NATO kuşatmasına karşı Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş 4’üncü yılında: Paylaşım savaşında yeni denklem
Üçüncü yılını geride bırakan Ukrayna’daki emperyalist paylaşım savaşı hem bölgesel hem de küresel jeopolitik denklemde birçok kırılmaya yol açtı. Savaşın kazananı emperyal güçler ve silah tüccarları, kaybedeni halklar oldu. Beyaz Saray’daki ikinci dönemine başlayan Trump’ın Moskova ile temaslara hız vermesiyle Avrupa’da panik hakim. Kiev güvenlik garantileri isterken Transatlantik ittifaktaki çatlakla birlikte Avrupa silahlanmaya hız verdi.

Umut Can FIRTINA
Batı emperyalizminin kuşatma hamlesine karşı Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlayan savaş 4’üncü yılına girdi. Aradan geçen 3 yılda savaş jeopolitik denklemi değiştirirken sadece bölgede değil küresel çapta kırılmalara yol açtı. Rusya ve Çin gibi yükselen güçleri birbirine yaklaştırırken Ortadoğu ve Asya Pasifik’teki jeopolitik gerilimleri hızlandırdı, enerji ve gıda krizi nüksetti.
NATO’nun kuşatma hamlesine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “özel askeri operasyon” emriyle başlayan küresel güçler arasındaki gerilim, “savaşı bitirmeyi” vaat eden ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci döneminin başlamasıyla yeni bir safhaya girdi. Mevcut durumda savaşta bir “pat” durumu gözükse de Trump’ın devreye girmesiyle Rusya avantajlı konumda gözüküyor.
TRUMP 2.0 DEVREDE
ABD’de ocak ayında Oval Ofis’i devralan Trump’ın savaşı sona erdirme vaadi, Transatlantik ittifakta büyük çatlaklara neden oldu. Trump’ın göreve gelmesiyle ABD ile İngiltere ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki derinleşen çelişkiler, özellikle savaşın finansmanı ve Ukrayna’ya yönelik stratejiler konusunda belirgin hale geldi.
Trump, bir yandan baskıyı artırdığı Ukrayna’ya yönelik silah ve mali yardımları sorgularken, Rusya ile yeni bir diplomatik süreci başlatarak ilişkilere “reset atma” hamlelerini sürdürüyor.
Trump her ne kadar “savaşı Oval Ofis’teki ilk gününde bitirme” vaadini yerine getirememiş olsa da son günlerdeki gelişmeler dünyayı sarstı. Trump ve Putin’in “ilişkileri tekrar tesis etme” kararı aldığı 12 Şubat’taki telefon görüşmesiyle başlayan süreç, yeni Beyaz Saray yönetiminin Münih Güvenlik Konferansı’nda Transatlantik ittifaktaki ayrışmayı “ilan etmesiyle” devam etti.
Bir sonraki adım ise, savaşın başından bu yana iki ülke arasındaki ilk üst düzey temasın gerçekleştiği, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daki görüşme oldu. Sıradaki adım, Trump ve Putin’in bir araya gelmesi.
ZELENSKI GÖZDEN DÜŞTÜ
Üç yıl boyunca yüz milyarlarca dolarlık Batı silahlarıyla savaşı sürdüren Ukrayna Devlet Başkanı VolodimirZelenski ise, ABD’nin elini omzundan çekmesinin şokunu yaşamaya fırsat bulamadan Trump’ın hedefi haline geldi. Avrupa ve Kiev’e savaşın bitirilmesi için müzakere masasında ihtiyaç duymayan Trump’ın “zorba” ABD emperyalizminin ilk tadına bakanlardan biri Zelenski oldu.
ABD’nin Kiev’e desteğini sürdürmesi karşılığında Ukrayna’nın değerli madenlerini isteyen Trump’a önce “Ülkem satılık değil” yanıtı veren Zelenski, maden anlaşmasını imzalamak üzere. Trump, diğer yandan “Zelenski’yi ülkesinde seçim yapmayan bir diktatör” olarak niteledi. Görünen o ki ABD, bu sefer Trump yönetiminde Ukrayna’ya bir kez daha “demokrasi” getirecek.
AVRUPA SİLAHLANIYOR
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin “güvenlik şemsiyesi” altında olan Avrupa ise “NATO harcamalarını artırmazsanız başınızın çaresine bakmalısınız” diyen Trump’ın dönüşü karşısında ortak bir savunma stratejisi belirleme çabasında. Yalnız kalacağının farkında olan Avrupa, son günlerde silahlanma adımlarına hız verdi.
Almanya ve Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkeleri, ABD’ye bağımlılığı azaltarak Ukrayna’ya kendi inisiyatifleriyle destek verme eğiliminde. Ancak bu durum, kıta içinde de ciddi fikir ayrılıklarını beraberinde getirirken siyasi ve sosyal çehresini de radikal şekilde değiştiriyor. Giderek sağcılaşan Avrupa, bir yandan da silahlanıyor.
Savaşın dördüncü yılına girerken, dünya halklarının asıl bedeli ödediği bu emperyalist çatışmanın nasıl bir yön alacağı belirsizliğini koruyor.
∗∗∗
FOTOĞRAFLARLA SAVAŞIN 3 YILI





Fotoğraflar: Depo Photos - AA
∗∗∗
İKBAL DÜRRE: SAVAŞIN SONUNA GELDİK
Moskova Devlet Üniversitesi'nden Doç. Dr. İkbal Dürre yazdı:
Dördüncü yılına giren Ukrayna Savaşı’nda sahadan gelen veriler Ukrayna’nın her geçen gün toprak kaybetmeye devam ettiğini gösteriyor.
Beklentilerin aksine ne ABD yapımı ATACMS, ne İngiltere’nin Storm Shadow füzeleri ne de F16’lar savaşın seyrini değiştirdi.
Geçtiğimiz yılın Ağustos ayında Ukrayna güçlerinin Kursk hamlesi o gün için önemli taktiksel bir başarı gibi görünürken cephe hattının genelinde Rusya güçlerinin ilerlemesinin önünü açtı. Dolayısıyla kimin daha kazançlı çıktığı soru işareti. Kaldı ki bugün itibarıyla da Kursk Bölgesi’nde Ukrayna birliklerinin başta ele geçirdikleri toprakların %60'ı geri alınmakla kalınmadı, 20 Şubat'ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaptığı açıklamaya göre Rus güçleri Kursk’taki hattı yarıp oradan Ukrayna topraklarına girmeyi başarmışlar.
Böyle giderse Kiev'in Kursk meselesini ilerdeki barış görüşmelerinde bir koz olarak kullanma planı suya düşecek. Üstüne üstlük son gelen haberlere göre ABD silah yardımını tamamen durdurursa sahadaki durum Kiev açısından çok daha vahim bir hal alır.

YERE GÖĞE SIĞDIRAMIYORLAR
Beyaz Saray’dan gelen açıklamalarda Rusya’nın yeniden G7’ye dönmesinden bahsediliyor, Rusya için “saldırgan ülke” ifadesinin kullanılmaması gerektiği dile getiriliyor. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daki görüşmelerde alınan karara göre, diplomatik temsilcilikler karşılıklı olarak tam kapasiteyle tekrar faaliyete geçecek. Trump ve Putin’den “birbirlerini yere göğe sığdıramayan” açıklamalar gelmeye devam ediyor.
Trump’ın bu savaşla ilgili düşünceleri biliniyordu ve bitirmek için insiyatif alacağı bekleniyordu ama bu kadarını kimse, özellikle Brüksel ve Kiev hiç beklemiyordu. Hatta bence Trump’ın bu kadar hızlı bir giriş yapması Moskova için de sürpriz oldu. Rusya Devlet Başkanı’nın ABD Başkanı’yla “öncelikle Ukrayna’yı, ama Ortadoğu gibi diğer meseleleri de görüştükleri” açıklaması, Moskova’nın son yıllarda pasif kaldığı bölgelerde tekrar aktifleşebileceğinin sinyalini vermesi açısından dikkat çekici.
SÜREÇ MOSKOVA’NIN LEHİNE
Başta “1991 sınırlarına dönene kadar savaşa devam edip kazanacağız” noktasında olan Ukrayna lideri Volodimir Zelenski, bugün artık daha fazla toprak kaybetmemek için güvenlik garantileri peşinde. İsrail modeli, tampon bölgelere uluslararası barış güçlerinin konuşlandırılması, barış anlaşması sonrası eğer Rusya yeniden saldırırsa otomatik olarak NATO’ya alınma gibi çeşitli senaryolar dile getiriliyor olsa da savaşın nasıl bitirileceğine dair net bir tablo henüz yok. Belli olan tek şey, sürecin Moskova lehine işlediği.
Trump, Ukrayna Savaşı’nın ülkesine 350 milyar dolara mal olduğunu iddia ederken Zelenski yönetimi ise ellerine sadece 70 milyar askeri, 50 milyar insani yardımın ulaştığını söylüyor. Aradaki 230 milyar dolarlık fark yenilir yutulur boyutta değil. İki tarafta da birçoklarının başını yakabilir. Tanıyabildiğimiz Trump bu işin peşini bırakmaz.
Yeni ABD Başkanı’nın gözünü diktiği nadir madenler konusu da Ukrayna’da siyasi dengeleri sarsabilecek mahiyette. Bunun yanında bahsedilen nadir maden yataklarının hemen hepsi özel sektöre, kamuoyunun yakından tanıdığı oligarklara ait. Zelenski yeni şartlardan dolayı buraları kamulaştırmak için somut adımlar atarsa bu çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Vesselam bütün paylaşım savaşlarında olduğu gibi iş, eninde sonunda hesap kitaba geliyor. Tek tesellimiz bir nükleer savaş olmadan biteceğinin kesinleşmesi.
Geçtiğimiz üç yıl içerisinde “Biden’ın “ulusal kahramanı,” Trump’ın “vasat komedyen diktatörüne” dönüştü.
Zelenski düne kadar özellikle Batılı ülkelerde paylaşılamayan bir lider olmaktan -son raddede kimse Trump ile sorun yaşamak istemediğinden- neredeyse “dokunma yanarsın” pozisyonuna düşme riski olan bir lidere dönüşüyor.
COLANİ IN, ZELENKSI OUT
Diğer taraftan dün bir numaralı terörist olarak kabul edilen, başka bir ülkenin yeni lideri, bugün aynı Batı tarafından “paylaşılamıyor.” Bu duruma “uluslararası ilişkilerin bir cilvesi” deyip geçilebilir tabii, ama aslında üzerinde biraz düşününce geçiştirilemeyecek kadar ibretlik bir tablo. Temel’in dediği gibi; bu da bize bir ders olsun.
Bütün bu yaşananlar ABD ve İngiltere siyasetlerinin sadece Ukrayna’da değil, Ortadoğu’da ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşadığı çatışma halinin dışında okunamaz.
ABD, Ukrayna üzerinden sadece AB’ye değil İngiltere’ye de “haddini bil” mesajı veriyor. Sonrasında iki güç arasındaki çıkar çatışmasının bizim bölgemize yansımalarını da göreceğiz.
∗∗∗
DENİZ BERKTAY: BÜTÜN TARAFLAR YORGUN
Ukrayna hakkında Türkçe yayınlanan en geniş kapsamlı çalışma olan "Ukrayna Dünyanın Siyasi Fay Hattı" kitabının yazarı Deniz Berktay yazdı:
Rusya’yla Ukrayna arasında doğrudan savaşın başlamasının bugün dördüncü yıldönümü. İlk zamanlarda da söylediğim bir şeyi tekrar ederek yazıma başlayayım. Bu savaşın, birbirinden farklı iki boyutu var: Bir yönüyle Rusya ile Ukrayna arasında bir savaştır ki bu açıdan baktığımızda Rusya’nın Ukrayna’nın bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü ihlal ettiğini görüyoruz. Fakat diğer açıdan baktığımızda da Batı’nın, özellikle de ABD ve İngiltere’nin Rusya’ya karşı yürüttüğü güç mücadelesinin bir parçasıdır. Yani, bu savaşı, ABD ve İngiltere’nin Rusya’yı çevreleme ve Karadeniz’e egemen olma politikalarından ayrı düşünemeyiz.
Ukrayna Savaşı, Batı ile Rusya arasındaki güç mücadelesinin en kanlı örneği ve olan, Ukrayna topraklarına, Ukrayna insanına oldu. Dolayısıyla bu savaşı ne sadece bir Batı-Rusya çatışması olarak görüp Ukrayna’nın işgalini görmezden gelmek doğru olur ne de sadece bir Rusya Ukrayna Savaşı olarak görüp ABD’nin politikalarını görmezden gelmek.
Rusya, bildiğimiz üzere, eski Sovyet coğrafyasında yeniden egemenliğini kurmaya çalışıyor ve eski Sovyet ülkeleri arasında Ukrayna, Rusya için ayrı bir önem taşıyor. Zira Ukraynalılar, tıpkı Ruslar ve Beyaz Ruslar (Belaruslar) gibi Doğu Slavlarına mensup. Yani, ortak bir kökenden geliyorlar. Ayrıca Ruslar, tarihteki ilk başkentlerinin Kiev olduğunu söyler (o nedenle, Kiev’e bizdeki tabirle “Rusların Ergenekon’u” dersek, abartmış olmayız).
SAVAŞI ANLAMAK
İkincisi, burasının Ruslar için dini önemi var. Zira Rus Ortodoks Kilisesi’nin kalabalık bir cemaati burada ve Rus Ortodokslarının hac merkezi olarak kabul ettiği Peçersk Manastırı, Kiev’de bulunuyor. O nedenle, buraya, “Rusların Kâbe’si” demek de yanlış olmayacaktır.
Üçüncüsü, Ukrayna toprakları, Rusya’nın başkenti Moskova’nın çok yakınında bulunuyor ve böyle bir ülkenin NATO’ya üye olması ve/veya burada ABD üslerinin kurulması, Rusya’nın Batılı ülkeler karşısında sahip olduğu savunma derinliği avantajını ortadan kaldıracaktır. Ruslar, sürekli, Napolyon’u ve Hitler’i bozguna uğrattıklarını söyler. Bu, doğrudur. Fakat bunda, Moskova’nın Batılı orduların çok uzağında yer almasının da büyük payı vardı. Ukrayna’da yabancı üslerin kurulması, Rusya’nın bu avantajını ortadan kaldırır. Putin de, eğer Ukrayna NATO’ya üye olursa, Ukrayna’nın Harkov ilinden ateşlenecek bir füzenin yedi ila on dakika içinde Moskova’ya ulaşabileceğini söyleyerek bu endişeyi açıkça dile getirmişti.

Bunları söylemek, Rusya’nın savaşa girişmesini aklamaz. Fakat savaşı anlayabilmek için, Ukranya’nın Rusya açısından taşıdığı önemi bilmek ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik tutumunun sadece Putin’in hırslarından ibaret olmadığını anlamak gerekir.
KIEV’İ İKNA ETTİLER
Savaşı tetikleyen bir gelişme, İngiltere’de Boris Johnson’un, ABD’de ise Joe Biden’ın iktidara gelmesi olmuştu. Her ikisi de, Rusya’ya Doğu Avrupa’da meydan okunmasını savunuyordu ve Ukrayna’nın NATO’ya girme hakkının olduğunu söylüyorlardı. Rusya yönetimiyse bu dönemde kendi gücüne çok fazla güvenerek, Ukrayna ordusunun 2014’ten sonra nasıl değişimlerden geçtiğini görmezden gelerek ve uluslararası hukuku tamamen ihlal ederek açık bir savaşa girişti. Ancak, Ukrayna’nın barış dönemi askeri mevcudu 250 bindi ve Rusya, böyle bir ülkeye sadece 180 bin askerle saldırdı (Ukrayna’nın Batı’dan aldığı ve alabileceği desteği de küçümsedi). Üstelik kuvvetlerini pek çok hedefe birden yayarak hem Kiev’i, hem Harkov’u hem de Odesa’yı ele geçirmeye çalıştı. Sonuçta hiçbirini edemedi. Rusya’nın savaşın ilk zamanlarındaki en önemli askeri başarısı, Kırım’la Rus toprakları arasında kara bağlantısını kurarak Azak Denizi’ni tamamen ele geçirmek oldu.
Rusya, savaşın ilk zamanlarında, Kiev’i kısa sürede ele geçirebileceğinden emin olduğu için, müzakere yapmayı istemezken Ukranya müzakerelere daha istekliydi. Fakat sonra Rusya’nın sahada sorunlarla karşılaşması, onu müzakerelere ikna etti. Artık herkesin bildiği üzere, İstanbul görüşmelerinde taraflar bir ön uzlaşmaya varmıştı. Fakat bunun hemen ardından, Kiev’e ani bir ziyaret yapan İngiliz Başbakanı Boris Johnson, Zelenski’yi müzakerelerden vazgeçirdi. İlerleyen günlerde İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, Putin’in imajını koruyarak bir anlaşma yapması imkânının verilmeyeceğini söyledi. Türkiye, 2022’de arabuluculuk teklifini yinelediğinde Johnson, Ukranya’dan önce cevap vererek Rusya’yla müzakere yapılamayacağını söyledi (böylelikle de, savaşın aktif bir tarafı olduğunu, koşulları dikte ettiğini ortaya koydu).
İngiltere ve ABD’nin bu tavrı, Ukrayna’ya uzlaşma imkânı tanımamaları, savaşın boşu boşuna üç yıl daha sürmesine neden oldu. Ukrayna’ya sadece 2022’de işgal edilen yerleri değil, 2014’te işgal edilen Kırım Yarımadası’nı bile geri alabileceğini söylediler. Ukrayna’nın buraları geri almak için 2023 yazında yaptığı taarruz ise başarısızlıkla sonuçlandı. Üstelik Ukrayna’ya vaat edilen silahlar vaktinde verilmiyordu. Şu anda, Ukrayna’da da motivasyon epey düşmüş durumda. Rusların açısından da durumun çok parlak olduğu söylenemez, zira Rus ordusu, son derece yavaş ilerliyor ve önemli kayıplara uğruyor.
DÖNÜM NOKTASI
ABD’de Trump’ın iktidara gelmesi, savaşın gidişinde de önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor. Zira Trump, Batı dünyasında bu savaştan yorulan kesimleri temsil ediyor. Ancak, karşısında ABD’deki Demokratların, İngiltere’nin ve bazı Doğu Avrupa ülkelerinin olduğunu görüyoruz. Şu anda görünen, savaştan bütün tarafların yorulduğu ve başka ülkelere sıçramadığı sürece, savaşın bir şekilde sona ereceği. Ukranyalı yetkililer, Rusların ele geçirdiği bölgeleri Rus toprağı olarak tanımazlar, fakat ateş hattı, bir tür ateşkes hattına dönüşecekmiş gibi görünüyor. Savaşın yakın zamanda bitebilmesi, Putin’in tavrını yumuşatmasına, Ukrayna’da yabancı üslerin kurulmayacağının garanti edilebilmesine ve ABD’de iktidara gelen fakat henüz tam iktidar olamayan Trump’ın, kendi tutumunu Batı dünyasına kabul ettirebilmesine bağlı.
∗∗∗
Kanlı eller şimdi de barış inşa edecekmiş
Yaren ÇOLAK / Moskova
24 Şubat 2022’de Kiev’deki acı siren sesleriyle başlayan savaş bugün tam üçüncü yılını geride bıraktı. Savaşın ilk bir buçuk yılında BirGün gazetesi dünya sayfasında çalışıyordum. Bu süreçte; savaşın yarattığı yıkımı, acıyı ve bu çatışmalar üzerinden yapılan kirli hesapları, silah ticaretlerini anlamaya ve anlatmaya çalışıyorduk.
Sonra kendimi çatışmaların yalnızca 200 km uzağında bir kentte yaşarken buldum. Bu kente gidişim paramiliter ordu Wagner’in Rostov’u ele geçirip Kremlin’e kafa tutmasından yalnızca birkaç hafta sonraydı. Rostov’a gitmeden önce savaşla bu kadar yakın bu kadar burun buruna olmak beni her ne kadar tedirgin etse de tam bir yılımı orada geçirdim. Şimdi iste altı aydan uzunca bir süredir Moskova’da, Rusya’nın kalbindeyim. Bunları anlatma sebebim ise bir gazeteci olarak yaptığım gözlemlerin nereye dayandığı.
∗∗∗
Machiavelli, 1513 yılında kaleme aldığı kitabında prenslerin iktidarda kalabilmesi için bazı taktikler verir. “En başarılı savaş, ülkede huzursuzluk yaratmadan yapılandır” diyen Machiavelli’nin düşünceleri, Putin’in stratejileriyle bir hayli örtüşüyor.
Putin ilk önce savaş karşıtlarının sesini kıstı. Ardından halkını Neonazilere karşı yürütülen bu savaşa ‘ikna’ etti. Bugün Rusya’da gerek çatışmaların 200 km uzağında gerekse başkent sokaklarında savaş huzursuzluğu görmek mümkün değil. Tanklar, askerler, halkın yüzünde endişe görmek mümkün değil. Siz sormadan savaşa dair konuşan insanlar, yan masada bu konuda yapılan hararetli tartışmalara şahit olmak mümkün değil.
∗∗∗
Putin’in yürüttüğü ‘başarılı’ denge stratejisine karşın, Batı’nın uyguladığı ambargolar Rusya’yı kıskaca almış durumda. Giyimden gıdaya, bankacılıktan hava sahasına geniş bir yelpazede sert ambargolar uygulanıyor. Sadece ülke ekonomisine zarar vermekle kalmayan bu ambargolar günlük hayatı da derinden etkiliyor.
Örneğin 2022’den bu yana ülkede uluslararası bankacılık sistemi yok. Hiçbir yabancı kredi kartı burada çalışmıyor ve para transferleri yapılamıyor. Sosyal medya ve dijital platformlara erişim için VPN kullanmak zorunlu. Kapalı hava sahaları nedeniyle direkt uçuş imkânı bulunmuyor ya da uçuş süreleri iki-üç katına çıkabiliyor.
Tabii bu durumda akıllarda yoksul, ambargolardan perişan bir Rusya resmedilmesin. Rusya hem hammaddesi hem de güçlü teknolojisi olan bir ülke. Bu sayede de yeni pazarlar bulmakta zorlanmadı hatta ve hatta teknolojisine ve marketine yaptığı yatırımları artırarak aslında bir büyüme de yakaladı. Ancak yakaladığı bu ivme ne artan yaşam maliyetlerine ne kapanan Avrupa kapılarına ne de Batı’nın inşa ettiği Rus düşmanlığına engel olabildi. Bu durum da her ne kadar yüksek sesle dillendirilemese de halkta tepki ve huzursuzluğa neden oluyor. Trump’ın Zelenski’ye ilişkin ‘eleştirel’ sözleri, Rusya’ya ‘uzatılan el’ aslında Rus halkı açısından beklenen ve istenen bir durumdu. Daha ‘savaş bitiyor sinyalleri’ bu kadar net yakılmadan önce Rus gazeteleri 2025’i tam da böyle müjdelemişti.
∗∗∗
21’nci yüzyılda yaşanan bu yıkıcı savaş, on binlerce askerin, yüzlerce sivilin hayatını kaybetmesine yol açtı. Ve işte tam da böyle bir dönemde; sandıktan yüzde 87 oyla Putin’in çıkması, muhalif olan her sesin susturulması, halkın içine düştüğü derin sessizlik bugünün Rusya’sının bir portresi. Bırakın savaş karşıtı yürüyüşler yapmayı üç yıldır sıcak çatışma yürüten bu ülkenin tek bir duvarında “Savaşa hayır!” yazısı yok.
Öte yandan da var gücüyle savaşı finanse eden Batılı ülkeler, küresel düzende kendilerine yer tutma, silah ticaretinden kâr elde etme çabasında. İşte bu gerçeklik, hem Rus halkı hem de Ukrayna halkı için özlem duyulan barışın inşasının kaçınılmazlığını gösteriyor.
Üç yıl süren acıların ardından bu barış yine aynı kanlı ellere ve kirli hesaplara mı teslim edilecek yoksa halklar barış meşalesini kendileri mi ateşleyecek bilmiyoruz. Ancak böyle bir noktada ünlü Rus tarihçi Vladimir Dmitriyevich Nabokov’un 1917 sonrası Rusya’nın durumunu açıklamak için söylediği sözü hatırlamakta fayda var:
“Rusya tarihinin üç temel dönemi savaşlar, kıtlıklar ve devrimlerdir.”
***
TARAFLAR NE İSTİYOR?
• Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin: NATO’nun sınırlarına dayanmasına karşı çıkan Moskova, tarafsız, bağlantısız ve “Nazilerden arındırılmış” bir Ukrayna’nın yanı sıra ilhak ettiği toprakların tanınmasını ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılmasını istiyor.

• ABD Devlet Başkanı Donald Trump: “Önce Amerika” doktrinini temel alan Trump, savaş boyunca ABD’nin Kiev yönetimine sağladığı 500 milyar dolarlık yardımı geri istiyor. Ayrıca Ukrayna’nın 11,5 trilyon dolarlık nadir toprak elementlerinin yarısına göz koydu.

• Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski: Topraklarının yüzde 20’sinden fazlasını Rusya’ya kaybeden Ukrayna lideri Zelenski, Moskova ile olası müzakerelerde ülkesinin toprak bütünlüğünü ve net güvenlik garantilerinin sağlanmasını bir barış anlaşması için şart koşuyor.

• Avrupa ne istiyor?
Trump’ın gelişiyle ABD’nin desteğini kaybetme riskine giren Avrupa, Moskova ile müzakere masasında Kiev ile birlikte yer almak istiyor. Rusya’yı “yaşamsal bir güvenlik tehdidi” olarak gören NATO üyesi Avrupa ülkeleri savunma harcamalarını artırmak için adımlar atarken Ukrayna’ya askeri desteği sürdüreceklerini belirtiyor. Başta Trump’ın Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için “hiçbir şey yapmamakla” suçlarken Washington’a davet ettiği İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron olmak üzere birçok Avrupalı lider, Kiev’e askeri desteği sürdürme seçeneklerini de değerlendiriyor.