Hayatımda ilk defa altı yaşımdayken sabahladım. Çok istemiştim kalmasını çünkü. Hastaydı

Hayatımda ilk defa altı yaşımdayken sabahladım. Çok istemiştim kalmasını çünkü. Hastaydı. Halbuki bir gün önce çok iyiydi. Demek ki bir gün sonra hiç hasta olmamış gibi uyanabilirdi. O zamanlar tanıdığım bütün teyzeler “Sen çocuksun, senin duaların kabul olur” demişlerdi. Tanıdığımın tanıdığı teyzelerin de bunu yalanladıklarını hiç duymamıştım. Salt bir gerçek karşısında zaten ince olan boynum iyice eğilmişti. İnanmanın o yumuşak, o sıcak kucağı… Ondan başka daha fazla huzuru kim verebilir? Bütün gece dua ettim. Üç kulhuvallah bir elham Kuran’ı okumaya eşit diye duymuştum. Kuran’ı okumaya üşendiğimden değil ama madem böyle bir kolaylık yaratılmıştı, değerlendirmemek olmazdı. Arada “Allahım ne olur gitmesin, amin” dedim. “Kalırsa söz bir daha yaramazlık yapmayacağım, amin” bile dedim. Sabah ezanı okundu. O saatte okunan bir duanın kabul olma olasılığı öğleden sonra beşte okunan bir duanın kabul olma olasılığından daha fazla gibime geldi. Sanki yine teyzelerden duymuştum bunu. Sonra bir de ne olur ne olmaz diye sübhaneke okudum. Ersin, “Ayetel kürsi hepsinden üstünmüş oğlum” demişti. Onu da okudum. Hepsini de ezberden okudum hem de. Allah yesin ve dualarımı kabul etsin diye kötü günler için sakladığım şekerleri de gül ağacının altına bıraktım. Sonra uyuyakalmışım.

Sabah uyandığımda Lodos yoktu. Annem şekerleri görünce “Allah’a rüşvet mi verilir” diye kızdı. Sonra kızdığı için üzüldü. Ben Lodos’un gidebileceği bütün sokaklara baktım. Gidemeyeceği sokaklara da baktım. Gördüğüm herkese sordum. Yoktu. Lodos gitti. Yağmur başladı. Yan mahallede Badem vardı, ona aşıktı. Badem de boş değildi ona karşı. Bizimki onu görmeye gitmeyince Badem geldi bizim mahalleye. Ne diyeceğimi bilemedim. Akşama kadar bekledim ağacın altında. Eve gidersem bir daha çıkarmaz annem diye tuvaletimi bile oraya yaptım. Ersin’in annesi ekmek arası bir şeyler hazırlamıştı bize. Ersin iyi çocuktu; bütün oyuncaklarını paylaşırdı. Biraz benimle oturdu ama sonra sıkılıp gitti. Ben bekledim. Sıkılmadım. Badem de gitmedi. “Belki Allah vazgeçer” dedim. “Dualarım eline ulaşmamıştır, ulaşınca pişman olur, geri gönderir Lodos’u” dedim. Göndermedi. Ben de küstüm Allah’a. Nanik bile yaptım. “Çok günah, çarpılırsın” dedi teyzeler. Çarpılmadım. Çok ağladım sonra. Her akşam ağladım. Annem “Lodos’u melekler götürdü” dedi. Meleklere de küstüm. Hiçbiriyle konuşmadım bir daha. Aradan bir yıl geçti. Ağabeyim “Lodos’u belediye zehirlemiş” dedi. Lodos’u zehirleyen belediye, dualarımı kabul etmeyen Allah, onu götüren melekler… Hepsini sildim. Bütün bunların üstüne ablam “Belediye başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak” diyen adama sevgisini belgeletti. Lodos’un katiliyle işbirliği yaptı. Lodos’u belediye zehirledi demişti ağabeyim halbuki. Yani belediye dediysem belediye başkanının kendisine verdiği yetkiye dayanarak zehirlemiştir adamın biri. Arabasına binip arkasına bakmadan gitmiştir. Bir ailesi vardır belki. Birinin kocası, birinin babası, komşusu falandır. Ama benim için, Poyraz’ın kardeşi, Düdük’ün babası, Badem’in sevgilisi köpeğim Lodos’un katilidir. Şimdi Lodos’un katilinden alınan bir yetkiyle ablam evlenmişti. Onu da sildim.

Biraz zaman geçince yine bağlandım hayata. Bundan çok utandım. Hayata küsmeye karar vermiştim ama babam bisiklet alınca sevinçten ne yapacağımı şaşırdım. Yine de Lodos’u hiç unutmadım. Badem de unutmadı. “Allah sevdiklerini önce alırmış” demişti annem beni akşamları Lodos için ağlarken görünce. Allah beni sevmesin diye hep küs kaldım.