Nâzım’ın hayırlı evladı

Melih Güneş’in esas mesleği mimarlıktır. Ama esas olarak “Nazım Hikmet Araştırmacısı” olarak bilinir. Uzun yıllar Moskova’da yaşayan Melih Güneş, Nâzım Hikmet dışında onun yakın çevresinde yer alan hemen herkesi tanıyıp, dostluklarını kazanmıştır. En başında da Nâzım’ın son eşi Vera Tulyakova gelir. O kadar ki, elinde bulunan tüm belgeleri “Ben öldükten beş yıl sonra değerlendirin” diyerek iki kişiye emanet eder. Biri kızı Anna Stephanova diğeri Melih Güneş!

Melih, şimdiye kadar Nâzım Hikmet’e ait hiç bilinmeyen pek çok belgeyi gün ışığına çıkarttı. Nâzım Külliyatını devam ettiriyor yani…

Melih Güneş uzun süredir üzerinde çalıştığı bir kitabı tamamladı:

Suyun Şavkı Leipzig’de Bir Aile ve Nâzım Hikmet.

Yapı Kredi Yayınlarından çıkan kitapta yine pek çok bilinmeyen yanında şimdiye kadar hiç görülmemiş Nâzım Hikmet fotoğrafları, el yazıları ve bilgiler yer alıyor.

Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) özverili militanları olan Ermeni Dr. Hayk Açıkgöz ve eşi Anjel Açıkgöz’ün parti içinde geçen yaşamlarının anlatıldığı kitapta en fazla Nâzım Hikmet var.

Neden?

Çünkü bütün metin Nâzım Hikmet üzerine kurgulanmış. Nâzım, Açıkgöz ailesinin çok yakın arkadaşı, dostu, yoldaşı ve ağabeyi. Moskova’dan Avrupa’ya geçerken ve dönerken mutlaka Leipzig’de birkaç gün kalıyor. Böylece “sıfır kilometrede” anılar oluşuyor.

(Doktor Hayk Açıkgöz, Vedat Türkali’nin Samsun’dan itibaren yakın arkadaşıdır. Birlikte TKP’yi aramışlar, uzun süre bulamayınca da “biz kurarız” diyerek isyan etmişler. Sonunda TKP’li olmuşlar. Vedat Ağabey son kitabı “Bitti, Bitti, Bitmedi” adlı romanını Dr. Hayk Açıkgöz’e ithaf etmişti.)

Melih Güneş geçtiğimiz yıl Dr. Hayk’ın eşi Anjel Açıkgöz’ü Leipzig’de bulup onunla uzun bir söyleşi yapıyor.

İçten, samimi bir ana-oğul dertleşmesi (bilgileşmesi) şeklinde gelişen bir söyleşi. Anjel Hanımın bilmediklerini de Melih ona aktarıyor. O zaman anlıyorsunuz ki Melih, Nâzım Hikmet’in en yakın dostlarının bir adım ötesinde bulunuyor. Çünkü her şeyi araştırmış, herkesle konuşmuş.

Kitapta pek çok sürpriz var. Mesela biri şöyle…

Doğu Almanya’nın Saalburg kentindeki Saale Nehri üzerine 1959’da bir baraj inşa ediliyor. Baraj gölü üzerinde yandan çarklı vapurlar sefer yapıyorlar. Dr. Hayk,“Ağabey İstanbul’u görmek ister misin?” diye sorup oraya götürüyor.

Nâzım göl üzerindeyken kağıt kalem istiyor. Doktor hastanede kullandığı reçete kağıtlarından birini veriyor. Şairi güvertede bırakıp eşiyle içeriye geçiyorlar.

Nâzım Hikmet bir süre sonra yanlarına geliyor. Elindeki kağıdı uzatıyor:

-Al bunu beğenirsen radyoda da verirsiniz!

Açıkgöz’ler kağıdı alıp üzerindeki şiiri birlikte okumaya başlıyorlar:

“Türkiye İşçi Sınıfına Selam!”

Nâzım Hikmet’in verirsiniz dediği Leipzig’den yayın yapan “TKP’nin Sesi” ve “Bizim Radyo” adlı parti yayın organları. O yıllarda spikerler “Konya’dan yayın yapan TKP’nin Sesi Radyosunu dinliyorsunuz” diye anons geçiyorlardı. Türk Polisin bütün bulma çabaları boşa çıkıyordu! Bunlar da illegal olmanın cilveleriydi.

Melih Güneş Suyun Şavkı’nda Nazım Hikmet hakkında yeni bir şeyler öğrenmek isteyenler için benzersiz bir kitap armağan etmiş bizlere…

Melih Güneş’in bu titiz çabası bütün ödüllerin üzerinde bir takdiri hak ediyor. Onun için şöyle demek yanlış olmaz:

-Nâzım Hikmet’in hayırlı evladı!

***

Akın Birdal’ın sitemi

İnsan hakları alanındaki mücadelesiyle en fazla akıllarda yer eden isimdir Akın Birdal. Türkiye gibi “insan hakları cehennemi” olan ülkede İnsan Hakları Derneği’nin kuruculuğundan genel başkanlığına kadar her kademesinden görev yaptı.

“28 Şubat süreci” diye anılan o uğursuz dönemde devlet gazetecileri (Ertuğurul Özkök/Hürriyet-Zafer Mutlu/Sabah) tarafından uydurma manşetlerle hedef haline getirildi. Sonra da devletin özel katilleri tarafından İHD genel merkezindeki makamında kurşunlandı. Ağır yaralı olarak kurtuldu.

Türkiye devriminin yüz akı isimlerinden biri olarak yoluna devam ediyor. Bir dönem Diyarbakır milletvekili olarak TBMM’de görev yaptı. Şimdi de eski milletvekillerinin oluşturduğu “Diyalog Grubu” içinde yer alıyor.

Geçtiğimiz cumartesi Bakırköy Belediyesi’nin düzenlediği Yaşar Kemal’in 2. Ölüm Yıldönümü Anma etkinliğinde biraya geldik.

Akın Birdal “Nazım Bey size bir sitemim var” diyerek başladı:

-Geçen gün (17 Şubat Cuma) HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesi üzerine dört inisiyatif bir basın toplantısı yaptık. Diyalog Grubu, Demokrasi İçin Birlik, Yurttaş Girişimi ve Barış Bloku birlikte basın toplantısı yaptık. Sözcümüz Zülfü Livaneli idi.

-Evet biliyorum.

-Bu toplantımız yaygın medyada yer almadı. Bu normal. Ama BirGün’de de tek satırla yer verilmedi. Bu sizce normal mi?

-Değil!

-Daha önce yaptığımız Anayasa değişikliğine hayır toplantılarımız da BirGün’de yer almadı. Oysa bizler o toplantılarda yer alanların tümü BirGün okurlarıyız. BirGün’ün kampanyalarını destekliyoruz. Gazeteyi arayarak buluyor ve alıyoruz. Yanımızdaki yöremizdeki insanlara bu yönde telkinlerde bulunuyoruz. BirGün’ün yaşaması gerek diyoruz. Zaten kaç gazete kaldı ki? BirGün, mutlaka yayın hayatına devam etmeli. Niçin? Toplumun nefes borusu olma işlevine devam etmesi için. BirGün bütün devrimci partilere, girişimlere, kişilere ve kuruluşlara yer vermeli. Bunu beklemek de BirGün okurları olarak hakkımızdır!