Ali Rıza Bey, bir işyerinde mutemet olarak çalışan, kendi halinde, az gelirli ama namuslu bir vatandaştır. Namuslu ve dürüst olmanın karşılığını hor görülerek, itilip kakılarak almaktadır. İşyerindeki herkes bin bir dolap çevirip para kazanırken o dürüstlükten ayrılmaz. Günün birinde işyerinin yüklü miktarda parasını soygunculara kaptırır. Ancak saldırıya uğradığına ve masum olduğuna kimseyi inandıramaz. Çevresindeki herkes […]

Ali Rıza Bey, bir işyerinde mutemet olarak çalışan, kendi halinde, az gelirli ama namuslu bir vatandaştır. Namuslu ve dürüst olmanın karşılığını hor görülerek, itilip kakılarak almaktadır. İşyerindeki herkes bin bir dolap çevirip para kazanırken o dürüstlükten ayrılmaz.

Günün birinde işyerinin yüklü miktarda parasını soygunculara kaptırır. Ancak saldırıya uğradığına ve masum olduğuna kimseyi inandıramaz. Çevresindeki herkes onun nihayetinde gözünün açıldığını ve parayı zimmetine geçirdiğini düşünmektedir. Üstelik bu inançla ona olan itibarları birdenbire artmıştır. Namussuz olarak bilinmek bir anda tüm ilgiyi onun üzerine toplamıştır. Yıllardır onu hakir görenler, alay edenler saygıda kusur etmez. Ancak Ali Rıza Bey, işin gerçeğini bir türlü kimseye açıklayamaz ve parayı çalmış gibi davranmaya karar verir!

Başar Sabuncu’nun yazdığı bu senaryo, Ertem Eğilmez tarafından 1984 yılında filme çekilir. Şener Şen, Ayşen Gruda, Adile Naşit ve Erdal Özyağcılar unutulmaz oyunculuklarını sergiler…

Bu aralar kendimi Mutemet Ali Rıza Bey gibi hissediyorum. Dönüp dönüp “ben öyle şey yapmam” demekten sıkıldım. Tamam. Yaptım. İki buçuk yıl boyunca işsiz rolü kesip milyonlarla oynadım! Sonra bir gün Ankara’nın derin kulislerinde bir kumpas ayarladım! Onlarca meslektaşımı kovdurdum! Giderlerken arkalarından Fikret Hakan kahkahaları attım! Mesleğin duayen isminin koltuğuna oturmak için olmadık ayak oyunlarına başvurdum! Araya koymadığım torpil kalmadı! Öyle gözüm döndü ki bol sıfırlı ballı maaş, makam aracı, iki rezidans ve bir yalı dairesi için ruhumu şeytana sattım! Daha da bitmedi yapacaklarım! Korkun bundan sonra benden! Bir gün dediğimin tersini ertesi gün söyleyebilirim!

Menfaatim için gerekirse kimseyi tanımam! Kimseye zerre üzülmem ikbalim söz konusuysa! Kardeşim olsa umursamam! 24 saat ekrana çıkacağım! Kendime televizyon açacağım! Medya imparatoru olup yüzümü gerdire gerdire 150 yaşıma kadar kendi televizyonlarımda ekrana çıkacağım! Ne işler bağlayacağım daha, ne ihaleler! Hükümetler kuracak hükümetler devireceğim! Dürüst imajımı cilalayıp cilalayıp meslektaşlarımın ayağını kaydıracağım! Patronların hepsiyle aramı iyi tutacağım! Gerekirse haraç alacağım! Gelene ağam gidene paşam diyeceğim! Rüzgâr nereden eserse oraya döneceğim. Kendime ait tek bir fikrim ve özelliğim yok. Kimseye acımayacağım! Hırslıyım ben! Hırslı! Namussuzun önde gideniyim! Oldu mu şimdi?

Olmadı değil mi? Olmaz. Bana da yakışmaz. Bu satırları yazarken bile uçtu gitti öfkem. BirGün okurlarıyla buluşmak için geldiğim Ulm’de güneşli güzel bir gün. Bir ördek Tuna Nehri’ne daldı az önce. Tüm istediğim güzel ülkeme de böylesi bir huzur hâkim olsun. Benim insanlarım da karınları tok, sağlıklı ve mutlu yaşlansın. Ben de 80 yaşıma kadar ekranlarda boy göstermeye hevesli değilim. O gün geldiğinde herkesin adını iyi anacağı tembel bir ihtiyar olarak güneşin altında kemiklerimi ısıtacağım. Etrafımda hiçbir zaman haklarını yemediğim ve aldatmadığım dostlarım olacak. Dizlerime battaniye örtecekler…