekilde erken değil de yeniden seçime gidildi. Nasıl da güzel bir şekilde huzur ve güven ortamı sağlandı, nasıl da koruyucu bir şekilde OHAL çıktı, nasıl da güzel ve insani bir şekilde gözaltı 30 güne çıktı (sonrasında AP'nin baskısıyla) 7 güne düştü... Nasıl da güzel gidiyor her şey. Nasıl da aradığımız huzur ortamına ulaştık anlatamam. Peki şimdi ne olacak? Bi şey olduğu yok, arada bir de meclis tatile girdi.
Meclis tatile çıktı ya da tatile girdi, adını siz koyun. En rahat olduğumuz dönemde zaten pek de bir fonksiyonu olmayan meclisi de tatil ettik. Çünkü Suriye'de, Irak'ta hiçbir sorunumuz yok, askerimiz, vatandaşımız huzur içinde yaşıyor. Nasıl da halkımız artık neredeyse dolmuşta bile para uzatırken birbirine girmeye başladı, nasıl da güzel bir şekilde birbirimize tahammülümüz kalmadı, nasıl da güzel bir şekilde takılıyoruz bilemezsiniz.

Başbakan yardımcımız da nasıl güzel bir şekilde çözdü olayı az önce. Başbakan Yardımcımız, suikastların ve canlı bomba eylemlerinin devam edebileceğini belirterek, "Allah'ın izniyle referandumda büyük oranda 'evet' çıktıktan sonra da bu terör örgütleri, hiçbir şekilde sesi soluğu çıkmayacak noktaya gelirler" dedi... İnşallah diyorum... Diyorum da buna imkanımız daha önce vardı da neden kullanmadık acaba? Neyse canım zararın neresinden dönersek kardır. Nasıl olsa en iyisini onlar bilir...
Bir yandan da vatandaş ne yapsın? Her yerde tek bir ses, tek bir medya, tek bir ağızdan açıklamalar geliyor. Diğer tarafını görmezseniz size her yer anlatıldığı gibi görünüyor işte. Mesela 'Dünyayı 5 ülkenin iki dudağı arasına terk edemeyiz' diyen bir liderimiz var. Haklı kesinlikle. Peki bir ülke bir kişinin dudakları arasına terk edilebilir mi diye de kimse soramadı. Sormaya gerek yok, çünkü o başka bu başka. Ya da o başka bu başkan... Tam bilemiyorum.

Önümüzdeki günlerde referandum için herkes kendi kararını verecek. Okuması yazması olmayan bir insana 'Hangi kitapları okuyacaksın bu sene?' diye sormak gibi neredeyse... Milli irade bakalım nasıl tecelli edecek? Edecek mi? Eder mi? Edince ne olacak? Etmezse ne olacak? Hadi diyelim tecelli etti, istenmeyen bir sonuç çıkarsa ne olacak? Milletçe birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günler hep bugünler mi olacak? Önümüzdeki günler, önümüzdeki nesiller nasıl bir hayat getirecek? Bu soruları bize çocuklarımız, torunlarımız sormadan ortadan kaybolursak sorun yok. Ya da bir saniye, çocuklarımızın bu soruları sormasını daha onlar sormadan yasaklarsak her şeyi çözebiliriz.

Düşünebilmek ve karar verebilmek işte bütün mesele bu. Peki siz ne düşünüyorsunuz?