Hatırlanacağı üzere içerisinde bulunduğumuz yılın ilk gününe ‘Hitler Almanyası’ örneğiyle uyanmıştık. Suudi Arabistan’dan dönerken üniter sistemli başkanlığın dünyada birçok örneği olduğunu aktaran Saray’daki malum şahıs, “Hitler Almanyası’na baktığımızda bunu görürsünüz” diyerek başkanlık hevesini dillendirmişti. Bu “öykünme”nin başımıza neler getireceğini kısa bir süre sonra anlayacaktık.

Günler, haftalar geçtikçe model alınanın sadece başkanlık sitemi olmadığı görüldü. Politik alanın dizaynından toplumsal yaşamın gericileştirerek yeniden inşasına, sağcı milliyetçi kitlelerin konsolidasyonundan savaş politikalarına, muhalefetin kuşatılmasından medyanın susturulmasına kadar her alanda Hitler Almanyası’nın ayak izleri takip edildi.

‘Başkanlık’ için Nazi Almanyası örneğinin referans gösterilmesinden bu yana epey bir mesafe katedildi. Ve her gün Nazi Almanya’sını aratmayacak türden olaylara tanık olmaya başladık. Bir gecede on binlerce kişi işinden gücünden ediliyor, akademisyenler kovuluyor, sendikalar meslek örgütleri kapatılıyor, yayın organlarının kapılarına mühürler vuruluyor temel hak ve özgürlükler askıya alınıyor.

•••

Koca bir ülke sultan özentisi bir liderin kişisel hırsları yüzünden hızla uçuruma sürükleniyor. Muhaliflerin tutuklanması, basının susturulması artık olağan bir vakaya dönüştü. Her sabah güne ‘’Daha ne kadar kötü olabilir ki?’’ sorusuyla uyanıyoruz. Mezhepçi faşizmin, İslamcı gericiliğin bir sınırı yok. Tek adam yönetiminin inşası için her türlü aracı kullanmaktan çekinmiyorlar.

Muhalefet eden, eleştiren bir tek kişi dahi kalmasın istiyorlar. Kime, ne zaman, nasıl dokunacakları meçhul. Herkes bir gün sıranın kendisine geleceğinin korkusu içerisinde. İstedikleri de bu aslında. Bütün bir toplumu korkuyla yönetmek, imal ettikleri korku üzerinden tahakküm altına almak.

İçeride ve dışarıda ülkeyi savaşa sürükleyen, solcuları-sosyalistleri tasfiye eden, bütün devlet kadrolarına yerleşen, kendisine itiraz eden herkesi içeri atan, mesleklerinden uzaklaştıran, muhalif basını susturan neo-Osmanlıcılar sınırsız ve kontrolsüz bir güç peşinde.

•••

Ortadoğu bataklığında çırpınan siyasal İslamcı gericilik katıksız bir diktatörlük inşası peşinde koşarken ülke fena halde Nazi Almanyası’na benzemeye başladı. Hitler’i “führer”liğe taşıyan yolun kilometre taşları da bugünün Türkiyesi’ne benzer şekilde adım adım “rıza üretilerek” döşeniyordu. Her bir uygulamanın alt yapısı önceden hazırlanıyordu.

Hitler iktidarını sağlamlaştırmak muhalifleri “temizlemek” için iktidarının ilk yıllarında muhalif gazete ve yayınevlerini yasaklayıp gazetecileri hapsederken 1933’ün 28 Şubat’ındaki Reichtag yangını provokasyonunu kullanıyordu. Provokasyon tuttu. Bundan sonrasını Köln’de yaşayan gazeteci Yücel Özdemir’den okuyalım; “Joseph Goebbels’in Mart 1934’te “Propaganda Bakanlığı”na atanmasıyla birlikte, basın ve aydınlar üzerindeki baskı sistematik hale getirildi. Goebbels göreve başlarken hedefini ‘Basını hükümetin elinde piyano gibi çalabileceği bir alete dönüştürmek’ olarak ilan etmişti. Dediği gibi de yaptı. Rejime bağlı ‘milli basın’ yaratmak için gereken ne varsa yapıldı. Politik olarak hizaya getirilemeyen yayınlar özel yasalarla kayyum atanarak ele geçirildi. Goebbels tarafından üyeleri atanan ‘Meslek Mahkemesi’nin (Berufsgericht) belirlediği listeye giremeyenler artık gazeteci ve yazar sayılmadı.”

•••

Hitler diktatörlüğünü sağlamlaştırmak için Reichstag Yangını’nı kullanmıştı. Siyasal İslamcılar ise mezhepçi faşizminin inşasına hız verirken eski yol arkadaşları tarafından kalkışılan darbe girişimini kaldıraç olarak kullanıyor. İlan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) rejimi ve buna dayandırılarak çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile adeta “hızlandırılmış faşizm” dersleri veriliyor bütün dünyaya.

Siyasal İslamcı muktedirler artık bir gerekçe de aramıyorlar, muhalif olmak yetiyor. Olağanüstü hal uygulaması ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle parlamentoyu işlevsizleştirenler, sınırsız ve sorgulanamaz bir yetkiyi muhaliflerin üzerinde bir basınç aracına dönüştürdü çoktan. Gazeteler, dergiler, yayın organları, yayınevleri birer birer kapatılıyor, mühürleniyor.

Bütün bir ülke zifiri bir karanlığa teslim edilmek istense de sonunda kaybedecekler. Hiçbir diktatör ebediyen işbaşında kalmadı. Hitler faşizmi bugün hem Almanya hem de insanlık tarihi açısından kara bir leke. Aynı yoldan giden siyasal İslamcı muktedirleri de tarih kara bir leke olarak anacaktır.