7 Haziran’da seçimler var... Eşitlikçi, özgürlükçü, insan haklarına saygılı bir yönetimin işbaşı yapması, yoksunların yoksulların birazcık daha yüzünün gülmesi; gerçekçi olmasa da dileğim bu yönde... Ne diyor Nâzım: “ve güneş doğarken hiç umut yok mu / umut umut umut... umut insanda.” Umut’la ilgili bir kaç dizesini daha anımsayalım: “Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm... Alsa da çukuruna bizi ölüm, Hatırla ki fidanlar çukurlarda büyür gülüm...”

Son on yıldır hiç atlamaksızın her doğum ve ölüm gününde Kadıköy’de andığımız Nâzım Hikmet’i; onu yitirdiğimiz 3 Haziran Çarşamba günü saat 20.00’de (ölümünün 52. yılında) Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde anıyoruz yine... Gecenin izlencesi şöyle: Sunumu ben yapıyorum... Ayrıca, kimi Nâzım şiirlerini seslendirecek ve sinevizyon eşliğinde “Memleketimden İnsan Manzaraları”ndan (Atlantiğin Dibindekiler’den) alıntılanan bir bölüm sergileyeceğim...
İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı-Deniz Esen ve Arkadaşları, Nâzım Hikmet üzerine yapılan besteleri seslendirecek...

Gazeteci yazar Orhan Karaveli, Nâzım’la ilgili anılarını ve onun sanatı üzerine düşüncelerini aktaracak...

Daha sonra Muzaffer Özdemir sahne alacak...

Gecenin son etkinliğinde İ.Ü. Devlet Konservatuvarı Pantomim Sanat Dalı, Vecihi Ofluoğlu yönetiminde “Ceviz Ağacı”nı yorumlayacak...

Anma Günü’nün bitiminde kitaplarını imzalayacak olan Nâzım Gecesi’nin “onur konuğu” İbrahim Balaban...

Ayrıca, Orhan Karaveli “Tanıdığım Nâzım Hikmet” adlı kitabını imzalayacak...

Bekleriz... Seçimden dört gün öncesi...

Arkadaşım da soruyor, seçime mi bel bağlamış ne: “Nasıl oylar çıkacak sandıktan?.. Hayırlı mı hayırsız mı... Hırlı mı hırsız mı...” “Bak sen şu kafaya” demek istesem de, o ben varmışım yokmuşum aldırmıyor, sanki kendisiyle konuşuyor: “Hani istediğim gibi olmasa da ona yakın bir sonuç çıkmaz mı acaba?..” “O sonuçların ‘yakın(lar)ı’ dediğin neyse...” Sürdüremiyorum, birden sarılıyor bana. Kollarımın arasında: “Aslında bu seçimlerden bir halt olacağı yok, biliyorum dostum!” diyor. “Bize devrim gibi bir şey gerek...” “Gibi bir şey mi?” “Yani” diyor, “baksana şu Yunanistan’a mesela...” “Karıştırıyorsun. Genelde bir öyle diyorsun bir böyle, ikilemdesin sanki?!” “İkilemsiz olmuyor” diyor ağlamaklı. “Ooo” diyorum, “senin sinirlerin fena bozulmuş!” “Öyle mi?” diyor. “Öyle!” diyorum. “Sen ne diyorsun ya” diyor, “sinir kaldı mı ki, bozulsun!” derken de ağlamaya başlıyor. “Seçilen seçilsin bir önce bakalım, sonrası önemli zaten. Karamsar olmamalısın ama!” diyorum...

Şimdi bizim ufaklık içeriye girse; omzumda gözyaşları sel olmuş, bizi böyle sarmaş dolaş görse... Şöyle bir süzer ve içinden ne geçirir bilirim takılgan(muzip): “Nesi var amcanın? Ya sen? Ölümcül, umutsuz vaka mı babacık?” Hah, sen öyle san: “Umuda kurşun işlemez gülüm...”