Merkez Bankasının dünkü faiz kararından önce yapılan tahminler ağırlıklı olarak faizlerde bir değişime gidilmeyeceği ve yüzde 14’te sabit tutulacağı yönündeydi. Bu hafta bu konuda gazetelerde yer alan “kulis” bilgilerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faizlerin indirilmemesi konusunda ikna edildiği” söyleniyordu.

Sahi, Erdoğan’ın ikna edilmesi ekonominin düzlüğe çıkması için yeterli ve gerekli bir koşul mudur? 84 milyon nüfusu, dış dünya ile ekonomik bağı oldukça güçlü olan bir ülkede sadece bir kişinin ikna olması yeterli midir? Merkez Bankaları uyguladıkları para politikaları ile ekonomik aktörlerin karar almalarını ve bunun sonucunda da hedefledikleri çıktılara ulaşmayı isterler. Bu nedenle aldıkları kararların sonuç verebilmesi için tüm ekonomik aktörlerin o kararlarla varılmak istenen hedefler konusunda ikna olması beklenir ki onlar da aldıkları pozisyonlar ile öngörülen sonuçların ortaya çıkmasına yol açsınlar. Ama görünen o ki bizde ikna edilmesi gereken ekonomik aktörler değil sadece bir kişi. Durum bu olunca o bir kişinin memnun olması geri kalan herkesi zor duruma düşüyor.


Ve karar açıklandı. Merkez Bankası politika faizini değiştirmeyerek yüzde 14’de bıraktı. Demek ki Cumhurbaşkanı Erdoğan faizlerin indirilmemesi konusunda “ikna” edilmiş. Peki, neye ikna olmuş olabilir? Faizleri düşürmeye devam edersek işler daha kötüye gidere mi? Eğer buna ikna olduysa; Cumhurbaşkanı Erdoğan, “faiz sebep enflasyon sonuçtur” görüşünü değiştirmeye de mi ikna edilmiş oluyor? Ya da, kurları düşürmekle cari fazla verilmiyor konusunda mı ikna edildi? Ben bu soruların yanıtını bilmiyorum.

Sanırım piyasalar faizlerin sabit bırakılması kararını “ehvenişer” olarak yorumluyor. Düşünsenize bir de “ikna” olmayıp faizler indirilseydi ne olurdu?
Eylül ayından beri yapılan 500 puanlık indirimlerin ardından bugün pas geçilmesi Cumhurbaşkanını memnun etmiş olabilir. Ancak, işletme sermayesi için ihtiyaç duyduğu krediye yüzde 40’ların üzerinde faiz ödemek zorunda kalan şirketler, temel ihtiyaçlarını bile ancak yüzde 30’lar üzerinde faiz ile borçlanarak karşılayanlar bu durumdan pek memnun değiller.

Her tür eleştiri ve uyarıya karşın MB’nin ısrarla faizleri indirmesi sonucunda kontrolden çıkan enflasyon nedeniyle hızla yoksullaşan ve sınırlı gelirleri temel ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmeyen milyonlarca insan da ortaya çıkan sonuçtan memnun değil.

Bir taraftan yükselen faizler nedeniyle kamu faiz giderleri hızla artarken, diğer taraftan vergi gelirlerini artırmak için bazı ürünlerin ÖTV oranlarının yüzde 50’ye yakın artırılmasından memnun olmayan milyonlar var.

Kışın bütün şiddetiyle ülkenin her köşesinde hissedildiği bir dönemde elektrik fiyatlarına yüzde 100’ün, doğalgaza yüzde 25’in üzerinde zamların yapılmasından memnun değiller.

Tarımsal ekim döneminde, gübre fiyatlarının anormal artmış olması nedeniyle ekim sırasında gübre kullanamayan, şimdilik 14 liranın üzerine çıkmış, ancak nereye kadar gideceği konusunda tahminde bile bulunmanın zor olduğu mazot fiyatları nedeniyle çiftçiler de memnun değil. Üstelik mazot fiyatlarındaki artışın önemli bir bölümü de fiyatların içerisine giydirilmiş olan ÖTV ve KDV’den oluşmakta. Çiftçiler bir taraftan zor koşullarda üretim yapmaya çalışırken diğer taraftan yüksek tutarlarda vergiyi ÖTV ve KDV olarak mazot fiyatları üzerinden ödemek zorunda kalıyorlar. Bu konuda herhangi bir destek bile sunulmuyor. Çiftçilere desek olmak iktidarın öncelikleri arasında yer almıyor. Nasıl olsa ihtiyaç duyulan buğdayı Rusya’dan ithal ederiz diye düşünüyor olmalılar.

Her neyse. Zaten herkesi her zaman ikna etmek mümkün değil. Bir kişi ikna olsun yeter, değil mi?