Google Play Store
App Store

Arif Keskiner ve Melih Güneş ile Nâzım Hikmet anılarıyla dolu olan “Nâzım'ın Evinde Vera'nın Sofrasında” kitabını konuştuk

‘Nâzım’ın evine gittiğimizde Vera'dan randevu aldık’

DERYA AYDOĞAN / deryaaydogan6@gmail.com

Usta sinemacı Arif Keskiner ve araştırmacı yazar Melih Güneş'in birlikte hazırladıkları “Nâzım'ın Evinde Vera'nın Sofrasında” kitabı Nâzım Hikmet hakkında daha önce bilmediğimiz hikâyeler ve anı takvimleriyle dolu. Vera Tulyakova'dan Yaşar Kemal'e kadar birçok isme dair ayrıntılar bulabileceğiniz kitap Mitos Boyut Yayınları'ndan çıktı, raflarda okurlarıyla buluşmayı bekliyor

» Kitabınızda Nâzım Hikmet'in ülkeden kaçış hikayesinden bahsetmişsiniz

A.K.: Nâzım 12 yıl içerde yattıktan sonra afla dışarı çıkıyor. İpek Film stüdyosuna gidip gelmeye başlıyor fakat polis peşini bırakmıyor. Birgün Celal Bayar, Cahide Sonku'nun evine yemeğe gidiyor ve yemekte Cahide Hanım’ın eşi İhsan Doruk’la sohbet ediyor. Bayar’ın kendisine anlattıklarını, eşi Cahide Sonku’ya 'Senin arkadaşını askere alacaklarmış, karar almışlar, Zara'ya göndereceklermiş taş kırmaya. Söyle çaresine baksın' diyerek anlatıyor. Cahide Sonku da Nâzım'ı evine çağırıyor ve tüm söylenenleri anlatıyor.

» Vera ile tanışmanız nasıl oldu?

A.K.: Kitabın kaynakçası Vera. 1977'de Rusya'da Nâzım'ın evine gittiğimizde Vera'dan randevu aldık. Ben, Fatma Girik, Vecdi Sayar, Ali Özgentürk, Işıl Kasapoğlu, Münir Özkul, Zeki Ökten gibi bir grupla gittik. Bizi Vera kapıda müthiş karşıladı.

M.G.: Vera Tulyakova, Nâzım öldüğünde 31 yaşındaydı ve Arif Abilerin oraya gittiği tarihte Nâzım öleli 14 yıl olmuştu. Yani 45 yaşında bir kadınla karşılaştık. Türklerin Nâzım'la olan hasretini gidermenin aracısıydı o yıllarda.

A.K.: O kadar düşünceli bir şey yapmıştı ki, kapıdan girişte solda daktilosu duruyordu. Daktilonun yanında daktilolu bir fotoğrafı vardır ya onun, o fotoğraftan bize çıkarken birer tane hediye etti. Biz tabii orda hepimiz meraktan ölüyoruz, amacımız karısından Nâzım'ı dinlemek.

» Var mı ilginç bir hikâye?

A.K.: Vera anlatıyor “Nâzım hep bana derdi ki, seni bir gün Paris'e götüreceğim. Abidin ile tanışacaksın. Arkadaşlarımı tanıyacaksın, onları çok seveceksin, onlar benim canlarım. Onlar da benim gibi sürgünler! Bir akşam geldi ve 'Hadi hazırlan yarın gidiyoruz' dedi.”

Nâzım öyle söyleyince paniklemiş Vera. “Yanına sadece paltonu al çünkü ordan sana yeni şeyler alacağız” demiş Nâzım. Onları Paris'te Abidin ile karısı karşılamış ve otele bırakmışlar. Akşam yemeğine Nâzım'lar Abidin'lere gitmiş. Yemekler hazırlanırken, Vera Abidin 'in eşi Güzin hanıma yardım ediyormuş. Abidin Abi ile Nâzım bir köşeye geçmiş fıs fıs konuşunca Vera bu durumdan alınmış. “Ben zaten Türkçe bilmiyorum niye fıs fıs konuşuyorsunuz ki, gelin burda konuşun” demiş.

Nâzım her zaman duvar tarafında yatarmış ama o gün Vera'ya “Duvar tarafında sen yatar mısın?” demiş. Vera anlayamamış ama kabul etmiş. Vera bir türlü uyuyamamış ve Nâzım da uyumuyormuş. Sonra Vera uyumuş taklidi yapınca Nâzım hemen başucundaki telefonla bir yeri aramış ve bir iki cümle bir şey söyleyip susmuş. Ertesi gün Vera öğrenmiş ki, Nâzım gece Abidin'i aramış. “Vera uyudu ben konuşamayacağım, sen konuş, Türkçe'yi özledim” demiş. Sabaha kadar konuşturmuş Abidin'i. Bu müthiş bir hikâye.

» Yaşar Kemal'den de bahsetmiştiniz.

A.K.: Tabii bu arada Yaşar Kemal de ingilizce öğrenmek için Tilda ile beraber Cambridge'e gitmiş. Nâzım'ın Paris'te olduğu haberini alınca hemen onların yanına gitmişler. O güne kadar hiç tanışmamışlar fakat Yaşar Abi, Nâzım hayranı. Nâzım da Moskova'da Yaşar Kemal'i hiç tanımadığı halde kitaplarını çevirtiyor, basıyor. Ve ilk defa Paris'te karşılaşıyorlar. Yaşar Abi bunu anlatırken mutluluktan ölürdü.

Orada bir yirmi gün kadar birlikte kalıyorlar. Bu arada Nâzım'ın doktoru ona yürümesini söylemiş. Abidin Abi diyor ki Yaşar Abi’ye, “Sana iş çıktı, Nâzım'ı sen gezdireceksin”. Böylece bütün Paris'i her gün kilometrelerce yürüyüp, konuşmuşlar. Nâzım'ın Türkçe özlemini Yaşar Abi bir taraftan da halletmiş oluyor. Mektuplaşmalar başlıyor. Sürekli mektup yazıyor Yaşar Abi Nâzım'a. Yaşar Abi'nin yazdıkları duruyor ama Nâzım'ın yazdığı mektuplar yok ortada. Ne oldu ne bitti bilmiyoruz.

M.G.: Ben Yaşar Abi’ye onu sormuştum, o yıllar tabii kolay yıllar değil. Nâzım'la ilgili bir şey elde tutmak da çok zor. Bir de onlar da hareket halinde. Koruyamadığını söylemişti. İtalya'da kitabı basılıyor kitap için Ara fotoğraf versin diyor Nâzım. Ara Güler'in fotoğrafı basılıyor ama ismi yazılmıyor.

» Kitabı çıkarırken neden etkilendiniz?

A.K.: Birinci hareket noktamız Vera. Tanık olan ve bize tanık olduğu şeyleri aktaran oydu. Bir gün Melih geldi ve önüme bazı takvimler koydu, bunlar Nâzım'ın takvimleri dedi. 1977 ve 1978 yıllarına ait. Bir baktım orada adım yazılı ve imzam var. Unutmuşum tabii ben onu. Nâzım'ın evine gittiğimizde o takvim duvardaydı ve onu indirip üstüne 'Saman sarısına saygılıyla' yazmışız. Altına da hepimiz imza atmışız. En alta Fatma Girik imzalamış ve tarih atmış. Aradan geçmiş 40 yıla yakın vakit. Tabii bunu görünce hem şaşırdım hem çok heyecanlandım. Melih de dedi ki, 'Abi sen de katılırsan bundan bir kitap yapalım'. Takvimde gelip gidenlerin isimleri var. Çok güzel notlar yazmışlar ona. Oradaki isimlere baktık, tanıdıklarımıza zaten ulaşmak kolay oldu tanımadıklarımızın bir kısmına da iz sürerek ulaşmaya çalıştık.

M.G.: Resmen iz sürdük. Tabii herkese ulaşamadık, yüzden fazla imza var ya da not var. Çoğu adını yazmaktan çekinmiş. Kimisini biz bilemedik, kimi ulaştıklarımız bize dönüş yapmadı. Mesela Can Dündar'ın notu yok ama oraya gittiğini biliyorum. Oraya geldiğinde ben de oradaydım.

A.K.: O ulaştığımız kişilerin hepsine “O gün ne hissettiniz ?” diye sorduk. Herkes kendi hikâyesini yazsın dedik. Hakikaten bütün hikâyeler birbirinden farklı. Vera'nın önemi burada ortaya çıkıyor. O takvimlerin saklanması çok önemli. Vera hiçbir şeyi atmamış, her şeyi saklamış.

***

'Piraye yengen gelmiyor, hasret kaldım'

Son aşkı Vera olsa da Piraye'ye olan aşkını okuduk çoğunlukla.

M.G.:Nâzım ile Piraye 1934'de hapisten çıkınca evleniyor, 1938'de de Nâzım tekrar hapse giriyor. Dolayısıyla hapisteyken büyütülen bir ilişki var. Elbetteki bir aşk var. Nâzım'da görüyoruz bu aşkı fazlasıyla. Müthiş şiirler yazmış. Piraye'nin ona olan duygusunu bilemeyiz. Mesela Piraye Hanım ile ilgili bizim kitaba Orhan Kemal'e yazdığı bir mektubu koydum. 'Piraye yengen gelmiyor, hasret kaldım' diyor.
Vera ise son eşi son kadını olaraktan başka bir konumda. Şiirlerine baktığınız zaman farklı bir aşk şekli görüyoruz. Piraye'ye olan şiirlerde çok fazla erotizm yoktur ama Vera'nın uykudan uyanışı baştan ayağa bir erotizm kokar.