Biden yönetimi liderliğinde ABD ve NATO söz verdikleri gibi 31 Ağustos 2021 itibarıyla Afganistan’dan çekildi. ABD Başkanı Joe Biden’ın henüz yedi ay önce göreve başlayıp akabinde dilinden ‘Amerikan liderliği geri dönüyor’ şiarını eksik etmediği düşünülürse, hayli ironik. Afganistan, görünüşte Batı’nın Biden yönetimi liderliğindeki ‘gerilemesinin’ kaotik resmini sunuyor.

Taliban’ın ‘kırmızı çizgileri’; Batı’nın kendi vatandaşları ve Taliban şeriatının dayatmaları altında yaşamak istemeyerek ülkeden çıkmaya çalışan Afganların tahliyesini gerekçe göstererek çekilme mühletini uzatmak istemesine geçit vermedi. Doğrusu, Kabil Havaalanı yakınında 26 Ağustos’ta gelen 170 kişinin hayatını yitirdiği büyük terör saldırısı, bu dramanın senaryosuna önemli katkıda bulundu. Esasında Kabil saldırısı yeni dönemin işaretlerini vermekte. Görüntüye bakıp ‘ABD emperyalizmi yeniliyor’ demekten imtina etmekte fayda var.

BIDEN’IN STRATEJİSİ

Amerikan kamuoyunda bir kez daha ‘dış politika hataları’ tartışılıyor. Bu kaçıncısı artık unuttuk. ABD’nin ‘hatası’ değil ‘stratejisi’ ve ‘taktiklerinin’ bulunduğunu ve ‘başarı kriterinin’ temel etik değerlerden oluşmadığı anımsayarak işe başlanabilir.

Biden’ın çekilme kararını kuvvetle savunması bunun ABD devleti stratejisinin parçası olduğunu açıkça gösteriyor. Çekilme kararına dair ‘diğer ülkeleri yeniden yapmak için temel askeri operasyonları bitiren bir dönem’ vurgulu açıklamasını da ABD’nin tüm dünyadaki askeri operasyonlarını bitireceği olarak yorumlamamakta fayda var. Biden’ın "Artık yeni bir dünya var. Terör tehdidi Afganistan’ın ötesinde tüm dünyaya yayılmış durumda" saptaması ise siyasal İslamcılığın, bütün tonlarıyla kullanışlı bir hasım olarak ABD’ye daha çok malzeme sunacağına yorulabilir. ABD’nin çekilmesiyle Kabil Havaalanı saldırılarının faili IŞİD-H’nın (Horasan) sahneye çıkması bu anlamda şaşırtıcı değil. ABD’nin yıllardır Irak ve Suriye’den Afganistan’a taşıdığı cihatçı militanlara dair istihbarat raporları anımsanırsa, Taliban’ın tümüyle dizginlemesi zor bir coğrafyanın ana markasının artık IŞİD-H olacağı aşikar

ABD ‘BÜYÜK MODERNLEŞTİRİCİ’, ÇİN ‘TALİBANCI’

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın ABD’nin Afganistan’daki işlerinin devam ettiğini belirtirken, "Bundan sonrası için planımız var ve onu uygulamaya koyuyoruz" sözleri çarpıcı. ABD, bir yandan Kabil’e Katar ve Türkiye’nin ‘işletmeciliği’ üzerinden vekalet alanı açmaya çalışırken, diğer yandan Afganistan’ın mali varlıklarına el koyup IMF ve Dünya Bankası programlarını dondurdu. Sanki bir anneden doğmamış, bir kızkardeşleri olmamış gibi ‘erkekler kadınlarla nasıl muhatap olacaklarını bilmedikleri için...’ diye gerekçelendirerek kadının toplumsal hayattaki rolünü sınırlandıracaklarını açıkça söyleyen Taliban’a ‘insan ve kadın haklarına’ dair uyarılar yapılıyor. ‘Değişmezse’, Taliban’ın Afganistan’ı ‘yönetmesine’ izin verilmeyeceği açıkça ima ediliyor. ABD, adeta ‘büyük modernleştirici’!

Manzara çok acayip. ABD karşısında radikal İslamcılıkla dertleri olan Çin ve Rusya var. İki ülke tarihsel miraslarıyla çelişecek biçimde radikal İslamcı Taliban’a yatırım yapan, onların Afganistan’ı istikrarlı kılmasını bekleyen oportünist güçler görünümünde. Çin, Afganistan’ın terörizm için atlama tahtası olmaması, özel olarak Doğu Türkistan İslami Hareketine (ETIM) geçit verilmemesi karşılığında uzun süredir temasta olduğu Taliban’a kucak açıyor. Taliban sözcüleri Pekin’e Kuşak ve Yol Girişimi’nin parçası olma arzularını dile getiriyorlar. ‘Çin tipi sosyalizm’ iç işlerine karışmama ilkesiyle, sosyalizmin evrensellik iddiasını jeopolitik reflekslerle adeta çöpe fırlatmakta.

Rusya ideolojik meselelere girmiyor. Kabil’de Tacik ve Özbekler gibi etnik azınlıkların da yer alacağı kapsayıcı hükümete vurgu yaparken, Taliban’ı BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan ‘terör örgütleri’ listesinden çıkarmayacağını söyleyerek denge güdüyor. Moskova’nın Afganistan’ın derebeyliklere bölünmesinin riskleri üzerinden baktığı anlaşılıyor. Rusya lideri Putin, Taliban’ın Afganistan’ı büyük ölçüde kontrol ettiği gerçeğinden hareket ederken, ‘Afganistan’ın birliğinin korunmasına’ atıf yapıyor. Onun derdi, Özbekistan İslami Hareketi ve diğer terör gruplarının Rusya ile vize rejimi olmayan Orta Asya cumhuriyetlerine sızması.

BM GÜVENLİK KONSEYİ 2593 KARARININ ANLATTIKLARI

Afganistan resmini bir nebze aydınlatan olgu, BM Güvenlik Konseyi’nin 26 Ağustos’taki Kabil terör saldırısını kınayan kararı. ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın sunduğu tasarı 30 Ağustos’ta 13 üyenin oylarıyla kabul edilirken, Çin ve Rusya ‘çekimser’ kaldı. Sebebi metinde gizli.

2593 sayılı kararda, Kabil terör saldırısı kınanırken, saldırıyı üstlenmiş olan IŞİD-H’nin ismini anmaya gerek görmediler. Bunun yerine Taliban’a Afganistan’dan güvenli çıkış sağlanmasını istediler. Çin ve Rusya ise kararda IŞİD-H ne de ETIM gibi terör gruplarının anılmamasını eleştirdi. ETIM’in ABD için kullanışlılığını ‘terör listesinden’ çıkarılmış olmasından anlayın.

Afganistan, kaotik ve beyin bulandırıcı bir tablo sunuyor. Biden yönetiminin katkıları büyük. Düşünsenize, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi adeta Vietnam savaşı ve Saigon’dan kaçışla kıyaslanabiliyor! Oysa ki ne Kabil Saigon, ne Taliban Vietkong. ABD, Afganistan’dan çekilerek de Afganistan’ı Çin’e ve Rusya’ya karşı cehenneme çevirme potansiyelini yitirmiş değil. ABD stratejisini ‘Taliban yatırımıyla’ karşılamayı düşünen Çinlilerin, belki de Taliban’ın köktendinci bir grup olduğunu, ‘meşruiyeti’ halkın iradesi ve esenliğinde değil İslam kanunları ve İslami hegemonyayı korumakta gördüklerini anımsaması gerekiyordur. Ve de köktendinci hareketlerin Amerikan taktikleri altında kolaylıkla ayakta kalabildiklerini.