İstanbul TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarı 10 Kasım 2018 Cumartesi günü Beylikdüzü’nde açılıyor. Kitap Fuarı denilince İstanbulluların aklına öncelikle ulaşım çilesi geliyor. “Kitapların Efendisi” Deniz Kavukçuoğlu ise yer darlığından şikayetçi:

“İstanbul’da şehir merkezinde bu boyutta bir kitap fuarı düzenlenecek bir alan yok!”

***
İlk kitap fuarı İstanbul’un orta yerinde Tepebaşı’nda açılmıştı. İki salondan ibaret fuarda her yeri gezip dolaşmak mümkün olabiliyordu. Yazarlar önünde imza kuyrukları uzayıp giderdi. Aynı gün hem Aziz Nesin’i hem de Rıfat Ilgaz’ı görüp konuşmak ve kitap imzalatmak mümkün olabiliyordu. Hangisinin imza kuyruğu daha uzun olduğu karşılıklı bilgi akışıyla kışkırtılırdı!

Uzun kuyruklara ilişkin en şaşkın hikâye yine iki büyük bir küçük usta arasında yaşanmıştı. O yılların yeni ünlenen mizah ustası Metin Üstündağ fuara gelişi sırasında Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz kuyruklarını görüp, uyanıklık ederek en kısa olan üçüncü kuyruğa giriyor. Diğer iki kuyruk eriyerek ilerlerken Metin’in girdiği üçüncü kuyrukta hiç kımıldama olmuyor. Aradan bir saat geçiyor. Metin Üstündağ’ın kitapevi editörü geliyor:

“Ne yapıyorsun burada?”

“Aziz Abi ile Rıfat Abi’ye kitap imzalatıp kendi standıma geçeceğim. Ama bu kuyruk hiç ilerlemiyor. Hatta giderek uzuyor…”

“Ulan salak bu kuyruk, senin imza kuyruğun!”

Metin Üstündağ kendi hayran kitlesinin boyutlarını böylece öğrenmiş oluyor.

Eski kitap fuarlarından kalan güzel anılardan biri de ilk imza günüme ait. Çingeneler kitabımı imzalıyorum. Daha doğrusu imzalamak için bekliyorum. Okurlar gelip kitaplara bakıp gidiyorlar. Biri benim kitabımı aldı parasını vermek için yayıncıma uzattı. Yayıncım “kitabın yazarı da burada imzalatmak ister misiniz?” diye sordu. Okurum aynı anda omuzlarını yukarı kaldırdı “oluuur” dedi:
“İstiyorsa imzalasın!”

***
Bunlar tatlı anılar.

Bir de ülke gerçekleriyle kitaplar arasında yer alan hüzünlü anılar vardır. Kitap her askeri darbe döneminde “suç unsuru” olarak kabul edilip, yasa dışı örgütlere ilişkin haberlerin destekleyici diye takdim edildi.

Zanlılar yan yana dizilir önlerindeki masaya silah mermi daktilo teksir makinesi ve kitaplar konulur, ülkeyi “mahfetmek” isteyen elemanlar şeklinde ekranlara getirilirdi.

Bu koşullardan geçerek mahşeri kitap fuarlarına ulaşmamız az buz başarı olmasa gerek. Düşünsenize ev baskınları yapan güvenlik birimi elemanlarının, kitaplara olan saygı belirtme biçimi bile bir tiyatro oyununa bedel zenginlik arz ediyordu:

“Ne çok kitabı var kitapsızın!”