Bir Kuzey Atlantik İttifakı olan NATO’ya format atma çalışmaları sürerken Ankara’nın İskandinav ülkelerine yönelik vetosu tartışılıyor. Dünya jandarmalığı için yeniden dizayn edilecek NATO’nun 28-30 Haziran’daki Madrid zirvesinde “ittifak”ın yapısına dair tarihi kararlar alınacakken olası bir itiraz haliyle dikkatleri üzerine çekiyor.

Mesele çok boyutlu. PKK/SDG sorununa indirgenemeyecek kadar çetrefilli. Hem içeriye hem de dışarıya yönelik bir strateji söz konusu. Dış politikası pazarlıklar üzerine kurulu AKP iktidarının sorunu ne İsveç ne de Finlandiya’nın NATO üyelikleri.

Bloomberg, geçen hafta ismini açıklamayan yetkililere dayandırdığı haberinde Türkiye’nin NATO taleplerini şöyle açıklayacaktı:

1- Silah ambargosu

Türkiye, İsveç ve Finlandiya ile birlikte bazı AB üyesi ülkelerinin uyguladığı silah ambargosunun kaldırılmasının talep ediyor. Suriye’ye yönelik askeri operasyonlar sonrası bazı ülkeler silah satışını durdurmuştu. NATO üyesi olduğu halde uygulanan silah satışı kısıtlamalarının kaldırılmasını talep ediyor.

2-S400 yaptırımı

Bugünlerde Ukrayna savaşı nedeniyle yakın tarihin en büyük yaptırımlarına maruz kalan Rusya’dan alınan S400 füze sistemi dolayısıyla ABD’nin Ankara’ya yönelik yaptırımları sürüyor.

3-F-35 ve F-16 satışı

S400’ler sebebiyle ABD’nin uyguladığı yaptırımların kaldırılması isteniyor. Satışı durdurulan F-16 savaş uçaklarını talep ediliyor. Aynı zamanda F-35 yeni nesil savaş uçakları projesine de yeniden alınmayı talep ediyor.

4-PKK/SDG’nin yasaklanması

Görünen itirazların başında özellikle İsveç’in PKK/YPG ve SDG’ye yönelik yaklaşımı gösterilse de sanılanın aksine bu belki de ileri sürülen en zayıf taleplerden.

İSVEÇ ÜZERİNDEN ABD İLE PAZARLIK

Prof. Dr. İlhan Uzgel’e göre Ankara, İsveç üzerinden aslında ABD ile pazarlık yapıyor. Stockholm ile açıktan Washington ile ise arka kapıdan pazarlık sürdürülüyor. İç politika boyutunun çok güçlü olduğu bir dış politika manevrası söz konusu. Pazarlık sürecinde yüksekten açılan el de ve sıralanan maddeler bunun göstergeleri. Ancak mesele sadece bu taleplerle sınırlı değil. İşin birçok boyutu var. Nedir bunlar?

1-İmaj tazeleme

Erdoğan, içeride işler sarpa sararken güçlü lider imajını dış politika üzerinden kurmaya çalışıyor. İç siyasette kullanılan araçlar tükenmeye başladı. Veto kartı artık şapkadan yeni bir şey çıkaramayan iktidarın içeride işler kötü giderken güçlü lider imajını dış politika üzerinden kurma çabası.

2- Pazarlık payını yükseltme

Halk Bankası davasından kredi musluklarının açılmasına, PYD’ye yapılan yardımların kesilmesine kadar bir dizi talep söz konusu. Erdoğan yönetimi elini yüksekten açmaya çalışıyor. Bunların hepsinin elde edilmesi pek mümkün değil. Ankara elini yüksekten tutmak istiyor. Pazarlık kozunu sonuna kadar kullanmaya çalışıyor.

3-Biden’a sinyaller

Erdoğan göreve geldiğinden bu yana kendisini görmezden gelen ABD Başkanı Joe Biden’a açık mesajlar gönderiyor. Kendisi ile yakın ilişkiler kurulmasını sağlamaya çalışıyor.

4-Gündem değiştirme

Meselenin aynı zamanda gündemi değiştirme boyutu da görmezden gelinemez. Haftalar sürmesi beklenen krizde ABD’den, İsveç’ten ve diğer Batılı ülkelerden koparılacak ödünler de birer kazanım olacak pazarlanacaktır.

FIRSAT KULLANILIYOR

İlhan Uzgel hoca, Saray rejiminin, uluslararası alandaki gelişmelerin önüne çıkardığı fırsatları kullanmaya çalıştığını belirtiyor. Amerikan emperyalizmi NATO’yu büyütmeye devam ederken Saray rejiminin buna buna karşı koyabilecek gücü yok. Erdoğan’ın başdanışmanı İbrahim Kalın, kapıların tam kapanmadığını belirtirken bu duruma işaret ediyor. Ancak Erdoğan her zamanki gibi ikili bir diplomasi oyunu oynuyor. Eline iyi bir fırsat geçirmiş olduğunu düşünerek bunu sonuna kadar kullanıyor. Süreç ne kadar uzarsa konu o kadar gündemde kalacağı için hem diğer sıkıntılardan dikkati uzaklaştıracak, hem de NATO’ya direnen, Türkiye’nin haklarını savunan lider imajı o kadar güçlenecek.