Siz milli değilsiniz! Siz vatan hainisiniz! Siz dinsizsiniz! Siz teröristsiniz! Siz PKK’lısınız! Siz Sorosçusunuz! Daha neler neler ve estirilen bu yellerle savrulunan yerler!

Bizim ne diyeceğimizi, bize başkalarının ne diyeceği belirlediğinde bizi biz olmaktan çıkaran bir bataklığın içinde yok olur gideriz.

Kavala, vicdanlara ziyan bir “Soroscu! Çürüsün içeride!” bağırış çağırışları içinde 5’inci yılına girdi tutukluluğunun. Bu hukuk ve akıl dışı vicdanlara ziyan yaklaşıma sonunda Bülent Arınç da isyan etti ve “Ya, biz hepimiz Sorosçuyduk!” dedi.

Kendimize bir saygımız olmalı. Mesela ben hükümetteyken yaptığımız her şeyi savunurum, bugün de savunurum. Neden; çünkü bunu beraber, inanarak yaptık” diyerek, toplumun balık hafızalı olmasına güvenerek sallayanların yüzüne bir ayna tuttu. Ağzına sağlık!

Kendine saygı, önemli ölçüde her yaptığını savunmak, yaptıklarını savunabilmekle ilgilidir!

CHP aslında en şaşırmamamız gereken bir şeyi yaparak Suriye tezkeresine HAYIR dedi ve tanıdığım birçok CHP’liyi şaşırttı. Ömrü boyunca CHP’den başka bir partiye oy vermemiş ve (CHP ne yaparsa yapsın) bundan sonra da CHP’ye oy vermeye devam edeceğini bildiğim o insanlar “sevinçli bir şaşkınlık” içindeydiler!

Sevinçli şaşkınlığın” nedeni, birçok kritik adımında, CHP’nin bu en sadık ve militan tabanından çok kendi sağının ne diyeceği kaygısının etkili olmasıdır. AKP ne der, MHP ne der, İYİ Parti ne der… Milliyetçiler ne der; muhafazakârlar, dindarlar ne der… Bu kaygının “Bizim tabanımız ne der, sol ne der” kaygısından daha belirleyici olduğu düşüncesi, CHP tabanında önemli bir kesim için epey örseleyiciydi.

Bir siyasi özne, etrafına bakıp ona uyarak kendini değiştirdiğinde özne olmaktan çıkar. Onu özne yapan kendisinin toplumu değiştirme gücüdür!

CHP’yi Suriye tezkeresi konusundaki “şaşırtan” tavrı için kutluyor, artık şaşırtmaların olmamasını ve konuştuğum her CHP’lide tanık olduğum sevincin kalıcı olmasını diliyorum!

Ayıkla taşın pirincini” yazımda; “Son zamanlarda yaşananları alt alta koyunca yalnız iki olasılık düşünebiliyorum. Ya akıl tümüyle devreden çıktı ve ülke kontrolsüz bir şekilde sürükleniyor ya da iktidar pozisyonunun ancak milliyetçi bir histerinin kutuplaştırdığı çatışma ortamında sürdürülebileceğine inanan bir akıl (?) devrede” demiştim.

Aslında bu iki olasılık da memleket için 40 satır- 40 katır misali. Kontrolsüz bir sürüklenme süreci de, milliyetçi histerinin çatışmacı kutuplaştırıcılığına sarılarak iktidarda kalma aklı da, önümüzdeki günlerde “şükür atlattık” denilen “10 büyükelçi krizi” benzeri birçok kriz yaşatacaktır.

Geçmişte hep 6 ay 1 yıllık süreler için alınan yetkilerin ilk kez bu tezkerede 2 yıl için istenmesi, bir yıl sonra kendi vekillerinden bile destek bulamayacakları kaygısının ürünü olabilir. Ve zaten OHAL koşullarında yapılacak bir seçime, elde Suriye’de her türlü maceraya atılma yetkisiyle gitme isteği!

HAYIR oyuyla, CHP bu riskleri ve tehlikeyi görerek, aklın tümüyle devreden çıktığı bir sürüklenme sürecinin veya çatıştırarak iktidarda kalma aklının tek karar alıcısına dışarıda her türlü maceraya atılma yetkisinin verilemeyeceğini ilan etmiş oldu.

Tezkerenin konuşulabilecek çok boyutu var. Neden 2 yıl? Yabancı askerler kim? Seçime dönük niyetler mi var? Sorun sorabildiğiniz kadar… CHP tezkereye karşı kullandığı oyu, içinde yanıtları da gizli olan 14 soruya dayandırdı.

Ben daha önceki birçok kararına etki etmiş olan 15’inci bir sorunun, başlıktaki “Ne derler?”in, bu kez bilinçli olarak sorulmamış olduğunu, onun soldan ve öznelikten uzaklaştıran etkisinin son bulduğunu ummak istiyorum!