Bu sorunun yanıtını  hayatın içerisinden vermek niyetiyle Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) 08 Kasım Pazar günü İstanbul Kadıköy’de bir miting gerçekleştirecek

Bu sorunun yanıtını  hayatın içerisinden vermek niyetiyle Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) 08 Kasım Pazar günü İstanbul Kadıköy’de bir miting gerçekleştirecek. “ Ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık” talebini mitingin ana talebi olarak gördüklerini belirten ABF için bu miting aynı zamanda bir partileşme çağrısı.
Mart-2009 Seçimlerinden sonra ABF “halkımız için, umut ışığı olabilecek sol-sosyal demokrat  bir toplumsal muhalefeti birlikte oluşturmak, önümüzde  bir görev olarak durmaktadır.” tespitiyle beraber bir partileşme sürecine girmiştir.
Geçmişte Alevilerin Türkiye partisi olma iddiasıyla kurulmuş, fakat bunu gerçekleştirememiş deneyimlerinin olması akla bunun farkı ne olacak sorusunu ister istemez getiriyor.
Yeni oluşum; mevcut olumsuz durumdan çıkış sağlayacak bir sol seçeneğin olmadığı inancıyla, “Türkiye’yi sağcı, muhafazakar iktidarlardan kurtarmak ve demokratik başka bir iktidarın olabileceğini göstermek için Türkiye’ye Sol gereklidir! Şimdi yeniden başlamalı.” diyor. Böyle diyor ve toplumu yeni kuracakları parti çatısı altına davet ediyorlar.
Yazılı metinlerinde her ne kadar küreselleşme ve neoliberal politikaları, piyasalaşmayı  ve özelleştirmeleri  ret etkilerini belirseler de ikili konuşmalarda aslında bu partinin refah kapitalizmi oluşturacak reformları gerçekleştirmekle sınırlı bir sosyal demokrat parti olacağının altını çiziyorlar. Genellikle bu güne değin CHP’ye endekslenmiş bir anlayışla hareket eden Alevi-Bektaşi kesimi artık CHP’den umudu kesmiş olup bu günkü CHP’nin solunda, sosyalistlerin sağında bir parti kurma noktasına gelmiş durumdalar. Fakat bunun Alevi-Bektaşi kesimin tümünü kapsadığı söylenemez. CHP çeperinde kalmayı sürdürecekler, Sarıgül ile birlikte hareket edecekler ve yeni oluşumun daha solunda yer almayı tercih edeceklerin sayısı azımsanamayacak kadar kabarık olduğu görülmektedir.
Diğer yandan, geçtiğimiz günlerde Olağanüstü Kongresini gerçekleştiren Demokratik Toplum Partisi Eş Başkanı Emine Ayna Alevi-Bektaşileri de içinde barındıracak gerçek ve tek çatının kendi partileri olduğunu ısrarla vurgulamakta.
Bir diğer çatı olma iddiasında olan yapı ise Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden ayrılan ÖSH ‘liler. Onlarda SHP ve Onaralık gibi yapılanmalarla birlikte, Alevileri, Kürtleri, ekolojistleri, feministleri, eşcinselleri bir çatı altında toplamak ve ülkenin çatı partisi olmak iddiasındalar.
Bu farklı çatı  oluşumlarını aslında bir çatı altında toplayabilecek, ortaklaştıracak olan; sosyal devleti hedefleyen, reformlarla sınırlı refah kapitalizmini yeniden inşa etmeyi önüne koyan, çoğulluk indirgemeci (etnik, mezhepsel, cinsel, ekolojist) görüşleridir.
Oysa solun toplumsallaşması  parantez içerisinde saydıklarımızı sınıfsal bütünlük içersinde düşünmek ve örgütlemekten geçmektedir.
İşin asıl zor, meşakkatli, uzun erimli kısmı bunu düşünmekten öte örgütleyebilmek ve de toplum fabrikalarındaki prekaryanın söz, yetki ve karar sahibi olmasıdır.
Bu ülke nüfusunun neredeyse dörtteüçü yoksul yada yoksulluk sınırındadır. Aslında varlıklı kentlilerin yaşam alanı anlamına gelen Macar kökenli “varoş” sözcüğü ülkemizde tam tersi bir anlam taşımaktadır. 1970’li Yıllardan bu yana yaklaşık 23 milyon insan yerinden, yöresinden göç etmiş ve çoğunluk metropollere yerleşmiştir. Bu yerleşiklerin geri dönüşü genelde söz konusu değildir. Zira bunların yüzde 65’i kentte kalıcı olmaya kararlıdırlar. Büyüyen kent ile birlikte eski varoşlar kent içerisinde kalmış merkeze dahil olmuşlardır. Yine diğer yandan hızla büyüyen yakın kentler aralarındaki kırsal ilçe ve beldeleri de neredeyse kente dönüştürmüş, onları da içine almıştır. Bu yaşananlar klasik sınıf olgusunu heterojen bir yapıya dönüştürmüştür. Böylesi heterojen bir yapıyı bir potada eritmek ancak yeni bir kültür oluşumunun, devrimci bir dönüşümün sağlanması ile olabilecektir.
Daha homojen bir yapıya sahip varoşlarda devrimci bir dönüşümün olanakları şüphesiz daha fazladır. Her üç haneden biri geniş aile kavramına uygun düşen bir yapılanmaya sahiptir. Yüzde 75’inin Ortalama 500-600 TL’lık aylık hane geliri bulunmaktadır. Eğitim olanakları dolayısıyla seviyesi son derece düşüktür; yüzde 76’sı ilkokul ve altı eğitim almışlardır. Bu oran kadınlarda yüzde 71’i bulmaktadır. Kadınlardan söz etmişken, varoşlarda yaşam sürdüren kadınların yaşam koşulları zaten kötü olan bir ortam içerisinde son derece kötüdür. Yüzde 75’i ev kadını konumunda işsiz ve çoğu sosyal haklardan mahrumdur. Bir de buna geleneklerin acımasızlığını eklerseniz ortaya son derece vahim bir durum çıkmaktadır. Son dönemlerde burjuva egemen kültürün özellikle görsel medya aracılığıyla pompalanması sonucu ve ayrıca AKP’nin sadaka kültürü oluşturmasıyla komşuluk ve hemşehrilik dayanışması çözülmeyi sürdürmüş olup bitme noktasına gelmiştir. Tutucu, gerici eğilimler yükselmiş olup bireysellik ön plana çıkmıştır. Son derece karamsar ( özellikle gençler içerisinde), kötümser ve gelecek kaygısı içerisindedirler. Ancak buna rağmen kendilerini mutsuz hissettiğini söyleyenlerin oranı yüzde 11 civarındadır. Bu çelişkili durum kapitalizmin yabancılaştırması sonucu doğmuştur. Pek çok görüşün aksine kanaatkar olmaktan öte bir ruh halinde olup öfke doludurlar. Sorunlarına çözüm bulamamanın sıkıntısı içerisindedirler. Bu noktada çözüm arayışları da zaten pek bulunmamaktadır. Örgütsüzdürler. Yüzde 85’i hiç bir parti üyesi değilken yine yüzde 92’si hiçbir STK’ya üye olmamışlardır.
İşte varoşlar böylesi bir toplumsal görünüm çizmektedir.Bu portre bize metropollerin kenarından merkezine kadar toplum fabrikalarında bir araya getirilecek prekaryalar için devrimci bir öznenin kendini göstermesi gerçeğini ortaya koymaktadır. Yoksa , 21. yüzyılda gelinen kapitalizmin krizleri ortamında refah kapitalizmi yaratmanın hayallerini değil.