NASA’lı bilim insanları yeni projelerini anlattı: Bilimsel düşünce özgürleştirir

ÖMÜR ŞAHİN KEYİF

NASA’nın (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) şu sıralar üzerinde çalıştığı heyecan verici projelerden biri, Lucy Misyonu. İnşa edilecek Lucy isimli araç, Jüpiter’in altı asteroiti üzerinde çalışmalar yaparak, 4,5 milyar yaşındaki Dünya’nın nereden geldiği ve Güneş Sistemi’nin nasıl oluştuğuna dair yeni bilgilere erişecek.

Henüz tasarım aşamasında olan Lucy’nin en önemli parçası ise L’Ralph. Bir göz gibi çalışarak, asteroitleri haritalandıracak. L’Ralph’ın Proje Yöneticisi, Türkiyeli bir Fizikçi, Ferzan Akalın Jaeger, Mars’a giden tarihi Curiosity projesi kapsamında da çalışmıştı. Jaeger, BirGün’ü, Maryland eyaletinde bulunan NASA Goddard yerleşkesindeki çalışma ortamında ağırladı. Jaeger’le hem onu NASA’ya getiren hikâyesini hem de Lucy misyonunu konuştuk. Lucy’yle ilgili ayrıntıları Astrofizikçi Dennis Reuter’den de dinledik.

Türkiye’ye dönmek istedi
Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Fizik Bölümü’nde tamamlıyor Jaeger. ABD’de Iowa Üniversitesi’nde Fizik ve İşletmecilik bölümlerinde yüksek lisansını yaparken, eşiyle tanışıyor. Planları, eğitimi bitirip Türkiye’ye dönmek ve burada çalışmak. Ancak mümkün olmuyor. Türkiye’de irtibata geçtikleri üniversitelerden net bir yanıt alamıyorlar. “Birkaç kişiyle konuşmuştum. Çok belirsizdi. ‘Belki gelecekte birine ihtiyacımız olabilir’ ya da ‘eğer bir açık olursa sana haber veririm’ gibi yanıtlar aldım. Somut bir şey yoktu. Aynı anda burada (ABD’de) da iş başvuruları yapıyorduk. İş bulunca kalmaya karar verdik.”

Jaeger’e hikâyenin bu noktasında durup geriye baktığında, Türkiye’ye gitmiş olsa kariyerinin ne yönde ilerleyebileceğiyle ilgili tahminini soruyorum: “Uçuş misyonlarının parçası olmak çok ilginç, heyecan verici. Eğer Türkiye’ye dönseydim bunu deneyimleyebilir miydim, bilmiyorum” diyor.

O dönemde henüz Amerikan vatandaşı olmadığı için ilk olarak NASA’nın kadrosunda değil de, yine NASA’ya sözleşmeli hizmet veren bir başka kurumda çalışan Jaeger, 2012’de Mars’a giden tarihi misyon Curiosity (Merak) kapsamında görev almıştı. Curiosity’nin en önemli parçalarından SAM’in aynısını inşa ederek, misyon sırasında çıkacak aksaklıkları Dünya’da çözmeye çalışan projeyi yönetirken 31 yaşındaydı. Yine Mars misyonu kapsamındaki Moma’ya da dahil olmuştu.

Jaeger, son olarak, Ocak ayında kabul edilen Lucy misyonu için çalışıyor. Lucy’nin parçası olacak L’Ralph isimli aletin Proje Yöneticisi.

Lucy neyi keşfedecek?
Güneş Sistemi’nin oluşumuna ve Dünya’nın bu sisteme dahil oluşuna ilişkin çeşitli teoriler mevcut. Nice modeline göre, Güneş Sistemi’nin erken oluşumu sırasında, çok sayıda gezegen ve asteroit, şu anda bulundukları yerçekimi alanına yerleşene kadar, ileri geri hareket ediyorlardı. “Şu anda Jüpiter’in etrafındaki pek çok asteroit belki de daha önce başka gezegenlerin yörüngesindeydi ya da Güneş Sistemi’nin başka bölümündeydi” diyor Jaeger. İşte Lucy misyonu, Jüpiter’in etrafındaki altı asteroiti inceleyecek. Elde edilen bilgilerle, Dünya’nın nereden ve nasıl geldiğine ilişkin daha fazla bilgiye ulaşılması bekleniyor.

Lucy gibi uzayda seyahat edecek aletler genellikle çeşitli parçalardan oluşuyor. Bu parçalar bilimsel ölçümler gerektiriyor. Jaeger’in Lucy’deki görevi de bu noktada başlıyor. Jaeger’den dinleyelim: “L’Ralph, Lucy’nin en büyük ve kilit parçası. Proje seçildikten sonra, mühendislerden, tasarımcılardan ve teknisyenlerden oluşan bir ekip kuruyoruz. Bir bütçe ve takviminiz oluyor. Ben bunu yönetiyorum. Ekipte gerekli kişilerin olup olmadığından, herkesin işini yaptığından emin oluyorum. Mühendisler gereksinimler üzerine çalışmaya başlıyor. Her bir alet ve misyonun başarılı olması için bir dizi gereksinimi karşılaması gerekiyor. Eylül’de başladık. Önümüzde, Sistem Gereksinimleri Değerlendirmesi var. Onay alırsak, tasarıma başlıyoruz. Daha sonra Ön Tasarım ve Eleştirel Tasarım değerlendirmeleri de tamamlanınca inşaya başlayabiliyorsunuz. Her aletin farklı bileşenleri var. Tüm bu alanların bir kılavuz mühendisi var. Her bir mühendis kendi alt sistemini oluşturabiliyor. Bu alt sistemler tamamlandığında, Entegrasyon ve Test aşamasına geçiyoruz. Testlerde uzaydaki ortam yaratılıyor. Aletin kalkış sırasındaki yüksek titreşime dayanıklı olduğundan emin olmak için Titreşim Testi yapıyoruz. Bir de Termal Vakum Testi var. Güneş üzerinizde olduğunda çok sıcak, tersinde ise çok soğuk oluyor. Termal değişim çok yüksek. Aleti çok sıcak ve çok soğuk derecelere tabi tutuyoruz. Bu da bitince, aleti entegre ettiğimiz uzay aracı da aynı testlerden geçiyor.

Yaptığımız aleti uzay aracı için 2020’nin sonbaharında teslim edeceğiz. Uzay aracının entegrasyonu ve testi de bir yıl kadar sürecek. Fırlatma 2021’de olacak ve Jüpiter’in asteroitlerine varması da yıllar alacak.”
Lucy’nin 2025 ve 2033 arasında hedeflerine ulaşması öngörülüyor.

Dünya’yı daha iyi anlamak için
Lucy misyonu, Dünya ve Güneş Sistemi’yle ilgili sorulara yanıtlar verecek. Ancak son dönemde NASA’nın en çok ilgi çeken projeleri Dünya dışı yaşam arayışına yönelikti. Jaeger’e Anonymous’un ‘NASA yakında uzaylıların varlığını açıklayacak’ iddiasını hatırlatıyorum. Dünya dışı varlıklara ilişkin merakı o da paylaşıyor fakat, uzay çalışmalarında farklı odakların da olması gerektiğini belirtiyor: “Soracak çok fazla soru var, bazen neyi bilmediğimizi bile bilmiyoruz ve ne bulacağımızı da… Bu nedenle meraklı olup, devamlı keşfetmek iyi bir şey. Bulduğunuz şey bazen düşünmediğiniz bir alanda size faydalı oluyor. Bazı komşu gezegenleri incelediğinizde, Dünya’yı da anlayabiliyorsunuz. Venüs’ün atmosferinde çok fazla karbondioksit var ve bu gezegenin ısısını yükseltiyor. Bu şekilde, belirli kimyasalların atmosfere etkilerini öğrenebiliyorsunuz. Başka gezegenlerde gözlemleyebileceğiniz tüm reaksiyonları Dünya’da da deneyimlemenize gerek olmadan, Dünya’yı anlayabiliyorsunuz.”

Yine de diyor Jaeger, nedeni ne olursa olsun, “merak etmek, soru sormak ve öğrenmek her koşulda iyi”… Son sorumuz, bilimsel düşüncenin toplumlar üzerindeki etkisine ilişkin. Kendi hayatından örnek vermek istediğini söylüyor; “Düşünme ve analiz etme becerisi, bana kendi kararlarımı alabilme özgürlüğünü veriyor. Kişinin sorgulayabilmesi, kendi yanıtlarını bulabilmesi ve beynin eleştirel düşünme bileşeninin sürekli çalışması, başlı başına iyi şeyler. Böyle olunca, politik olsun ya da olmasın belli bir fikri sırf diğer insanlar benimsiyor diye benimsemiyorsun. Bu benim özel hayatımda var olmasını istediğim bir özgürlük.”

Reuter: Çok şey öğretecek
Lucy misyonu kapsamında çalışan bilim insanlarından biri Astrofizikçi Dennis Reuter, daha önce, Plüton’un ilk defa yakından gözlemlenmesini sağlayan Yeni Ufuklar misyonunda görev almıştı. Reuter, Lucy misyonunda da tıpkı Yeni Ufuklar’da olduğu gibi şaşırtıcı verilere ulaşılacağını belirtiyor. Jüpiter’in Güneş sistemindeki yörüngesinde yer alan Truva asteroitleri gezegenleri oluşturan en eski materyallerin kalıntıları. Bu nedenle bu asteroitler, Güneş Sistemi’nin kökenine ilişkin önemli bilgiler taşıyor. “Jüpiter’in yörüngesindeki objelere bakacağız. Bunlar Güneş Sistemi’nin çok erken evrelerinde var olan objeler gibi görünüyorlar. Kabaca aynı zamanda oluştular, muhtemelen farklı yerlerden geldiler. Uranüs ve Neptün, bu şeyleri dışarı itti ve Jüpiter de bunları kaptı. Yani bunlar farklı yerlerden gelen objeler ama hepsi uzun zaman önceden beri oradalar. Güneş Sistemi nasıl bir araya geldi? İçinde ne vardı? Dünya’daki okyanusları, yaşamı oluşturan ne? Bu proje bize çok şey öğretecek.”

“Lucy içinde bulunduğum en mükemmel misyonlardan biri” diyor Reuter. Onun için projenin en önemli özelliklerinden biri tek misyonla altı asteroite gidilecek olması. Bu güne kadar farklı misyonlarla sekiz asteroite gidildi.

Yaşam bulsak da gidemeyeceğiz
NASA’da, daha çok Dünya ile ilgili keşifler yapıldığını belirtiyor Reuter, öte yandan ona göre Güneş Sistemi dışında yaşam bulunsa dahi mesafe nedeniyle buna dair yakın gözlem imkânı olmayacak. “Yeni Ufuklar’ı 2006’da fırlattık, Pluto’ya varması 9,5 yıl sürdü. En yakın yıldız binlerce kat daha uzak. Biz bu objelere kızılötesiyle bakıyoruz ve spektrumlar içine bazı ayırt edici özellikler görüyoruz. Ve cismin bileşenlerini söylüyoruz; ‘Burada karbon var, metan var’ gibi… Bir gün Dünya’dan ya da bir uzay aracından baktığımız bir yerde çok fazla oksijen görürsek, Dünya’daki bitkiler gibi, orada da bu oksijeni üreten bir kaynak olduğunu anlayacağız. Fakat ziyaret edemeyeceğiz. Nesnelere yakından bakamayacağız. Ancak radyo dalgalarını dinleyerek bir iletişim olup olmadığına bakabiliriz.” Reuter’e göre, küresel ısınma gibi etkenlerle Dünya’nın yaşanamaz bir yer olması halinde, başka gezegene göç etmek de yakın bir ihtimal gibi görünmüyor. Şöyle anlatıyor: “Mars’a gitmek ve orayı dünyalaştırmak (terraforming) üzerine konuşuluyor. Çok uzun vadeli ve zor. Dünya bizim için en iyi yer, onu yaşanabilir şekilde korumalıyız.”

Yönetim odağı değiştirebilir
NASA Amerikan devletine ait bir kurum. Çalışanları da devlet memuru. Her başkanın NASA’ya ilişkin farklı bir bakış açısı var. Ancak tek karar mercii başkan değil. Bütçeyi Kongre onaylıyor. Küresel ısınmayı ve etkilerini reddettiği bilinen Başkan Donald Trump’ın, NASA’nın odağını Yerküre dışına çekeceği söyleniyordu. Trump’ın NASA’ya ilişkin bütçe planında, Yerküre çalışmaları ve eğitimden kesintisi öngörülürken; Mars’a yolculuk, dünya dışında yaşam arama projelerine destek devam ediyor. NASA’ya sunulan projeler, bilimsel bir kurul tarafından seçilip onaylanıyor, ardından aktarılan maddi kaynakla hayata geçirilebiliyor.

Hükümetin NASA’daki bilimsel çalışmaları özellikle proje seçimi aşamasında nasıl yönlendirdiğini Reuter’e soruyorum. Ona göre, hükümet değişimleri proje öneri sürecinin kendisine ve burada benimsenen yönteme etki etmiyor. Ancak yeni gelen yönetim çalışmaların odağını pekâlâ yönlendirebiliyor. “NASA bütçesi Kongre’nin onayıyla tahsis ediliyor. Bu bütçeyle belirli şeyler yapmak isteyebilirler. Öte yandan örneğin, NASA’nın şu anda planı 2030’da Mars’a gitmekse, bu kapsamda pek çok proje önerilebilir. Bu konuya öncelik verilebilir. Fakat işleyişle ilgili her şey aynı kalıyor” diyen Reuter ekliyor: “Bu güne kadar hiçkimse bana ne yapıp ne yapmayacağımı söylemedi.”