Ortadoğu konusunda yaptığı analizlerle tanına BirGün Pazar Yazarı Vijay Prashad ile yeni kitabını ve bölgenin geleceğini konuştuk

NATO’nun İslamcısı AKP

Ömür Şahin Keyif -Washington
@omurkeyif

“Bir devleti kurmak yüz yıl alır, yıkmaksa bir öğleden sonrayı”… Irak, Libya, Suriye ve Yemen’e atılan bombaları, ABD’nin rejim değişikliği politikalarını anlatırken bu sözleri kullanıyor Vijay Prashad. Emperyalizm sadece topuyla tüfeğiyle değil, ekonomik programlarıyla da ulusların yıkımına neden oluyor. Yakın müttefiki ise siyasal İslam. Marksist Tarihçi Prashad, ‘Ulusun Ölümü ve Arap Devriminin Geleceği’ kitabında, Türkiye’de AKP’nin iktidara gelişini de bu kapsamda ele almış. Nisan’da çıkan kitap, hafta başında gerçekleşen Erdoğan-Trump görüşmesini yorumlamak için de tarihsel bir perspektif sunuyor.

BirGün Pazar Yazarı Prashad’a, Senem Erdoğan’ın çevirisiyle ve Yordam Kitap etiketiyle basılan kitabından yola çıkarak, AKP’nin Batı’yla kurduğu tarihsel ilişkiyi ve bölgedeki pozisyonunu sorduk.

» Erdoğan-Trump görüşmesinde anlaşmazlık teşkil eden konular var ama Erdoğan’ın dediği gibi bir ‘nokta’ yok. AKP-ABD birbirinden kopar mı?

Erdoğan’ın değişken tutumuna karşın, hükümetinin ABD’yle bağları koparması mümkün değil. Örnek vermek gerekirse, Gülen gibi konularda öfkelenilecek, ancak bunlar kati bir kopmayla sonuçlanmayacak. AKP için zamanında kullanılan “NATO’nun İslamcısı” yerinde bir tanım.… Parti, 2003’te ABD uçaklarının Irak’ı Türk üslerinden vurmasına izin verdi. Bu onların ‘neo-Osmanlıcı’ heveslerine karşın Batı’ya olan sadakatlerini gösterir. Türkiye, ABD ile bağlarını kolayca koparamaz. Başarısız darbe girişiminin ardından gelen sert retoriği dahi kati bir ayrılık izlemedi. ABD’nin Irak ve Suriye konusunda bir cephe hattı devleti olarak Türkiye’ye ihtiyacı var. Türk sermayesi Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinin stabilizasyonunda temel rol oynamaya devam ediyor. İncirlik Üssü ABD’nin Irak ve Suriye’deki operasyonları ve aynı zamanda -acil durumda- İsrail’in korunması için gerekli. Ne Trump yönetimi ne de AKP tam bir kopuş istiyor.

» AKP’nin iktidara gelişini bölgede siyasal İslam’ın örgütlenmesinin parçası olarak anlatıyorsunuz. Bu bağlamda AKP’ye Batı desteğini nasıl hatırlarsınız?

Üçüncü Dünya Projesi’nin çöküşü ve SSCB’nin düşüşü sonrası Batı’nın ajandasının amacı dünyadaki tüm ulusçu tehditleri ortadan kaldırmaktı. Ulusal planlar bastırılmalı, yerine ABD’nin ve -en önemlisi- Batılı iktisadi ve ticaret sistemlerin egemenliği geçirilmeliydi. AKP Batı egemenliğine karşı değildi ve ulusal egemenliğe dayalı bir ülke ekonomisi talep etmek yerine Türk ulusçuluğunu dizginlemek istiyordu.

Aslında AKP, Türkiye’nin bölgedeki ticari çıkarlarını ihraç etmek istiyordu, bu Anadolu’nun endüstriyel çıkar çevrelerinin uzun zamandır istediği bir şeydi.

AKP, ABD egemenliğine karşı yerel muhalefeti bastırarak ve kendini NATO’ya açarak, Batı’nın ihtiyaçlarını karşıladı. Cumhuriyetçi laiklerce temsil edilen yorgun Türk ulusçuluğunun müttefik olmasına gerek yoktu.

Ötesi, 1990’ların sonundan itibaren, Suudi Arabistan’ın zıttı olarak bölgedeki ‘ılımlı İslamcı’ güç olarak görülüyordu. Müslüman Kardeşler kökleri, AKP’nin yeni bir çeşit İslami modern siyasi oluşum olduğunu iddia eden Batı tarafından hiçleştirilmişti.

11 Eylül’den sonra, AKP iktidar için bastırdığında, Batı tarafından önemli ölçüde desteklenmişti. Avrupa yanlısı ve ticari olarak istekli görülen AKP, NATO’nun İslamcıları testinden geçmişti.

» Türkiye-Rusya yakınlaşmasını, kitabın basımı sonrasına rastladığı için ele alamamışsınız. Türkiye’nin bölgedeki konumu için ne dersiniz?

Türkiye, Suriye konusunda riskli bir konumda. Esad hükümeti gidecek ve Müslüman Kardeşler Şam’a Türkiye’nin atı üzerinde girecek düşüncesi artık ciddiye alınmıyor. Esad iktidardan düşebilir, fakat yerine kesinlikle Müslüman Kardeşler gelmeyecek. Suriye’deki kaos, ülke içindeki IŞİD saldırıları ve güneydoğuda alevlenen savaşla, Türkiye’ye saçıldı. Türkiye, Rusya ile yakınlaşmasında Suriye’deki Kürt bölgesinin kalıcı olmasını önlemeyi umut etti. Fakat ABD bölgede oyuncu olmaya istekli, bu nedenle desteğini Suriyeli Kürtler’e verdi. Bu ABD’nin Suriye toprağında varlık iddiasına olanak verdi. ABD şimdi SDF’ye ağır silah vereceğini açıkladı. Türkiye bu durumdan nefret ediyor. Rojava’nın sınırda kalıcı olabileceğini söylüyor. Erdoğan Pandora’nın Kutusu’nu açtı. Ettiğinin sonuçlarıyla yaşamak zorunda.

» Trump Suudi Arabistan’la ilişkileri ne yönde ilerleteyecek?

Trump Suudi Arabistan’la hiç zayıflamayan ilişkileri daha da güçlendirecek. Tüm işaretler bunu gösteriyor. Daha çok silah satışı, Suudi maceralarına (Yemen dahil) ve olaylara yönelik Suudi anlatısına daha çok destek olacak. Trump’ın Beyaz Sarayı’nın bazı kısımları İran’a karşı savaş için istekli. Bu Suudiler’in de çıkarına olur. Bunu kendileri yapamazlar, Amerikalılar’ın yapmasını isterler, ve İsrail’in… Bu İsrail ve Suudi Arabistan arasında başka bir anlaşma alanı. İkisi de İran etkisinden korkuyor. Trump bu görüşü paylaşıyor. Acilen dirençli bir savaş karşıtı politika geliştirilmeli - sadece Batı’da değil Batı Asya’da da. “İran’dan elini çek” sloganıyla kitlesel gösteriler düzenlenmeli.

» ABD bölgede savaşı bitirmek istiyor mu?

ABD’nin bölgede savaşı bitirmek istediğini hayal etmek imkânsız. Eğer bunu yaparsa, savaşlardaki ana ortaklarına silah satışını yavaşlatması ya da durdurması gerekir. Bölgeyi Cezayir’den Afganistan’a kadar cehenneme çeviren silah satışlarıdır. Bu da ABD’nin bölgede barış isteğine dair en küçük kıstastır.