Yeni Türkü'nün ezgisiyle, ıslığımın içinde dolanıp durdu Murathan Mungan’ın “Fırtına” şiirinin dizeleri: “Ne geçmiş tükendi ne de yarınlar”… Evet, hiç tükenmiyor geçmiş, çoğu zaman da sanat yapıtlarının oluşturduğu güçlü çağrışımlarla dokunuyor bize.

Ne geçmiş tükendi ne yarınlar...

İbrahim Karaoğlu

Bulutların arasından süzülen kış güneşinin altında, durmadan değişen gölgelerin içinden Montjuic Tepesi’ne doğru tırmanırken ertesi günü, küratörlüğünü yaptığım “68’liler/Sekiz Ressam” sergisinin Galeri Soyut’taki açılışına katılamayacak olmanın burukluğu vardı içimde. Ama Fundacio Joan Miro Müzesi’ne doğru yürürken onun “Mayıs 1968” resmiyle yeniden buluşacak olmanın heyecanı ve Ankara’ya döndüğümde bir kez daha “68’liler/Sekiz Ressam” sergisini izleyebileceğim düşüncesi giderdi burukluğumu.

Fransa’da, 68 Mayıs’ının ikonu olan gençliğin devrimci dinamizmi çok etkilemiş Miro’yu ve onlara duyduğu sempatiyle yapmış “Mayıs 1968” resmini. Dört metrekarelik bu resmi beş yılda tamamlamış. Kırmızı, sarı, mavi, turuncu, yeşil büyük lekelerin üzerine yerleştirdiği kocaman simsiyah kütlenin ve siyah çizgilerin iç içe geçtiği bu resmin yansıttığı 68 coşkusu çok etkiler beni, severim. Aslında Miro’nun bu dönemde yaptığı, bıçakla oyulmuş, kaynak makinasıyla ve benzinle yakılmış resimleri de aynı coşkuyu duyumsatır. En yakın dostlarından şair ve sanat eleştirmeni Jacgues Dupin, “68 Mayıs’ta, Santa Creu sergisini hazırlamak için Paris’e geldim, Miró ile konuşuyorum, ona coşkumu, endişelerimi, oyunu ve iddialı bir baharın meydan okumasını gösterdim. Resim yapmaya başladı, ancak beş yıl sonrasına kadar bitirmedi. Noktalar, çizikler, parmak izleri ve siyah grafikler, bu çalışmaya neden olan aktivitenin kanıtıdır” diye anlatır “Mayıs 1968” resmini. Ve sanatın dilinin nasıl da evrensel olduğunu, sınırları çok kolay aşarak her yere, insanlara çok çabuk ulaştığını düşünürken, müze yolunda “Yeni Türkü”nün ezgisiyle, ıslığımın içinde dolanıp durdu Murathan Mungan’ın “Fırtına” şiirinin dizeleri; “Ne geçmiş tükendi ne de yarınlar”… Evet, hiç tükenmiyor geçmiş, çoğu zaman da sanat yapıtlarının oluşturduğu güçlü çağrışımlarla dokunuyor bize. Tabii ki geçmişi geri vermiyor hiç bir yapıt, ama unutturmuyor; anımsatıyor…

Alberto Korda’nın çektiği Che Guevara portresinin fotoğrafı gibi: Bir fotoğraf da değiştirebiliyor her şeyi, belleğimizin zembereğini yeniden kuruyor; “Gerçekçi ol; imkânsızı iste” aforizmasını anımsatıyor bize. Ayrımcı, yasakçı, zorba, asimilasyoncu, buyurgan, otoriter, sömürücü ve zalim anlayışlarla kurumsallaşmış, onaylanmış her şeye karşı başkaldıran ve demokratik, yaşamsal bir sosyal bilinç oluşturan “68 Kuşağı”nın, Korda’nın çektiği Che Guevara portresini ikonlaştırması ve gençliğin en asi doğasının simgesine dönüştürmesi de böyle aslında…

Yürüdüğüm yol uzundu. Kaotik düşüncelerin içinde geçmişin görkemini, geleceğin belirsiz ağırlığını, sosyal bağlarımızın kişisel kimliğimizin inşasını nasıl da etkilediğini, bizim kuşakta pek çok arkadaşımızın çocuklarına “Mahir, Hüseyin, Ulaş” adını vermelerinin kıymetini, “Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlar”ı ve pek çok şeyi düşündüm. Tabi ki “Mahur Beste”yi de…

Fundacio Joan Miro, varsıl bir sanatsal belleği içinde barındırıyor. Çağdaş sanat üzerine araştırma ve etkinliklere özendiren, değer katan bir duruşla tanımlıyor varoluşunu. Her gidişinizde Miro’nun yapıtları dışında disiplinlerarası bir yaklaşımla, çağdaş sanatçıların nitelikli geçici sergileriyle de buluşturuyor sanatseverleri. Ben “Mayıs 1968” yapıtıyla buluştum önce. İçine 68 ruhu kaçmış bir yapıtın imgelemini duyumsadım yeniden. Onurlu bir kuşağın kolektif belleğimize kodlanmış değerlerinin ve yarattıkları sosyal bilincin gerçeküstücü bir ustanın sanatındaki tercümesini okudum yeniden. Ve son bir kez baktığımda, resmin içindeki simsiyah kuşlara benzeyen figürler; Ece Ayhan’ın “Meçhul Öğrenci Anıtı”nın son dizesindeki “zarfsız kuşlar” gibi kondu içime…
Ve İspanya dönüşü yeniden gittim Galeri Soyut’taki “68’liler/Sekiz Ressam” sergisine. Görkemli bir açılışı olmuş serginin. Pek çok sanatsever izlemiş. Hâlâ da çok geziliyor sergi. Mart sonuna kadar izlenebilecek. Kendi kuşaklarının sıra dışı sanatçılarındandır Aydın AYAN, Ergin İNAN, Fevzi KARAKOÇ, Hanefi YETER, Hayati MİSMAN, Resul AYTEMÜR, Veysel GÜNAY ve M. Zahit BÜYÜKİŞLİYEN. 68’in silinmez izleri, heyecanları onların yapıtlarındaki pek çok içeriği biçimlendiren temel bir güç. Sanatın geleneksel normlarının dışında, yeni imgelemler ve gerçeklikler üzerinden kendi biçemlerini ve sanat dillerini sunuyorlar. Sergi için hazırlanan katalogda; “Umulmayan değişim ve dönüşümler gerçekleşir tarihin kimi kırılma anlarında. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz artık. Sonrası, yeni başlangıçlar yaratır. İkinci Dünya Savaşı böyleydi; en büyük kırılma anlarındandı tarihin. Milyonlarca insan yaşamını yitirdi. Yanmış yıkılmış evler… Babasız çocuklar, eşini yitirmiş kadınlar… Salgın hastalıklar kaldı geriye. Göçler oldu, sınırlar değişti… Bu dönemde doğanlar, 60’lı yıllarda; entelektüel odaklı bir farkındalık ve karşı kültür hareketi yarattılar. Yaşadıkları sistemlerin baskılarını, köhnemiş aygıtlarını, saçma sapan geleneklere tutsaklığı sorgulayan; özgürlükçü, savaş karşıtı bir barış kuşağı oluşturdular. Onlara 68’liler denildi. Yalnızca gençlikleriyle değil, tüm ömürleriyle tanımlanıp etkin oldular; siyasette, kültürde ve sanatta. Bu kuşaktan gelen sanatçılar, yarattıkları etkiyi, oluşturdukları kültürü, normları, kalıcı değerleri edindikleri yeni değerlerle bütünleştirdiler. Mitik, sembolik ve kutsayıcı bir duygusallık içinde olmadan; yaratıcılıklarının sınırlarını çağdaş, modern yönelişlerle genişlettiler.
Her şimdi, uzak bir geçmişin izlerini taşır. Bu etkinlikte yer alan sanatçılar, kendi kuşaklarının içselleşmiş değerleriyle, belleklerindeki izlerle, kendilerine özgü imgelemleriyle, özgün biçemleriyle yarattıkları yapıtları sanatseverlerle buluşturuyor Galeri Soyut’ta. Ve bu buluşma sanat dolu bir bütünleniş. Zaten bir buluşma değil midir sanat; düşle gerçeğin, arkaik olanla çağdaşın, rüyalarla yaşamın… “Ve böylesi buluşmalarda, biriktirdiğimiz şeyleri paylaştıkça daha bir çoğaltıp dönüştürmez miyiz yaşamı…” diye yazmıştım sunuyu. Siz de gidin, gezin, kendi görsel okumalarınızı yapın. Sevgili Zahit Büyükişliyen hocamın öncülüğüyle gerçekleşti bu etkinlik. Bir anımsama sergisi bu, düşlerimizi özgürleştirsen bir sanat pratiği.