Naapıcaz be Kamil? Memleket borç içinde, eve ekmek götüremiyorz diyorsun “Bana abartılı geldi” diyorlar. Sanki zevkimizden söylüyoruz. Sanki keyif olsun diye mutsuzuz, sanki böyle yaşamak hoşumuza gittiği için acı çekmeyi seviyoruz. Sanki mazoşistiz de her işimiz ucu ucuna gidiyor. Sanki hasta olup ölmeyi seviyoruz da zorla metrobüse, metroya tıkış tıkış biniyoruz. Sanki özellikle memlekette sorun olsun diye çıkıyoruz “Ağaçları kesmeyin, böyle saçma bir kanalı binlerce yıllık şehrin ortasına saplamayın” diyoruz…

Sanki memleket geri kalsın istiyoruz da o yüzden üniversitede öğrenciyken aklı hür, bilinci hür, bilime dayanan eğitim istiyoruz. Sanki manyağız da keyfimize madenlerde ölüyoruz. Sanki aptalız da bize 1800’lerde de böyle şeyler olurdu diye masallar anlatılıyor…

Sanki bir biz kötüyüz de sen haklısın, sen doğrusun Kamil. Sanki onca okumuş insanın kafası hiçbir şeye basmıyor da bir senin keskin zekan ve uyanıklığın her şeyi çözüyor. Sanki biz elde avuçta ne var eşe dosta satmayı bilmiyoruz da bir sen uyanıksın, sen ileri görüşlüsün, deremizi, toprağımızı, dağımızı, fabrikamızı, arsamızı ona buna satıyorsun… Sanki biz bilmiyoruz yol yapmayı da bir tek sen yol yapıyorsun be Kamil… Hoş senin yaptığın yol da bi enteresan, bir ilginç. Dünyada bir ilk herhalde geçiş garantili yol… Geçmesen de ver parasını diyorsun Kamil… Dünyada bir ilk herhalde ya da bizim kafamız basmıyor. Hasta garantili hastane olur mu be? Hastayı değil sağlıklı bireyi, sağlıklı vatandaşı garanti etmiyorsun da bir tek senin aklın kesiyor bir bıçak gibi. Bir tek sen uyanıksın, pırıl pırılsın da, hasta garanti ediyorsun…

Bizim aklımız herhalde yetmiyor. Bir liralık işi eşe dosta bin liraya yaptırıp ondan sakal almaya… Biz iş insanı değiliz demek ki. Bize koyun versen onunla arkadaş oluruz. Sana verdik koyunları keçileri, ya kayboldu koyunlar, ya keçiler kaçtı, ya seni pazarda kazıkladılar, kandırdılar. Yine gelmiş bizden hayvanlarımızı istiyorsun…

Bir bizim aklımız yetmiyor ki herhalde, biz bize yetiyoruz o yüzden. Bir bizim kuş beynimiz hasta sayılarını saklamayı vatana millete karşı suç olarak görüyor ki sen aylarca bu verileri hem milletinden hem de dünyadan saklıyorsun… Sonra gerçekler zeytinyağı gibi su üzerine çıkınca da aynen yüzün bile kızarmadan devam ediyorsun Kamilim…

Ne yapacağız be Kamil? Bunca zaman ne ettik sana? Bizden ne istedin, köylünden ne istedin hadi bizi bırak. Neden tohumlarını yasakladın köylünün, neden tarım arazilerine çöktün, imara açtın. Neden yurt dışından gelen tarım ürünlerine öyle avantajlar sağladın ki, yurdunda üreten gariban köyü için arazisini satmak, arazisinden bir şeyler üretmekten daha kâr etti? Ne istedin zeytinden, ne istedin ağaçtan? Bir bizim aklımız saf herhalde, meydanda şöyle güzel bir ağaç olsa da gölgesinde sıcak günlerde durabilsek diye düşündük. Ama sen akıllısın, sen bir tanesin, o yüzden o ağaca da gerek yok.

Bir sen akıllısın, herkes aptal. Bir sen uyanıksın, herkes saf. Bir sen en iyisini bilirsin, herkes ne bilsin… Ne bilelim lüks arabaları, lüks uçakları, en pahalı meyveleri ve yemişleri. Tabii ki akıllsın, sen bileceksin di mi Kamil?