Son 6 sandığın sonuçları, kredi genişlemesiyle AKP’nin oyları arasında paralellik olduğunu gösterdi. Ne kadar kredi dağıtırsa, o kadar oy alacağını gören iktidar, düğmeye basarak bankalara sermaye takviyesi yapmaya hazırlanıyor.

Ne kadar çok borç o kadar çok oy

Ozan Gündoğdu

Ekonomik bunalım devam ettikçe iktidar cephesindeki çözülme de hız kazanıyor. Bu nedenle siyasal iktidarın geleceğinin ekonomideki gelişmelere bağlı olduğu biliniyor. İktidar ya ülkeyi ekonomik bunalımdan çıkaracak ya da koltuğundan olacak. Ancak iktidarın masasında bunalımdan kalıcı bir çıkış programının olmadığı da bilinen bir diğer şey. Durum böyle olunca elde ekonomide sahte bir rahatlama yaratarak seçimlere hazırlanmaktan başka çare kalmıyor.

Bu çarenin aparatı ise bankacılık sistemi…


Geçmişte de benzer yöntemleri deneyip, kısmen başarılı da olan AKP, ekonomide yeni bir sürece hazırlanıyor. Dün AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada bu duruma ilişkin sinyaller verdi. Ana ekseninde seçimlerin olduğu konuşmada ekonomik sorunları da gündemine alan Erdoğan “Aldığımız ilave tedbirler, uyguladığımız güçlü ekonomi politikası sayesinde hamdolsun bu süreci de en az hasarla atlattık” ifadelerini kullandı. Erdoğan’a göre bir süreç kapanmış ve yeni bir sürece girilmişti. İl başkanlarına “Artık önümüzde beklemeyi gerektirecek hiçbir ajanda kalmadı, başarmak dışında hiçbir alternatifimiz yok. Meclis'in ara vermesiyle hepimiz arazide, meydanlarda olacağız, yapacağımız çalışmaları genel merkeze raporlayacağız” diyerek seçim çalışmalarına başlamış oldu.

Peki, parti temsilcileri meydanları gezerken, eş anlı olarak ekonomi politikasında nasıl bir manevra yapılacak? Bu noktada kamu bankaları devreye girecek. Dün Reuters’ta yayımlanan habere göre hükümet kamu bankalarını seçime hazırlamaya başladı. Üst düzey bir bankacılık kaynağı demecinde, kamu bankalarının, geçen sene ucuz kullandırılan kredilerden dolayı net faiz gelirlerinde bilançoda zarar yazdığını belirterek, “Konu bankaların sermaye yeterlilik rasyoları ya da likidite ihtiyaçları ile ilgili değil, kamu bankalarının kredi verme kabiliyetleri çok sınırlı. Bu bankaları tekrar kredi piyasasına döndürmek için sermaye artışı gerekiyor” dedi. Bu kapsamda kamu bankalarının sermayeleri güçlendirilecek ve böylece piyasaya daha fazla kredi pompalaması sağlanacak. Böylece batık krediler yüzdürülecek, iflaslar ertelenecek, tüketici kredileri sayesinde yurtiçi talep artırılacak. Borcun tahsilatı ise seçimden sonra başlayacak. Seçimlere endeksli böyle bir ekonomi politikası için faizlerin düşürülmesi de şart. Bu durumda Türk Lirası döviz karşısında daha fazla değer kaybedecek, enflasyon ivme kazanacak. Böyle bir senaryoya da hazırlıklı olan hükümet, bu gelişmeler karşısında seçmenlerini “dış güçler” senaryosuyla manipüle edecek. Aslında bu senaryonun neredeyse aynısı geçmişte de uygulandı ve iktidar lehine sonuç verdi.

ne-kadar-cok-borc-o-kadar-cok-oy-897022-1.



Son 10 yılda yapılan seçim dönemlerindeki kredi genişlemesine mercek tuttuk. Veriler incelendiğinde iktidarın kafasında “ne kadar borç, o kadar oy” denklemi olduğu ortaya çıkıyor. Seçim tarihinden 6 ay öncesinde piyasaya kredi pompalanmaya başlıyor. Böylece yurtiçi talep toparlanırken, piyasa borca batırılıyor. Piyasaya bu kadar para pompalanınca lira değer kaybediyor, bunun da suçu “dış güçlere” atılıyor. İşte geçmiş seçim süreçlerinde kredilerdeki gelişmeler.

ne-kadar-cok-borc-o-kadar-cok-oy-897020-1.

***

12 Haziran 2011 Genel Seçimleri

Kredi genişleme hızının enflasyon hızıyla paralel ilerlemesi beklenir. 12 Haziran 2011 seçiminden önceki 6 ayda toplam kredi hacmi yüzde 17,1 oranında arttı. Halbuki söz konusu 6 aylık dönemde enflasyon oranı sadece yüzde 3,4 olarak kaydedilmişti. 2010 yılının Aralık ayında tüm kesimlerin bankalara 483,8 milyar lira borcu vardı. Seçimlerin gerçekleştiği 2011 yılının haziran ayında bu tutar 566,9 milyar liraya çıktı. 6 ayda piyasaya ilave 83 milyar lira para pompalandı. AKP’nin oy oranlarının rekor kırdığı 2011’de cari açık da böylece rekor kırmış, Türkiye, önündeki yıllarda kırılgan beşli olarak anılan ülkelere adını kazımıştı.

30 Mart 2014 Yerel Seçimleri

2013 yılının mayıs ayında Amerikan Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke, izleyen aylarda faizlerin artırılacağını söyleyince gelişmekte olan ülkelerin piyasaları strese girdi. 2014’e girerken dolar kuru son 12 yıldır hiç geçilmeyen 2 TL barajını kırmıştı. Normal şartlar altında piyasaya para pompalama hızının yavaşlaması gerekiyordu ancak yerel seçimler yaklaşıyordu. 2014 yılının mart ayında gerçekleşecek yerel seçimlerden önce tüm kesimlerin bankalara 957 milyar lira kredi borcu bulunuyordu. Seçimlerin yapıldığı mart ayında bu tutar 1 trilyon 54 milyar liraya yükseldi. Kredi hacminin yüzde 10,2 arttığı bu 6 ayda enflasyon yüzde 5,9 olarak kaydedilmişti.

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri

ABD’de faizler artırılmış, bu nedenle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere akan sıcak para yavaşlamıştı. ABD’deki gelişmelere paralel biçimde Türkiye’de de faizlerin yükselmesiyle birlikte Erdoğan, TCMB ile gerilmeye başladı. Faizler yükseldikçe piyasaya pompalanan para azalıyor, iktidar koltuğu tehlikeye giriyordu. Seçim ekonomisinin çarkları dönmeye başladı. 2015 yılının haziran ayında yapılan seçimlerden 6 ay önce 2014’ün aralık ayında tüm kesimlerin bankalara 1,21 trilyon lira borcu varken, bu tutar seçimlerin gerçekleştiği haziran ayında 1,36 trilyon liraya yükseldi. 6 ayda piyasaya kredi borcu olarak 150 milyar TL ilave para pompalandı. Kredi hacminin yüzde 12 arttığı bu 6 ayda, enflasyon yüzde 4,8 olarak kaydedilmişti.

16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu

Artık Erdoğan ile Merkez Bankası başkanları arasındaki gerilim bir rutine dönüşmüş, faizlerin düşmesi Erdoğan için hayati önem kazanmıştı. Hele ki, başkanlık sisteminin oylanacağı 2017 Referandumu’ndan önce piyasaya para pompalanmaması demek tüm planların suya düşmesi anlamına geliyordu. Dolar 3,5 TL’yi geçmişti, piyasalar tedirgindi. Ama para pompalama çarkları yine de çalıştırıldı. Referandumdan 6 ay önce tüm kesimlerin bankalara 1,59 trilyon TL borcu bulunuyordu. Referandumun gerçekleştiği 2017’nin nisan ayında bu tutar 1,81 trilyon TL’ye yükseldi. 6 ayda piyasaya 220 milyar TL pompalanmıştı. Kredi hacminin yüzde 13,6 artırıldığı bu 6 ayda enflasyon yüzde 8 olarak gerçekleşti.

24 Haziran 2018 Genel Seçimleri

Başkanlık sistemi yürürlüğe girmişti ancak Erdoğan’ın başkanlık yetkileriyle donatılması için 24 Haziran 2018’deki seçimleri kazanması gerekiyordu. Dolar 4,5 TL’ye dayanmıştı. Kriz, artık ülkenin gündemine yerleşmişti. Ekonomik aktörlerin piyasaya güveni azalmış, yatırımlar düşmeye başlamıştı. Frene basmak gerekse de para pompalanmaya devam edildi. 24 Haziran 2018 seçimlerinden 6 ay önce, 2017’nin aralık ayında tüm kesimlerin bankalara 2,04 trilyon lira borcu bulunuyordu. Bu tutar seçimlerin gerçekleşeceği haziran ayında 2,28 trilyon liraya yükseldi. Seçimlerden önceki 6 ayda piyasaya 240 milyar lira para pompalanmıştı.

31 Mart 2019 Yerel Seçimleri

AKP’nin İstanbul ve Ankara’yla birlikte, moral üstünlüğünü de kaybettiği 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nden 6 ay önce Rahip Brunson krizi yaşandı. Dolar kuru 7 liranın üzerine çıkınca Merkez Bankası sürece müdahale etmek için faizleri sert şekilde yükseltmek zorunda kaldı. Politika faizinin yüzde 24’e kadar yükseldiği bu dönemde dolar kuru 5 TL’ye kadar geriletildi ama kimse yüksek faizler yüzünden kredi çekmeye yeltenmedi. Her seçimden önce gerçekleşen para pompalayarak sahte refah yaratma illüzyonu 31 Mart’ta Merkez Bankası yüzünden gerçekleşemedi. 31 Mart Seçimleri’nden 6 ay önce, 2018’in eylül ayında tüm kesimlerin bankalara 2,49 trilyon lira borcu bulunuyordu. Bu tutar seçimlerin gerçekleştiği ay 2,42 trilyon liraya gerilemişti. İstanbul ve Ankara’yı kaybeden AKP, faturayı Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’ya kesti. Haziranda yenilenen İstanbul Seçimi’nin hemen ardından temmuz ayında Çetinkaya, koltuğuna veda etti.

Önümüzdeki seçimlere giderken…

Erdoğan’ın oylarının eridiği tüm kamuoyu araştırma şirketleri tarafından teyit ediliyor. Bu tabloda en büyük pay bir türlü düzelmeyen ekonomik göstergelere ait. Döviz kuru da enflasyon da tarihin en kötü dönemlerini yaşıyor. Merkez’in rezervleri ise kırmızı alarm veriyor. Buna karşın iktidar son 6 sandıkta yaptığını yine yapmaya kalkacak. Bunun için faizlerin mümkün olduğunca düşük tutulması, yurtiçi talebin piyasaya pompalanacak kredilerle tahrik edilmesi iktidar için hayati önemde. Ancak pandemi döneminde dağıtılan krediler yüzünden bankaların sermaye yeterlilikleri böyle bir politikayı kaldırabilecek durumda değil. Bu nedenle önümüzdeki günlerde özellikle kamu bankalarına sermaye takviyesi yapılması seçim ekonomisine başlamanın sinyali olacak.