Henüz Suriye’deki iç savaş başlamadan önce, Hatay’da sınır kapısına ulaşan güzergâhta yol düzenleme çalışmaları yapılıyordu. “Kardeşim Esad, ‘Esed’e dünüşürken, Suriye’de savaşın ilanı yapıldı. 11 Mart 2011’de başlayan iç savaş Nisan ayında ülke çapında yayıldı. Kısa sürede insani kriz derinleşirken, Suriyeliler güvenlik endişesiyle ülkelerini terk etmeye başladı. 29 Nisan 2011’de Hatay’daki Cilvegöz sınır kapısı Suriyeli sığınmacılara […]

Henüz Suriye’deki iç savaş başlamadan önce, Hatay’da sınır kapısına ulaşan güzergâhta yol düzenleme çalışmaları yapılıyordu. “Kardeşim Esad, ‘Esed’e dünüşürken, Suriye’de savaşın ilanı yapıldı. 11 Mart 2011’de başlayan iç savaş Nisan ayında ülke çapında yayıldı.

Kısa sürede insani kriz derinleşirken, Suriyeliler güvenlik endişesiyle ülkelerini terk etmeye başladı. 29 Nisan 2011’de Hatay’daki Cilvegöz sınır kapısı Suriyeli sığınmacılara açıldı. Kamplar yapıldı, göçün arkası artarak geldi.

Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sığınmacı sayısına ilişkin en son veri İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 3 milyon 630 bin 575 kişi olarak açıklandı. 1 milyon 965 bin 595 erkek, 1 milyon 664 bin 980 kadın sığınmacı var. Yüzde 46’sı 0-18 yaş aralığında.

Veriler çok çarpıcı. Kilis nüfusunun yüzde 81’ini, Hatay’ın yüzde 27’sini, Antep’in yüzde 22’sini, Urfa’nın yüzde 21’ini, Adana ile Mersin’in yüzde 11’ini ve İstanbul’un yüzde 4’ünü Suriyeli sığınmacılar oluşturuyor. Hal böyleyken, neden-sonuç ilişkisini düşünmeden, gerçek ve talep arasına sıkışan bir toplumsal fay hattını izliyoruz. Tehlikeli.

Toplumsal, ekonomik kültürel değerlendirmelerden yoksun bakış açısı, “Madem çok seviyorsun evine al besle” gibi akıl temelinden yoksun önermeler geliştiriyor. Denize girip, nargile içen Suriyeli fotoğrafından bıktık. Göç sorununu nargile-deniz ilişkisine indirgeyen bu ucuz bakış açısının, eninde sonunda daha büyük zararları olacak.

Neo-Osmanlıcılık ve ümmet lideri olma rüyası bir ülkenin, Suriye’nin yıkılmasına en büyük katkılardan birini yaptı. Sığınmacı sorunu; savaşa ve cihada, malzeme ve insan kaynağı desteği, sınır şehirlerinde kurulan operasyon odaları, Hatay ve Ankara’daki eğit-donat-yolla kamplarının gölgesinde büyüdü. Bir ülke yıkılırken, sonraki aşamada Suriyeliler üzerinden Avrupa’ya kafa tutuldu, hamaset yapıldı.

Şimdi bu nedenler göz ardı ediliyor. Tıpkı toplumsal alandaki hatalar gibi. Birleşen on Suriyeliye fahiş fiyata kiralanan evler, sigortasız ve ucuza çalıştırılan Suriyeli gençler ve Antep’te fıstık ağaçlarının altında 20 Liraya pazarlanan çocuk yaştaki kızlar unutuldu. Özellikle Suriyelilerin yoğun olduğu yerlerde yöre halkı ev tutamadı, gençler işsiz kaldı, kültürel ve toplumsal dinamikler bozuldu.

Suriye’deki savaştan hemen sonra Türkiye’de doğan bir çocuk bugün 8 yaşında. Ülkesini Suriye olarak görmüyor. Tüm dünyadaki sağ iktidarların en önemli vaatlerinden biri ‘Suriyelileri göndermek.’ Suriyeliler kullanışlı. AKP iktidarı da yakında bu mesele üzerinden oy peşine düşecek.

Ancak gerçekçi olmak gerekirse bugün artık göçü tersine çevirmek mümkün değil. Çocuklar doğdu, yaşamlar kuruldu. 3 milyon 630 bin 575 kişiden söz ediyoruz. Entegrasyon yerine hamaset, çözüm düşünmek yerine milliyetçiliği beslemek sorunları derinleştirecek.

Türkiye iktidarı, dış politika yanlışlarının faturasını halklara yükledi. Suriyeliler de içinde. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “80 bin göçmeni sınır dışı edeceğiz” diyor. Çözüm değil devlet ciddiyetine sığmayan bir komedi. Çünkü son verilerin ışığında Suriyeli sayısındaki son bir aylık artış 17 bin kişi.

Ders alınmayan dış politika, bugün içerde büyük ve tehlikeli bir fay hattı yarattı. Şimdi kafaların bir tarafında Afrin sonrası, Fırat’ın batısında yeni bir işgal fikri yatıyor. Sözüm ona Suriyelileri buraya yerleştirecekler. Ancak Kürt kaynakları, bu iş Afrin’e benzemez, savaş yayılır diyor. Velhasıl Nargile-deniz- hamaset üçgeninde yaşıyor, nedenlere takılmıyor, yeni tehlikeleri görmüyor, göreni de sevmiyoruz.