O programı izlemiştim; Beyaz ve Zülfü Livaneli. Bir genç kız arıyor. "Zülfü Ağbi", diyor, "sizi babamdan öğrendim, Atatürk’ü ve Nazım

O programı izlemiştim; Beyaz ve Zülfü Livaneli. Bir genç kız arıyor. "Zülfü Ağbi", diyor, "sizi babamdan öğrendim, Atatürk’ü ve Nazım Hikmet’i sizden; her sabah babamı, Güneş Topla Benim İçin diye uyandırırdım... Hikâye hüzünlü, sonrasını anlatmayayım.
Yolun başında hepimiz, sol değerler adına bir şeyleri sahiplenir, pek de araştırmayız. Araştırınca yanıldığımızı görmek, o yıllara hakarettir. Belki o yüzden yaşını başını almış şairler, Sırrı Süreya’nın Sırrı diye yazı yazıp, Beynelminel üzerinden adama saldırarak neden TRT’de daha düzgün Türkçe konuştuğunu, Kanal 24’te aksanının Kürtçe’ye kaydığını sorgular. Bunu sorgularken de solcu olduklarını iddia ederler ki trajik olan budur!
Aynı biçimde birçok solcu da Nâzım ile Mustafa Kemal’i aynı kefeye koyup ikisine de devrimci der. Gerçi ikisi de devrimcidir, buna ne şüphe ama ilki Marxist, ikincisisi integralist bir tavır sergiler. İntegralizmi, her şeyin sürekli Amerika’nın planı olduğunu, bizim hiç suçumuzun olmadığını sayıklayan bir çevreye anlatabilmek zordur.
28 Kanunisani adlı şiir de karşı düşüncedeki gruba anlatılması güç konulardan biridir. Volkan Konak tadında, Atatürk ile Nâzım’ı her fırsatta beraber ananlar için büyük kuşku! Nâzım Hikmet, Moskova’da, 1923’te yazdığı bu şiirinde (Türkiye’de devrim olurken Kuvayı Milliye şairimiz buralarda değilmiş demek!), Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Sürmene açıklarında, 28 Ocak 1921’de Kâhya Yahya ve adamları tarafından katledilmesini anlatır. Üstelik bu Kâhya Yahya da Cem Karaca’nın şarkısındaki kişi değil, döneminin Abdullah Çatlı’sıdır.
Şiiri tartışmalı kılan dizelere göz atalım: ‘28 kanunisaniyi unutma! / "siyah gece / "beyaz kar / "rüzgâr / "rüzgâr". //  trabzondan bir motor açılıyor / sa-hil-de-ka-la-ba-lık! / motoru taşlıyorlar / son perdeye başlıyorlar! / burjuva kemal’in omuzuna binmiş / kemal kumandanın kordonuna / kumandan kahyanın cebine inmiş / kahya adamlarının donuna / uluyorlar // hav... hav... hak... tü / yoldaş unutma bunu burjuvazi // ne zaman aldatsa bizi / böyle haykırır: / - hav...hav...hak...tü’
Kim buradaki Burjuva Kemal? Kimilerinin dediği gibi ‘burjuva’ kelimesinden sonra virgül mü var; yani burjuva kısmısı mı biniyor onun omzuna? Acaba ittihatçıların büyük efendisi Talat Paşa’nın küçüğü olan Kara Kemal mi bu Kemal, yoksa düpedüz Atatürk’ten mi bahsediliyor?
Peki, bu cinayetten önce, 22 Ocak 1921’de TBMM zabıtlarından alınmış, Mustafa Kemal’e ait şu sözler; ‘Türkiye Komünist Fırkası diye bir fırka teşkil etmişlerdir ve bu fırkayı teşkil edenlerin başında da Mustafa Suphi ve emsali bulunmaktadır. (...) kendilerine para veren, kendilerini himaye eden ve bunlara ehemmiyet atfeden Moskova’daki prensip sahiplerine yaranmak için birtakım teşebbüsatı serseriyanede bulunmuşlardır...’
Suphi ve arkadaşları, kalkıp Bakü’den Erzurum’a, Kazım Karabekir’i görmeye gelmiştir, Paşa’yı görmeyi geçin, canlarını zor kurtardıklarından geri dönmek üzere Trabzon’a kendilerini zor atmışlar, oradan da denize açılmışlar. Yahya Bey acaba kendi inisiyatifiyle mi açıldı denize, Enver Paşa’nın adamıydı da ondan mı emir aldı? Kemal Tahir, devletin o dönemki antisovyetik tavrından etkilenerek bu işte Lenin’i suçlar...
Sorulara gel! Neden Yahya, cinayetten bir zaman sonra ölü bulunur? Neden mevzuyu meclise taşıyan Ali Şükrü Bey, Ergenekoncuların babası Topal Osman (Veli Küçük’ün heykelini diktirdiği) tarafından öldürülür? Yol arkadaşı İsmail Hakkı’ya öldürtülen Topal Osman’a ne diyelim? Peki, aslında Mustafa Suphi’nin eski milliyetçi, Rus Devrimi’nden sonra bile enternasyonalist olamamış bir sosyalist olduğunu, Ankara’ya Galiyev ile Mustafa Kemal hareketini birleştirmeye geldiğini söyleyen tuhaf kişiler?
Şiire dönelim. Taylan Özbay, internet sitesinde yazmış. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Turgay Fişekçi’ye, 28 Kanunisani’nin Nâzım’a ait olup olmadığını sorduğunda: "Belirttiğiniz dizeler, Nazım Hikmet’in bütün şiirlerinin toplandığı yapıtlar içinde yer almamaktadır. Bu konuda başkaca bir bilgim yoktur. İnternette çok sayıda asılsız bilgi dolaşmaktır" demiş şair. Nâzım’ın, resmi sitesi olmamakla birlikte www.nazimhikmet.info adresindeki kronolojideyse, 1924’te Moskova’da yayımlanan ilk Nâzım kitabı olan 28 Kanunisani’nin, Nicolai Ekk yönetiminde oyunlaştırılarak sergilendiğini, 12 Şubat günkü Pravda Gazetesi’nde de gösteriden övgüyle bahsedildiği yazmakta.
İlaveten Yahya (!) Düzenli, 28 Kanunisani’yi gerek Adam’ın, gerekse YKY’nin bastığı serilerde aramış, bulmuş. Ancak şiirin Kemal’li kısımları her iki yayınevince de sansürlüymüş. YKY’yi teyit edemedim bilemem ama bendeki 1995 tarihli Adam Yayınları’nın Nâzım serisinde, 8 no.lu İlk Şiirler kitabının 193. sayfasındaki şiirin Kemalli kısımları, gerçekten de köşeli parantezlerle sansürlenmiş. Düzenli, epeyce uğraşarak Nâzım’ın tüm şiirlerinin 1962 tarihli Sofya baskısında (Ekber Babayef neşri 1. cilt) şiirin tamamını bulmuş.
Galiba herkesin kendine ait bir Nâzım’ı ve Atatürk’ü var. Türkiye bölünüyor tartışması, son süreçte bu ülkeyi böldükçe bölüyor. Solcu, sağcı, Ergenekoncu, yandaş, cemaatçi, faşist, resmi tarih yalakası, Soros çocuğu vb... Bu karmaşa arasında doğruyu arayan kişinin kendi tartımıyla elde edebileceği sonuçların öneminden yanayım. Kendi sonuçlarınız bir grubunkine uyuyorsa ne iyi, değilse en azından yolunuzu çizersiniz. Sansürsüz günler!

NOT: Şiirin tamamını www.onurcaymaz.tumblr.com adresindedir.