Oyuncu ve prodüktör Nazlı Bulum, bağımsız sinema ve tiyatroya yönelik devlet desteğinin azlığına vurgu yapıyor. Komedi yapımlarının artmasını değerlendiren genç oyuncu, “Dram gereksiz yere fazlalaşmıştı” diyor.

Nazlı Bulum oyunculuk serüvenini anlatı: Dram gereksiz yere fazlaydı

Sercan MERİÇ

Nazlı Bulum, genç yaşına rağmen bugüne kadar birbirinden farklı karakterler ile izleyicilerin karşısına çıktı. Bartu Ben dizisi ile onu geniş kitleler tanıdı. 4 yıl boyunca Kral Lear’de Cordelia’yı canlandırdı. Televizyonda yayınlanan Sadakatsiz’de de başarılı bir performans sergiledi. Büyük İstanbul Depresyonu’nda ise prodüktör koltuğunda oturdu ve ödülleri topladı. Bulum ile oyunculuk serüvenini konuştuk.

Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?

Çocuklukta çoğu insanın gittiği gibi drama kurslarına gittim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne gitmiştim 9 yaşındayken. O zamandan beri istiyordum. Sonra Güzel Sanatlar Lisesine gittim.

Son olarak Büyük İstanbul Depresyonu filminde prodüktör koltuğunda gördük. Oyuncu olarak da farklı türlerdeki karakterleri canlandırdınız. Bu çok boyutluluğa dair ne söylersiniz?

Oyunculuk dışındaki işlerimde kolektif olarak tiyatro ve sinema yaptıktan sonra ekip olarak herkes alanlarına ayrıldı. Yapımcılık bana uygundu. Sevdiğimi fark ettim süreç içinde. İlk olarak Kot Farkı’nın yürütücü yapımcısıydım. Alican Yücesoy’un çektiği Taş filminin dağıtım ve festival süreçlerini yaptım. Bir filmi sunmayı, onu anlatmayı seviyorum. Oyunculuğa benzer bir tarafı var. Bir de oyuncular son evresine dahil oluyorlar bir filme. Ben filmlerin nasıl oluştuğuna da meraklıydım. Yaratıcı yapımcılık benim için en uygun olan şeydi. Büyük İstanbul Depresyonu’nda da birden fazla yapımcı olsun, ben daha kreatif tarafta kalayım istedim. Ancak öyle olmadı tabii. İyi ki de olmadı. Çünkü tamamen benim sorumluluğumdaydı. Çok şey öğrendim.

Büyük İstanbul Depresyonu’nun çekim süreci nasıl başladı?

O da Ceren Ercan vasıtasıyla oldu. Bahçeşehir'de sinema dersi veriyordu o dönem. Filmin yönetmeni Zeynep Dilan Süren de onun öğrencisiydi. Senaryoyu okuyunca çok heyecanlandım ve Dilan'la kendim iletişime geçtim. Çekebilmemiz 2 yıl sürdü. Bakanlık bütçe vermedi. Bütçe alınmayınca da zor oluyor. Ama iyi ki devam etmişiz. Ben de çıkan işten çok memnunum. Seyirciden de güzel geri dönüş alıyorum. Filmin festival yolculuğu da güzel oldu.

Ödülleri de aldınız...

Saraybosna Film Festivali’nde ödül aldık. O muhteşem bir başlangıç oldu. SİYAD’da da yılın filmi seçildik. Benim için önemli olan bir sinemacıyı sektöre katmış olmak. Bir kadın yönetmenle Türkiye sinemasının tanışmasına vesile oldum. Biraz motivasyonum da buydu. Oyuncu olarak uzun zamandır bağımsız sinemadayım. Bunları paylaşmak da çok hoşuma giden bir duygu. Vaktim ve imkânım olsa daha fazla senaryoya destek olmak isterim.

İşsiz genç bir kadını canlandırıyorsunuz filmde. Aynı zamanda kentin çirkin yüzüne de tanık oluyoruz. Sizin kentin bu dönüşümü ve artan işsizlikle ilgili fikriniz nedir?

Biz filmi 2019 yazında çektik. Daha sonra pandemi oldu. Kendini eve kapatmış bir kız hikâyesiydi. Pandemiyle birlikte hikâye başka bir şeye evrildi. Tam onun gibi işsizlik ve ekonomik durumun çok kötüleşmesi, savaşlar derken bunalım ve gelecek kaygısı daha da fazla arttı. Mesela şimdi MUBİ üzerinden geri dönüşleri okuduğumda, insanlar belki bir sene önce izleseydi farklı hissedecekken şimdi hikâyeyi daha yoğun hissediyorlar. Bu biraz da Dilan'ın iyi bir öngörüsü bu bana kalırsa. Filmde katman katman bir şey var tabii ki. Ben üniversiteden bölüm arkadaşım Kübra'yla (Balcan) beraber oynadım. Ben de o dönem tiyatro yapmıştım, dizim bitmişti ve böyle 8-9 aydır işsizdim. Benim gibi hep aktif olan bir insan için biraz zor bir duygu. Almanya'ya yerleşmeyi düşünüyordum. Oturum için başvurmuştum. Ben de yani depresyondaydım. Hayatımı geçindiremiyordum. O dönem bir ajansım da yoktu. Dolayısıyla dizilerle de görüşmüyordum. Çok sıkışıp kaldığım bir dönemimdi. O yüzden beni çok çarptı hikâye. Biraz zaten bu algıyla sinema yapmaya çalışıyorum. Benim bir derdimi anlatan bir iş olması önemli. Arka arkaya geldiğinde, işlerin bir resim çizmesi benim için önemli.

ŞANSLI BİR OYUNCUYUM

Genç bir kadın oyuncu olarak sinema, televizyon veya tiyatro sektörüyle ilgili yaşadığınız zorluklara dair ne söylersiniz?

Ben biraz şanslıyım. Çok majör bir sorun yaşamadım. İşe alınmaya dair böyle tatsız deneyimlerim de olmadı. Bağımsız sinema ne kadar zor şartlarda yapılıyor olursa olsun daha korunaklı, daha üstüne titrenen bir yapı. Hep arkadaş olarak insanlarla ilerledim. Sette de beklentileri çok yüksek bir insan değilimdir hakikaten. Çok kolay mutsuz olmam. Dinlediğim hikâyelere oranla çok daha rahat bir yolculuk geçirdim. Sadece bağımsız sinema yapmak zor. Orada bu işi zor şekilde yapanlar da bazen birlikte çalıştığı insanların iyi niyetini suiistimal edebiliyorlar. Tabii ki bu başıma da geldi. Kadınların fiziksel görünümüne dair çok düşüncesizce yorumlar yapılması rahatsız edici bir şey. Bu mobbing işte. Bu benim inanamadığım bir durum. Biraz umudu kaybetmeyip daha çok çalışa çalışa bir şekilde bir yol çizmek lazım. O yüzden de başka şeyler yapıyorum. Oyuncu olarak aktif olmadığım dönemlerde başka şekilde üretime devam etmek hoşuma gidiyor.

Türkiye’de bağımsız sinemada, ödeneksiz tiyatrolarda çok başarılı işler sergileniyor. Aslında izleyicinin ilgisi de azımsanmayacak seviyede. Bu alanların desteklenmesi için hangi adımlar atılmalı?

Yurt dışı festivallerinde de, dağıtım süreçlerinde de belli bir yere gelmiş bir sinemamız var. Çok yeni bir sinema yok zaten. Bu vizyon politikasıyla alakalı. Vizyona Başka Sinema aracılığıyla giriyor bu filmler. Büyük dağıtım şirketleri başka filmlere mi öncelik veriyor, yoksa sinemaya giden insan sayısı mı az? Onu bilmiyorum ki, olabilir. Son dönem zamlarla biraz sinema salonları boş kalmış olabilir. Büyük yatırımcılar gerekiyor bu işe. Bakanlık desteği az. Çok başarılı yönetmenlere bile bazen çıkmıyor destek. Avrupa'ya baktığımızda işte bir sürü özel fon var. Bizde İKSV'nin bile verdiği ödüller çok ufak kalıyor. Yeterli değil. Çok uzun sürüyor bir insanın filmini çekebilmesi. Kadın yönetmenler için çok daha zor. Tiyatroya başladığımda çok hareketliydi 2009-2010 dönemi. Avrupa'yla ortak projeler yapılıyordu. Kültürel alana çok yatırım yapılmayınca bir yerde içerideki mekanizma sadece bilet satışından dönüyor. 4 sene boyunca Kral Lear’da oynadım, hiçbir zaman seyirci problemimiz yoktu. Pandemi araya girdiğinde Oyun Atölyesi’nin ne kadar büyük bir zarara girdiğini biliyorum. Orası da 20 küsur yıllık tiyatro. Onlar bile bu kadar zorlanıyorlarsa, düşünün küçük bir sahne ne kadar baş edebilir bu durumla?

SADAKATSİZ EN ÖNEMLİ VİRAJ

BluTV’de yayınlanan Bartu Ben kitleler tarafından tanınmanıza vesile oldu. Son dönemde dijital platformlarda komedi yapımları çok revaçta. Gibi, Ayak İşleri, 10 Bin Adım, Erşan Kuneri gibi yapımlar izleyicilerle buluştu. Komedi yapımlarının artışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dram gereksiz yere fazlalaşmıştı zaten. Bizde aslında komedi işleri olurdu. Bir Demet Tiyatro vardı, Gülse Birsel’in işleri vardı. Kültürümüzde aslında kabare de var. Kısa içerik olduğu için bir anda insanlar bence daha kolay üretebilir oldular. Çünkü televizyona komedi anlamında bir şey sunmak giderek zorlaşmıştır herhalde. En aşağı 102 dakikalık işler yapılıyor. Bu da komedi yapısını zorluyor. Bartu Ben, benim hayatımda çok özel bir iş. Benim de komedime yüzde 100 uyan bir işti.

Kanal D'de yayınlanan Sadakatsiz dizisinde de Nil karakterini canlandırdınız. Televizyon ile dijitali karşılaştırsanız ne söylersiniz?

Sadakatsiz tabii ki çok önemli bir viraj oldu. Daha önce televizyonda iş yapmıştım. Sadakatsiz, en uzun soluklu ve en çok oyuncu olarak görünür olduğum televizyon işi oldu. Oynamaktan çok keyif aldığım bir karakteri canlandırdım. Ailesi yok, şiddet gördüğü bir ilişkinin içinde işte işçi bir kız garsonluk yapıyor, barlarda çalışıyor, bu şekilde hayatını kazanıyor. Ve başhekimle yolu kesişiyor ve bir kız kardeşlik hikâyesi örülmeye başlıyor. Her hafta bir senaryo geliyor ve bayağı kas egzersizi gibiydi. Her bölüm gerçekten üstüne titreniyordu. Bittiğinde bayağı bir duygulandım. Bartu Ben’de ise kendimi oyuncu olarak ilk defa bu kadar kanıtlama imkânım oldu. Rengi de geniş bir karakterdi. Hem ev kızı, babasıyla da ilişkisi iyi ama aslında babasını da abisini de parmağında oynatıyor. Eylemleri net ve dürüst bir karakterdi. Bartu'yla çalışmak gerçekten özel bir süreçti. Büyük virajı aslında Sadakatsiz’le aldım.

Bundan sonrası için hayallerinizde neler var?

Biraz daha şu ana kadar yaptıklarımdan farklı bir rol oynamak isterim. Birbirini çok tekrar eden karakterler oynamadım. Daha soğuk ve mesafeli bir kadını oynamak hoşuma gidebilir. Çok da tahayyül edemiyorum. Dijitalde de, televizyonda da, sinemada da, tiyatroda da olmak isterim. Biraz da işe bağlı. Çok ayrım yapmıyorum. Yapımcılık tarafına devam edeceğim. İki tane iş var. Onları da çekmek istiyorum.