Geçen hafta başladığım Nazlı Ilıcak yazısını uzattığımı düşünenler olabilir. Haklıdırlar. Ancak, memlekette bir tane Nazlı Ilıcak olsaydı, belki yazıya bile gerek görmezdik. Öyle çok ki. Yaşadığımız zamanı bir “Riya Çağı”, “Yalan Çağı” olarak algılamaya başlıyorsak, bunun nedeni andığımız “çokluk”tur.
           
Nazlı Hanım, bir ara kendisi ile ilgili bir tartışmada “çamur” diye tanımlıyordu yazılanları. Şimdi kendileri çamura yatma kültürüne intisap etmişlerdir. “Yanlış yaptım, militarizmi bilmiyordum. Sadece anti-komünizm öyle yapılır sanmıştım. Toplumsal rıza mühendisliğinin kurbanı oldum. Kontr-gerilla, derin devlet neyim gözümü kör etti” diyememe kültürüne intisap etmişlerdir.


 Yeşilçam kültürüne intisap etmişlerdir kendileri. Bülent Oran merhumun anlattıklarını daha önce yazmıştım: “Yeşilçam tıbbı, Yeşilçam hukuku var bizde” demişti üstad; “Salondaki 500 kişiden bir doktor ve bir avukat yanlışı görür, Yeşilçam tıbbına, Yeşilçam hukukuna itiraz eder. Biz diğer 498 kişi için yazarız!” Çünkü o filmlerde, her şeyin bir itiraz kaldırmaz açıklaması vardır; film icabı. Hepsi bu. Akan sular durur “film icabı” karşısında.

Yeşilçam filmlerinde, “film icabı” acayip derecede kültürlü oluveren karakterler vardır. Bir-iki kitap okur. Kafasına kitap koyup yürür. Anında kibar, kültürlü, hanımefendi/salon beyi olurlar. Oysa kültür, entelektüellik, dahası bilgelik, yüce gönüllü olmak başka bir şeydir.

Nazlı Hanım’ın 500 seyircisi içinde itirazcılar bulunmadığından cenahından bir itiraz dahi yaşanmamıştır.

Yeşilçam kültürü uyarınca, film icabı değil ama dönem icabı yazar kendileri. Sinekli Bakkal’da Halide Edip hanımefendi onları pek bir güzel resmetmiştir. Merak edenler arayıp bulur. Benzeri bir sahne “Afife Jale”de vardır! Dönem, dönemcilerin dönemidir vesselam.

Dijital kültüre intisap etmişlerdir kendileri. Dijital ortamdaki takipçileri ile övünürler. Twitter yeniliğini kullansalar da, bu tarz twiter cesameti ile faşizmlerini dışa vururlar.
Temeldeki faşizan damar değişmez. Cesamet kültürü faşizmdir. Cesamet kültürü bilgiyi değil etkiyi temel alır. İçi kof ve boş olsa da irilik önemlidir! Çağlayan Adliyesinin boyuyla övünmekle “twitlerinin” sayısı ile övünmek benzer birbirine. Çağlayan adliyesi gibi cesametlerin içi boş olması fark etmez.  Binanın insani olmaması, içinde adalet olmaması dert değildir.

Yeşilçam kültürü diyerek, sinemamızın günahını almayalım. Bir dönemdi, yaşandı geçti. Bizim derdimiz, “film icabı” olarak dahi çokluğu, demokrasiyi öne çıkaran bir anlayışa sahip olmayanların açığa çıkartılması. Başka ülkelerde, yazı/iktidar, medya/iktidar ilişkilerinde, en sağcı, en muhafazakar politikalarda “film icabı” bir estetize etme kaygısı, bir bilimsellik derdi vardır. Ülkede, yaşadığımız zamanda bu kadarını bile görmüyoruz. Derdimiz, itirazımız budur. Kendileri, itiraz kültürünü bildiğimizi bilsinler! Bizler Yeşilçam sinemasındaki doktor ve avukatız. Film icabı değil, hayat icabı ve gerçekten itiraz ediyoruz.

İtiraz bizim “ölümüne” kültürümüzdür. Bütün darbelere, darbecilere ve uzak yakın yandaşlarına devrimciler itiraz eder. İmza: muteriz.

Haftanın dizesi; “hem niye kabullenmiyoruz bir vedayı” (Akın Yanardağ, üzgün ağaç ağıdı, Belge Y.)