Dijital flörtleşmeyle ilgili yazılarda, belgesellerde bir artış var. Dijitalleşme, duyguların yaşanmasını ve ilişkileri nasıl etkiliyor? Sevgililerin birbirlerine sık sık “Ne düşünüyorsun?” diye sormaları her şeye rağmen değişmemiş gibi görünüyor, hatta artmış bile olabilir. Âşık kişi, bu soruyu sorarken sanki beklediği bir yanıt vardır, tedirgindir de aynı zamanda. Psikanalist Darian Leader’a göre bu yapılacak en büyük hatalardan biri. Yanıt sıklıklıkla “Hiçbir şey” olur ya da o anlama gelecek başka bir şey. Soruyu soranın tedirginliğini fark ederse kişi, “Seni” gibi uydurma yanıtlar da verebilir belki. İki taraf açısından da sıkıntılı bir andır bu. Çünkü ‘öteki kişi’nin mahrem alanına bir müdahalede bulunulmuştur, sanki iç dünyasında bile yalnız kalamayacağını düşünebilir kişi. Daha fenası, o soru kişiye yöneltildiğinde, o kişi kendi yalnızlığını hatırlar, âşık olduğu kişi için gerçekte bir öteki olduğunu. Akış bozulur. Böyle bir soru, kendi içinde bir talep de taşır, bir sahip olma endişesini… Dairan Leader, ‘Kadınlar Neden Yazdıkları Her Mektubu Göndermezler’ kitabında uzun uzadıya kadın ve erkek arasındaki bu etkileşimi irdeliyor.

Darian Leader, bu kitabı 1996’da yayımlamış, 90’lardaki deneyimlerden yola çıkarak yazdığını düşünürsek, günümüzde durum sosyal medyanın etkisiyle ne kadar değişmiş olabilir? Kitabın başlarında, satıcıların kadınlara ve erkeklere dair şöyle bir bilgiye sahip olduğunu yazmıştı: “Eğer bir erkeğe ceket satmak is­tiyorsanız şehirdeki ya da Wall Street’teki herkesin bundan giy­diğini söyleyebilirsiniz, ama eğer bir kadına satmak istiyorsa­nız, tersine, bu ceketten başka kimsede olmadığını söylemek daha uygun olur.” Hâlâ böyle mi? Ya da erkeklerin çoğunun hediye paketini saklamadığı, paketten çok hediyeyle ilgilendiği, kadınlarınsa genellikle paketi saklama eğiliminde olduğu, hediyenin kendisinden ziyade sembolik anlamıyla ilgilendiklerine dair tespitleri çürütecek elbette çok fazla istisna olduğuna eminim. Sonuçta genelleme yapmak her zaman riskli, ama Darian Leader’ın anlatmaya çalıştığı şey, Lacan’ın da altını sık sık çizdiği ‘kadınlığa’ dair bir mesele. İnsan ruhunda önceden programlanmış bir kadın temsili bulunmazken erkeğin aklındaki kadın fikrinin toplumda egemen olmaya devam edişi, açmazı daha da derinleştiriyor. Ama günümüzde feminist teori ve çalışmalar, bu meseleyi epeyce bir kuşatmış ve ufuk açıcı yorumlarla başka bir noktaya taşımış durumda.

Aslında psikanaliz ve psikoloji, daha yeni yeni ’kadın’ meselesine dair erkek bakışından bağımsız bir bakış ve yorum getirmeye başladı, sınırlı da olsa. Freud’un ‘karanlık kıta’ diye tanımladığı ‘kadın cinselliği’ne dair tespitleri bugün çokça tartışılıyor. Örneğin ‘histeri-kadın’ eşlemesinin yanlışlığı, kadınlara yönelik yapılan diğer başka genellemeler, ‘penis haseti’yle ilgili tespitler ve daha pek çok şey… Freud’un ‘erkek cinselliği’ni çok da fazla inceleme nesnesine dönüştürmemesi de bir başka mesele.

Yazının başındaki soruya gelirsek, eğer bir erkek “Ne düşünüyorsun?” diye soruyorsa, orada bir korkunun, kadına dair korkunun izini görebiliriz, Freud’un ‘karanlık kıta’ diye tanımladığı… Bir yerde gizem varsa, korku da vardır, denetlenemeyen, kontrol edilemeyen. Sadece erkekler de değil sanki, bazen kadınlar da ‘kadın’dan korkarlar. Dairan Leader’ın tespiti bu açıdan anlamlı: Erkekler, bağımsız ve güçlü bir kadın gördüklerinde ya hayran olurlar (ki, bu bir savunmadır), ya da dehşete kapılırlar. Ama erkeklerde de kadınlarda da ortak olan şey, tamamlanmamış ve tamamlanmayacak olmaları. Aşkı ve insanı gizemli yapan da hep bu eksiklikler olacak, dijitalleşse de, dijitalleşmese de…